Aile, insanlık tarihi boyunca var olan ve değişmeler karşısında sürekliliğini her zaman koruyan bir kurum olmuştur. Bu güne kadar kurulmuş bütün medeniyetlerde, bütün hukuk sistemlerinde birlik ve beraberliği sağlamaya yönelik düzenlemelerin esas objesi o olmuştur. Bütün toplumlarda kültürü taşıyan ve temsil eden en esaslı kurum yine ailedir. Dahası, çocuk gelişimi, eğitimi ve topluma kazandırılması sürecinde yüklendiği görevlerde çok büyüktür.
Dünya Aile Haftası’nı kutladığımız şu günlerde, özellikle çocuk gelişimi ve eğitimi üzerine ailenin yüklendiği misyonu değerlendirmek istiyorum. Gerçekten de aile, bireyin yaşamında çok önemli bir yer tutan beslenme, bakım, sevgi ihtiyacı, duygusal gelişim, psikolojik gelişim, eğitim, kültürel değerleri kazanma, sağlıklı zeka gelişimini sürdürme gibi temel ihtiyaçlarını karşıladığı birincil yer ve çevredir.
Bu çevre, psikososyal yönden gelişen bireyi çok etkiler. Bireyin kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma adaptasyon sürecini olanaklı hale getirir.
Sayısız araştırma ve makaleler ortaya koymuştur ki, başta anne ve babalar olmak üzere diğer aile bireylerinin de çocuğa yardım ve katkısı çocukta eğitimin sağlam temeller üzerine inşa edilmesine büyük katkı sağlamaktadır. Çocuk , ailesinin ilgisine tanık oldukça eğitimin yaşam için önemli bir unsur olduğunun farkına varabilmekte ve ona odaklaşmaktadır. Yani bilinçli anne ve baba katkısı çocuk eğitimi ve okul hayatı sırasında oldukça önem taşımaktadır.
Günümüz anne baba modellerine baktığımızda benzer davranış biçimleriyle karşılaşırız. Bir ayağımız geleneksel, bir ayağımız modern yaşamın içindeyken çocuklarımıza zamanında bizim sahip olamadığımız ne varsa ya da verebileceklerimizin en iyisi neyse vermeye çalışıyoruz. Ebeveyn olmanın en sıkıntılı tarafı da bu. Neyi ne kadar ve ne zaman vereceği bilememek. Bu modelde tüm yaşam biçimimizi çocuklarımızın okul, ders, ödev ve ihtiyaçlarına göre düzenliyoruz. Çocuklar da aile içinde birçok konuda alınan kararlarda merkez olduklarını bildikleri için her istediklerini yaptırabiliyorlar.
Oysa, anne ve babalara düşen en önemli görev, kendi beklentileri ile çocukların yetenek ve potansiyelleri arasında dengeli bir bekleyişe girmeleridir. Yukarıda bahsettiğimiz tutumların yanında, mükemmeli isteyen sürekli eleştirici davranışlar, başarısızlıklarını sık sık cezalandırma yoluna gidilmesi, olumsuz kişilik ve sıfatlar yüklenmesi gibi diğer aile tutumları da çocuğun kendine olan güvenini zedelemek ve başarı düzeyini aşağıya çekmekten başka bir işe yaramaz.
Unutulmamalı ki ailedeki her fert; kişiliği, değer yapısı, entellektüel düzeyi, duygu ve düşünceleri, kimlik yapısı, yetişme tarzı, sosyokültürel statüsü ile yaşayan, hisseden, etkilenen bir varlıktır. Aile ortamında konuşulan her sözün, verilen her mesajın, her jest ve mimiğin iyi veya kötü manada bireye etki ettiği kesindir ve aile içi yaşantı buna göre ayarlanmalıdır. Unutmamalıyız ki sağlıklı birey, sağlıklı aileyi, sağlıklı ailede sağlıklı toplumu oluşturur.
Selam ve Sevgiler…
Dünya Aile Haftası’nı kutladığımız şu günlerde, özellikle çocuk gelişimi ve eğitimi üzerine ailenin yüklendiği misyonu değerlendirmek istiyorum. Gerçekten de aile, bireyin yaşamında çok önemli bir yer tutan beslenme, bakım, sevgi ihtiyacı, duygusal gelişim, psikolojik gelişim, eğitim, kültürel değerleri kazanma, sağlıklı zeka gelişimini sürdürme gibi temel ihtiyaçlarını karşıladığı birincil yer ve çevredir.
Bu çevre, psikososyal yönden gelişen bireyi çok etkiler. Bireyin kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma adaptasyon sürecini olanaklı hale getirir.
Sayısız araştırma ve makaleler ortaya koymuştur ki, başta anne ve babalar olmak üzere diğer aile bireylerinin de çocuğa yardım ve katkısı çocukta eğitimin sağlam temeller üzerine inşa edilmesine büyük katkı sağlamaktadır. Çocuk , ailesinin ilgisine tanık oldukça eğitimin yaşam için önemli bir unsur olduğunun farkına varabilmekte ve ona odaklaşmaktadır. Yani bilinçli anne ve baba katkısı çocuk eğitimi ve okul hayatı sırasında oldukça önem taşımaktadır.
Günümüz anne baba modellerine baktığımızda benzer davranış biçimleriyle karşılaşırız. Bir ayağımız geleneksel, bir ayağımız modern yaşamın içindeyken çocuklarımıza zamanında bizim sahip olamadığımız ne varsa ya da verebileceklerimizin en iyisi neyse vermeye çalışıyoruz. Ebeveyn olmanın en sıkıntılı tarafı da bu. Neyi ne kadar ve ne zaman vereceği bilememek. Bu modelde tüm yaşam biçimimizi çocuklarımızın okul, ders, ödev ve ihtiyaçlarına göre düzenliyoruz. Çocuklar da aile içinde birçok konuda alınan kararlarda merkez olduklarını bildikleri için her istediklerini yaptırabiliyorlar.
Oysa, anne ve babalara düşen en önemli görev, kendi beklentileri ile çocukların yetenek ve potansiyelleri arasında dengeli bir bekleyişe girmeleridir. Yukarıda bahsettiğimiz tutumların yanında, mükemmeli isteyen sürekli eleştirici davranışlar, başarısızlıklarını sık sık cezalandırma yoluna gidilmesi, olumsuz kişilik ve sıfatlar yüklenmesi gibi diğer aile tutumları da çocuğun kendine olan güvenini zedelemek ve başarı düzeyini aşağıya çekmekten başka bir işe yaramaz.
Unutulmamalı ki ailedeki her fert; kişiliği, değer yapısı, entellektüel düzeyi, duygu ve düşünceleri, kimlik yapısı, yetişme tarzı, sosyokültürel statüsü ile yaşayan, hisseden, etkilenen bir varlıktır. Aile ortamında konuşulan her sözün, verilen her mesajın, her jest ve mimiğin iyi veya kötü manada bireye etki ettiği kesindir ve aile içi yaşantı buna göre ayarlanmalıdır. Unutmamalıyız ki sağlıklı birey, sağlıklı aileyi, sağlıklı ailede sağlıklı toplumu oluşturur.
Selam ve Sevgiler…