AK Parti Gümüşhane Milletvekili aday adayı Prof. Dr. Yusuf Devran hedefi büyük: “Yeni Türkiye’nin inşasına katkıda bulunmak istiyorum.”
Başbakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın elinin güçlendirilmesi zaruri hale gelmiştir. Bu seçim bu yüzden Türkiye’nin bekası meselesidir. Ben de zaten bu yüzden aday adayı oldum. Yeni Türkiye’nin inşasına katkıda bulunmak, Yeni Gümüşhane’nin şekillenmesine katkı sağlamak için…
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Gümüşhane milletvekili aday adayı Prof. Dr. Yusuf Devran yazdığı kitaplarla, başarılı idari tecrübesiyle, vizyoner ve proaktif kişiliği ve milli duruşu ile öne çıkan bir isim oldu. Devran ile adaylığını ve siyaseti konuştuk:
Hocam AK Parti’den Gümüşhane milletvekili aday adaylığınız gündeme gelir gelmez aşırı sol, ulusal yayın yapan “BİR GÜN” gazetesi 10 Şubat 2015 Salı günkü Türkiye genel baskısında sizi MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan’ın yanına koyarak yayınladı. Soldaki bu telaşın nedeni nedir?
Ben buna şaşırmadım. Çünkü Marmara İletişim Fakültesi Dekanı olarak Gezi olaylarında çok açık bir duruş sergiledim. Gezinin “sivil itaatsizlik” değil “sivil darbe” girişimi olduğuna dair yazılar yazdım, konuşmalar yaptım, sivil itaatsizlik darbe girişiminin teorisyeni Gene Sharp’ın bütün strateji ve taktiklerini kaleme aldım ve bu metinler Türkiye Gazetesi’nde günlerce manşetlere taşınarak kamuoyunun bilgisine sunuldu. Bazı yazılarım internet haber portallarına ve televizyonlara taşındı. Haber ajansları “Marmara Üniversitesi’nden Gezi Çıkışı” başlığı ile abonelerine servis etti. Fakültemde gezi konusunda hukuka meydan okuyarak eğitimi sabote etmek isteyenlere karşı yasaların verdiği sorumluluğu hiç tereddüt etmeden uyguladım. Bu nedenlerden dolayı bazı CHP ve HADEP milletvekilleri, aşırı sol Eğitim Sen Sendikası ve aşırı sol marjinal gruplar bana hem medyadan saldırdı hem de Fakültemin önünde gösteri yaptılar. Ama ben bu göstericileri Fakültenin kapısından içeri bile sokmadım. Tabii bu arada ciddi tehditler aldım.
Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ODTÜ kampüsüne uzaya uydu fırlatma törenine katılmak için gittiğinde öğrenciler tarafından taşlanması üzerine bildiri kaleme aldım ve bu bildiriyi 33 rektörümüze imzalatarak sayın başbakanımıza destek verdik.
Siz mi yazdınız o bildiriyi?
Evet o bildiri metnini ben kaleme aldım. Daha sonra Mısır darbesinde, Dışişleri Bakanlığımızdaki özel görüşmenin dinlenilmesi ve Suriye’de yaşanan vahşet nedeniyle hazırlanan ve çok sayıda rektörümüz tarafından imzalanan bildirilerin yazımında yer aldım ve medya operasyonlarını ben üstlendim. Amacımız Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a kamuoyu desteği oluşturmaktı. Son olarak da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dört yıllık fakülte mezunu olmadığı için Cumhurbaşkanlığına aday olamayacağı bir muhalefet partisi milletvekili tarafından iddia edilince, rektörümüzün olurunu alarak diplomayı kamuoyuna sundum ve bu yalanın polemik konusu olup gündemi meşgul etmesinin önüne geçtik.
Benim bir dekan olarak yaptıklarımı ve duruşumu bu sol parti ve guruplar çok iyi biliyor. Gezi onlar için çok büyük bir umuttu ve başarısız oldular. Benim bu ve benzeri konulardaki çabalarımı ve milletvekili olduğumda neler yapabileceğimi bildikleri için telaşlandılar. “Bu da Hakan Fidan gibi bir adam” mesajı vermeye çalıştılar.
Hayatınızda daha önceden de böyle çıkışlarınız oldu mu?
Elbette. Üniversitelerdeki başörtüsü mücadelesinde, 22 Temmuz Cumhurbaşkanlığı süreci öncesinde bazı parti ve gruplarca organize edilen ve maksadı provakasyon kokan mitinglere karşı aktif rol aldım. Daha sonra da “22 Temmuz: Bir Dönemin Sonu mu? Başlangıcı mı?” başlıklı kitabımı yayınladım.
Konuyu biraz daha açarsak, gelelim Türkiye’nin son zamanlarda karşılaşmış olduğu en önemli soruna: 17-25 Aralık süreci. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye etkin bir siyasal aktör olma yolunda belli bir mesafe kat etmişken bazı mihraklar değişik planlarla bu ilerlemeyi durduramayınca içerden çökertme projesini yürürlüğe koydular. İktidarın direnç noktalarını zayıflatarak hükümeti ve ülkeyi çökertmeye kalktılar. O yüzden sivil darbe girişimlerinde bulundular. Başaramadılar ve 17-25 Aralık 2013’te yaşadığımız olayları devreye soktular. Bu plan, seçilmiş siyasi irade üzerinde bürokratik vesayet rejimi oluşturmayı amaçlıyordu. Kullanılan yöntem, 28 Şubat sürecinde çok alışık olduğumuz çirkin bir yöntemdi. Düzmece kasetlerle, dedikodularla, sipariş üzerine yaptırılmış haberlerle karalama kampanyası başlatıp, siyasi iradeyi zaafa uğratmak ve tam da bu zaaf sayesinde seçilmiş siyasi otoriteye sızarak, çirkin emellere nail olmak. Hamdolsun, başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız olmak üzere bu şer ittifakına ülke teslim olmamıştır. Siyasi riskler göze alınarak bu mihraklara boyun eğilmemiştir. Netice olarak Türkiye inşallah barış sürecini başararak yeni anayasasını yaparak, küresel mihrakların taşeronluğunu yapanları pasifize ederek ve dahası halkıyla daha da kaynaşarak tarihin kendisine yüklediği sorumluluğu ve misyonu, dünyanın kendisinden beklediği rolü üstlenecektir. O yüzden 2015 seçimleri Türkiye için en önemli seçimdir. Bu seçimde AK Parti’nin Gümüşhane’de daha da güçlenmesi, daha da güçlü temsilcileri seçmesi, Başbakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın elinin güçlendirilmesi zaruri hale gelmiştir. Bu seçim bu yüzden Türkiye’nin bekası meselesidir. Ben de zaten bu yüzden aday adayı oldum. Yeni Türkiye’nin inşasına katkıda bulunmak, Yeni Gümüşhane’nin şekillenmesine katkı sağlamak için.
Bütün bu olaylardan sonra AK Parti’den Milletvekili seçildiğinizde TBMM de nasıl bir çalışma yapacağınız da ortaya çıkmış mı oluyor. Ne dersiniz?
Bir üniversite akademisyeni ve dekan iken, ülkemizin birliği ve dirliğine dinamit koyanlara karşı verdiğimiz mücadeleyi seçildiğimizde TBMM çatısı altında vereceğiz. Her şeyden önce bütün milletvekillerinin en önemli konusu Devletin bölünmez bütünlüğünü korumaktır. “Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek İstiklal Marşı” bizim olmazsa olmazımızdır. Hele hele devletin herhangi bir ad altında paylaşılması da en büyük zafiyet olur. Bunun adı ister paralel olsun, ister ne olursa olsun... Yani gayemiz, bu aziz millete ve bu soylu devlete her ne ad altında olursa olsun yanlış yapanlarla mücadele etmek olacaktır.
Milli Birliğimizi bölüp parçalamak isteyenlere karşı mücadelemiz devam edecektir. Hayatları pahasına bu konuda mücadele edip, herkese örnek olan, liderlik vasıfları ile tarihe geçen başta Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Sayın Başbakanımız Davutoğlu, Sayın MİT Müsteşarımız Fidan ve daha pek çok isimsiz kahramanları kutluyorum.
Bir akademisyen olarak, siyasete soyunmadan önce, 6 Haziran 2014 tarihinde Marmara Üniversitesi İletişim fakültesi dekanı iken, medya mensupları sertifika töreninde yaptığınız konuşma da söylediğiniz şu sözler kamuoyunda çok etki bıraktı : “Bu ülkenin aleyhine bırakın haber yapmayı, bir metin yazmayın, bir çizgi dahi çizmeyin, bir görüntü geçmeyin,. Ülkemizin çıkarını her şeyin üzerinde tutun.” Neden bunları söyleme ihtiyacı duydunuz?
Düşünebiliyor musunuz adının önünde gazeteci sıfatı olan bazı kişiler dış basına ülkeyi kötüleyen yalan yanlış beyanatlar veriyor, ülke ülke gezip kendi ülkesi ve yöneticileri hakkında iftiralarda bulunuyor. Siz hiçbir İngiliz, Fransız, Amerikan veya Alman bir gazetecinin Türkiye’ye gelip ülkesi hakkında yalan yanlış iftiralarda bulunduğunu, ülkesini zora sokacak girişimlerde bulunduğunu gördünüz mü? Ama bizde maalesef bunlardan epeyce var. Tabii ki İletişim Fakültesi Dekanı olarak bunları öğrencilerime bu mesleğin birinci ilkesinin vatanı aleyhine haber yapmamak olduğunu söyleyeceğim. Çünkü bu bir ihanettir.
Gelelim YENİ TÜRKİYE ve YENİ GÜMÜŞHANE söyleminize. Neyi ifade etmek istiyorsunuz?
Genel bir özet yapmak gerekirse; 2002’den itibaren AK Parti iktidarıyla birlikte Türkiye önce geçmiş yanlışlarından arınma, ardından yeniden yapılanma süreci yaşadı. Ekonomi, sağlık, eğitim, kültür, dış politika vb. birçok alanda kendine yakışır, tarihi ile bağdaşan özgün bir politika izlemeye başladı. Türkiye bölgesel ve küresel bir aktör olma yolunda hızla mesafe kat etti, üzerine önemli sorumluluklar ve riskler aldı. En önemlisi de demokrasi kültürünün önünü kesen vesayetlerden kurtuldu. İleri demokrasinin önü açıldı. İnsan hakları, din ve fikir hürriyeti bağlamında insanî normlar yaşanmaya başlandı. İşte bu fotoğrafın adıdır Yeni Türkiye… Yeni Gümüşhanemiz de Yeni Türkiye fotoğrafının bir karesidir.
Açık yüreklilikle verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim. Ancak şimdiden bir röportaj sözü alarak Gümüşhane özelini sizinle konuşmak istiyorum.
Ben teşekkür ederim. Neden olmasın.
Başbakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın elinin güçlendirilmesi zaruri hale gelmiştir. Bu seçim bu yüzden Türkiye’nin bekası meselesidir. Ben de zaten bu yüzden aday adayı oldum. Yeni Türkiye’nin inşasına katkıda bulunmak, Yeni Gümüşhane’nin şekillenmesine katkı sağlamak için…
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Gümüşhane milletvekili aday adayı Prof. Dr. Yusuf Devran yazdığı kitaplarla, başarılı idari tecrübesiyle, vizyoner ve proaktif kişiliği ve milli duruşu ile öne çıkan bir isim oldu. Devran ile adaylığını ve siyaseti konuştuk:
Hocam AK Parti’den Gümüşhane milletvekili aday adaylığınız gündeme gelir gelmez aşırı sol, ulusal yayın yapan “BİR GÜN” gazetesi 10 Şubat 2015 Salı günkü Türkiye genel baskısında sizi MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan’ın yanına koyarak yayınladı. Soldaki bu telaşın nedeni nedir?
Ben buna şaşırmadım. Çünkü Marmara İletişim Fakültesi Dekanı olarak Gezi olaylarında çok açık bir duruş sergiledim. Gezinin “sivil itaatsizlik” değil “sivil darbe” girişimi olduğuna dair yazılar yazdım, konuşmalar yaptım, sivil itaatsizlik darbe girişiminin teorisyeni Gene Sharp’ın bütün strateji ve taktiklerini kaleme aldım ve bu metinler Türkiye Gazetesi’nde günlerce manşetlere taşınarak kamuoyunun bilgisine sunuldu. Bazı yazılarım internet haber portallarına ve televizyonlara taşındı. Haber ajansları “Marmara Üniversitesi’nden Gezi Çıkışı” başlığı ile abonelerine servis etti. Fakültemde gezi konusunda hukuka meydan okuyarak eğitimi sabote etmek isteyenlere karşı yasaların verdiği sorumluluğu hiç tereddüt etmeden uyguladım. Bu nedenlerden dolayı bazı CHP ve HADEP milletvekilleri, aşırı sol Eğitim Sen Sendikası ve aşırı sol marjinal gruplar bana hem medyadan saldırdı hem de Fakültemin önünde gösteri yaptılar. Ama ben bu göstericileri Fakültenin kapısından içeri bile sokmadım. Tabii bu arada ciddi tehditler aldım.
Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ODTÜ kampüsüne uzaya uydu fırlatma törenine katılmak için gittiğinde öğrenciler tarafından taşlanması üzerine bildiri kaleme aldım ve bu bildiriyi 33 rektörümüze imzalatarak sayın başbakanımıza destek verdik.
Siz mi yazdınız o bildiriyi?
Evet o bildiri metnini ben kaleme aldım. Daha sonra Mısır darbesinde, Dışişleri Bakanlığımızdaki özel görüşmenin dinlenilmesi ve Suriye’de yaşanan vahşet nedeniyle hazırlanan ve çok sayıda rektörümüz tarafından imzalanan bildirilerin yazımında yer aldım ve medya operasyonlarını ben üstlendim. Amacımız Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a kamuoyu desteği oluşturmaktı. Son olarak da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dört yıllık fakülte mezunu olmadığı için Cumhurbaşkanlığına aday olamayacağı bir muhalefet partisi milletvekili tarafından iddia edilince, rektörümüzün olurunu alarak diplomayı kamuoyuna sundum ve bu yalanın polemik konusu olup gündemi meşgul etmesinin önüne geçtik.
Benim bir dekan olarak yaptıklarımı ve duruşumu bu sol parti ve guruplar çok iyi biliyor. Gezi onlar için çok büyük bir umuttu ve başarısız oldular. Benim bu ve benzeri konulardaki çabalarımı ve milletvekili olduğumda neler yapabileceğimi bildikleri için telaşlandılar. “Bu da Hakan Fidan gibi bir adam” mesajı vermeye çalıştılar.
Hayatınızda daha önceden de böyle çıkışlarınız oldu mu?
Elbette. Üniversitelerdeki başörtüsü mücadelesinde, 22 Temmuz Cumhurbaşkanlığı süreci öncesinde bazı parti ve gruplarca organize edilen ve maksadı provakasyon kokan mitinglere karşı aktif rol aldım. Daha sonra da “22 Temmuz: Bir Dönemin Sonu mu? Başlangıcı mı?” başlıklı kitabımı yayınladım.
Konuyu biraz daha açarsak, gelelim Türkiye’nin son zamanlarda karşılaşmış olduğu en önemli soruna: 17-25 Aralık süreci. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye etkin bir siyasal aktör olma yolunda belli bir mesafe kat etmişken bazı mihraklar değişik planlarla bu ilerlemeyi durduramayınca içerden çökertme projesini yürürlüğe koydular. İktidarın direnç noktalarını zayıflatarak hükümeti ve ülkeyi çökertmeye kalktılar. O yüzden sivil darbe girişimlerinde bulundular. Başaramadılar ve 17-25 Aralık 2013’te yaşadığımız olayları devreye soktular. Bu plan, seçilmiş siyasi irade üzerinde bürokratik vesayet rejimi oluşturmayı amaçlıyordu. Kullanılan yöntem, 28 Şubat sürecinde çok alışık olduğumuz çirkin bir yöntemdi. Düzmece kasetlerle, dedikodularla, sipariş üzerine yaptırılmış haberlerle karalama kampanyası başlatıp, siyasi iradeyi zaafa uğratmak ve tam da bu zaaf sayesinde seçilmiş siyasi otoriteye sızarak, çirkin emellere nail olmak. Hamdolsun, başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız olmak üzere bu şer ittifakına ülke teslim olmamıştır. Siyasi riskler göze alınarak bu mihraklara boyun eğilmemiştir. Netice olarak Türkiye inşallah barış sürecini başararak yeni anayasasını yaparak, küresel mihrakların taşeronluğunu yapanları pasifize ederek ve dahası halkıyla daha da kaynaşarak tarihin kendisine yüklediği sorumluluğu ve misyonu, dünyanın kendisinden beklediği rolü üstlenecektir. O yüzden 2015 seçimleri Türkiye için en önemli seçimdir. Bu seçimde AK Parti’nin Gümüşhane’de daha da güçlenmesi, daha da güçlü temsilcileri seçmesi, Başbakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın elinin güçlendirilmesi zaruri hale gelmiştir. Bu seçim bu yüzden Türkiye’nin bekası meselesidir. Ben de zaten bu yüzden aday adayı oldum. Yeni Türkiye’nin inşasına katkıda bulunmak, Yeni Gümüşhane’nin şekillenmesine katkı sağlamak için.
Bütün bu olaylardan sonra AK Parti’den Milletvekili seçildiğinizde TBMM de nasıl bir çalışma yapacağınız da ortaya çıkmış mı oluyor. Ne dersiniz?
Bir üniversite akademisyeni ve dekan iken, ülkemizin birliği ve dirliğine dinamit koyanlara karşı verdiğimiz mücadeleyi seçildiğimizde TBMM çatısı altında vereceğiz. Her şeyden önce bütün milletvekillerinin en önemli konusu Devletin bölünmez bütünlüğünü korumaktır. “Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek İstiklal Marşı” bizim olmazsa olmazımızdır. Hele hele devletin herhangi bir ad altında paylaşılması da en büyük zafiyet olur. Bunun adı ister paralel olsun, ister ne olursa olsun... Yani gayemiz, bu aziz millete ve bu soylu devlete her ne ad altında olursa olsun yanlış yapanlarla mücadele etmek olacaktır.
Milli Birliğimizi bölüp parçalamak isteyenlere karşı mücadelemiz devam edecektir. Hayatları pahasına bu konuda mücadele edip, herkese örnek olan, liderlik vasıfları ile tarihe geçen başta Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Sayın Başbakanımız Davutoğlu, Sayın MİT Müsteşarımız Fidan ve daha pek çok isimsiz kahramanları kutluyorum.
Bir akademisyen olarak, siyasete soyunmadan önce, 6 Haziran 2014 tarihinde Marmara Üniversitesi İletişim fakültesi dekanı iken, medya mensupları sertifika töreninde yaptığınız konuşma da söylediğiniz şu sözler kamuoyunda çok etki bıraktı : “Bu ülkenin aleyhine bırakın haber yapmayı, bir metin yazmayın, bir çizgi dahi çizmeyin, bir görüntü geçmeyin,. Ülkemizin çıkarını her şeyin üzerinde tutun.” Neden bunları söyleme ihtiyacı duydunuz?
Düşünebiliyor musunuz adının önünde gazeteci sıfatı olan bazı kişiler dış basına ülkeyi kötüleyen yalan yanlış beyanatlar veriyor, ülke ülke gezip kendi ülkesi ve yöneticileri hakkında iftiralarda bulunuyor. Siz hiçbir İngiliz, Fransız, Amerikan veya Alman bir gazetecinin Türkiye’ye gelip ülkesi hakkında yalan yanlış iftiralarda bulunduğunu, ülkesini zora sokacak girişimlerde bulunduğunu gördünüz mü? Ama bizde maalesef bunlardan epeyce var. Tabii ki İletişim Fakültesi Dekanı olarak bunları öğrencilerime bu mesleğin birinci ilkesinin vatanı aleyhine haber yapmamak olduğunu söyleyeceğim. Çünkü bu bir ihanettir.
Gelelim YENİ TÜRKİYE ve YENİ GÜMÜŞHANE söyleminize. Neyi ifade etmek istiyorsunuz?
Genel bir özet yapmak gerekirse; 2002’den itibaren AK Parti iktidarıyla birlikte Türkiye önce geçmiş yanlışlarından arınma, ardından yeniden yapılanma süreci yaşadı. Ekonomi, sağlık, eğitim, kültür, dış politika vb. birçok alanda kendine yakışır, tarihi ile bağdaşan özgün bir politika izlemeye başladı. Türkiye bölgesel ve küresel bir aktör olma yolunda hızla mesafe kat etti, üzerine önemli sorumluluklar ve riskler aldı. En önemlisi de demokrasi kültürünün önünü kesen vesayetlerden kurtuldu. İleri demokrasinin önü açıldı. İnsan hakları, din ve fikir hürriyeti bağlamında insanî normlar yaşanmaya başlandı. İşte bu fotoğrafın adıdır Yeni Türkiye… Yeni Gümüşhanemiz de Yeni Türkiye fotoğrafının bir karesidir.
Açık yüreklilikle verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim. Ancak şimdiden bir röportaj sözü alarak Gümüşhane özelini sizinle konuşmak istiyorum.
Ben teşekkür ederim. Neden olmasın.