Hepimizin ruhunda büyük acı…
Kalbimiz alev alev yanıyor. Nasıl yanmasın ki ülkemin dört bir yanı yangın yeri iken!
83 Milyonun yüreği çifte kavrulmuş.
Henüz sel felaketinin yaraları sarılmadan çıka(rıla)n orman yangınları.
Ülke olarak zifiri karanlık günlerden geçiyoruz.
Birlik beraberlikle bu badirelerin üstesinden geleceğiz.
Başka da çıkış yolumuzda ve çaremiz yok.
Bu anlamda çifte kavrulmuş yürek acısıyla ülkeyi idare eden yöneticilerimizden önemli bir isteğim var.
Yanan ormanlık alanlarla ilgili olarak!
Şöyle, yanan ormanlık alanlar ile ilgili olarak kanun hükmünde cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 6831 Sayılı Orman Kanunu’na bir madde eklenmelidir.
“Yangında yanan ve hasar gören ormanlık alanlarda hiçbir suretle imar izni verilmeyeceği ve sadece buraların aslına uygun olarak ağaçlandırılacağı…”
Böyle bir madde ile yangınlar hakkındaki spekülasyonların da önüne geçilmiş olunacaktır.
Dolayısıyla kamuoyunda tartışılan bu alanların “turizme kazandırılacağı” iddiaları da önlenmiş olacaktır.
Diğer isteğimiz ise, yangınların müsebbibi hainlerin, idam edilmelidir.
Başka türlü içimizdeki yangın sönmeyecek!
Bir yıl önceydi…
Hatay’da eş zamanlı farklı bölgelerde çıkarılan, orman yangınlarını hatırlayalım.
Aynı zihniyet bugün yine iş başında.
Peki biz bu yangınları büyümeden neden söndüremiyoruz? Diye haklı bir soru geliyor aklımıza!
Ya da yangınlar neden önlenemiyor? Diye de sorabiliriz.
Öyle ya bilginin ve teknolojinin üst düzey olduğu bir zamanda!
Ormanlarımızı korumak ve kollamakla görevli orman teşkilatı yetersiz mi kalıyor?
Yeterli ekip ekipman mı yok? Yoksa gözetleme kuleleri, yangın alarm sistemleri mi eksik?
Orta yerde bir sorun olduğunu günlerdir devam eden ve söndürülemeyen yangınlar gösteriyor.
Bu konu milli bir meseledir. Hepimizi yakından ilgilendirmektedir.
Hadi yangın bir sebeple başladı diyelim. Neden kontrol altına alın(a)mıyor?
Alınması için ülkemiz bir savaş veriyor. Bütün kurumlar seferber olmuş vaziyette.
Peki yıllardır bu tür felaketlerde görev yapan Türk Hava Kurumu envanterindeki yangın söndürme uçakları neden hazır halde bekletilip kullanılmıyor?
Geçtiğimiz gün televizyon programında bir dönem THK Başkanlığını yürüten Erdoğan Karakuş Paşayı dinledim.
Önemli hususların altını çizdi. 2002 yılında 176 yangına müdahale ettiklerini ve iki saat içinde uçaklarla yangınların kontrol altına aldıklarını anlattı. O zamanda 25 uçağın faal olarak kullanıldığından bahsetti. Hatta üç dört uçağı sürekli ormanlık arazilerin üzerinde devriye gezdirdiklerini anlattı.
Karakuş paşa bir hususun daha altını çizdi. Yangın söndürmede kullanılan uçak tipinin seçimiyle alakalı.
Büyük uçaklardan ziyade manevra kabiliyeti yüksek uçakların derin vadilere daha kolay yaklaşabildiğini ve söndürmede çok etkili olduklarını söyledi.
Hatta konuşmasının bir bölümünde Türk Hava Kurumunda atıl vaziyette bulunan bu uçakların Havva Kuvvetlerine devredilerek faal hale getirilip yangınlarda kullanılmasını önerdi.
Bize göre de, son derece yerinde bir öneri.
Evet Türk Hava Kurumu milletin kurumu.
Geçmişte yanlış yönetimler olmuştur. Ancak geldiğimiz noktada bugün bu kuruma ve o kurumun uçaklarına personeline ihtiyacımız var.
Dolayısıyla acilen yeni bir strateji ile yangın önleme ve söndürme hususlarında gerekli adımlar atılmalıdır.
Orman Genel Müdürlüğü bu yangınlarda iyi bir sınav vermemiştir.
Yangın konusu siyasi çekişmelere ve hesaplaşmalara kurban edilmeden ulusal güvenlik sorunu olarak ele alınmalıdır.
Bu hainlerin ne zaman yangın çıkaracaklarını, tahmin edemiyoruz!
Belli ki normal değil, anormal yangınlarla karşı karşıyayız.
İklim değişikliğine bağlı olağanüstü kurak ve sıcak bir yaz geçirdiğimiz, doğrudur.
Ancak kim ne derse desin, aynı anda adeta zaman ayarlı, planlı 16 farklı şehirde yangınların başlaması, kesinlikle doğal sebep değil bir terör eylemidir.
Evet…
Ülkesi yangın yerine dönmüş, ciğerleri yanmış, yurdun insanı yine bir bilek bir yürek oldu. Adeta bir seferberlik ruhuyla yangınlara müdahale ediliyor. Ama yetersiz!
Neyse ki başlatılan fidan kampanyaları, kartopu gibi büyüyor.
Ya gönüllüler…Analar, bacılar, amcalar…
Bu satırları yazarken bir resim ilişti gözüme. Göz pınarlarımızı yeşerten türden!
Orman yangını olan bir lokasyonda, itfaiye aracının önünde kadınlarımız omuzlarında itfaiye hortumunu taşıyorlar.
Dün kurtuluş savaşında sırtında/kağnısında mermi taşıyan analarımız bugün yangınlarla yürütülen savaşta aynı heyecanla su hortumu taşıyorlar. Aradan yıllar geçse de niyet değişmiyor. Bu aziz vatan bu mücadelelerle kuruldu.
O hortumlu anayı gördüğümde yüz yıl önceki Kara Fatma, Şerife Bacı geldi aklıma…
Bu cennet vatan size minnettar.
Onlar bir yaksın, bizler kadınlı erkekli bin fidan olur ormanlarımızı yine yeşertiriz.
O güç ve iman, bu aziz milletin her bir ferdinin damarlarındaki asil kanında mevcut!