Gümüşhane Haberleri
2020-10-30 08:13:11

Canboğul (1)

İbrahim Özdemir

30 Ekim 2020, 08:13

Zigana Geçidini aşan kervan Ardasa kasabasında mola verdi. Düşman işgalinden kurtuluşunun henüz ilk yıllarıydı. Sarp ve yüksek kayalıkların arasından geçen Harşit Çayı’nın üzerine kurulu olan kasabada hala işgal yıllarının etkisi vardı. Kasabanın iki yakasını birbirine bağlayan üç kemerli köprü üzerinden aşağı yukarı geçen insan sayısı bir elin parmakları kadardı. Kiremit damlı konaklar özgürlüğüne kavuşmanın sevincini yaşıyordu adeta. 

Çay kenarında mola veren kervanda katır ve eşekler üzerindeki yükler yıkıldı, çadırlar kuruldu Harşit Çayı’nın kenarına. Çok uzun bir yol daha aşılacaktı. Şeyran kasabasına varmak için bir haftalık daha yol vardı. Rehber almadan aşmak mümkün değildi sarp kayalıkları. Şeytan Kayalıklarından geçecek olan kervana rehber almadan Gavur Dağlarını aşmak mümkün değildi. 

Trabzon’dan Şeyran’a gıda ve kumaş götüren kervanda her zamanki kişilerden bir kişi değişmişti. Geçen ay ölen babasının yerine Ayşe adlı genç bir kız vardı artık kervanda. Katırlara şeker, eşeklere de kumaşlar yüklüydü. Her yıl iki ayda bir Şeyran’a giden kervan, Zigana’dan sonra üçüncü molasını vermişti Ardasa kasabasında. 

Babasının ölümünden sonra, ailenin en büyüğü olan Ayşe, annesi Sultan’a:

-Ana ben giderim kervanla. Babam, geride benimle birlikte beş kardeş ve seni bıraktı. Bizim geçimimiz kervandan aldığımız ücretle mümkün. Başka yapacak bir işimiz yok.

-Olmaz kızım, sen kız başına o dağları nasıl aşarsın? Bilmez misin baban rahmetlinin anlattıklarını?

-Biliyorum ana, biliyorum ama yapacak başka bir işimiz yok ne yer ne içeriz?

-Ne bileyim kızım ne diyeceğimi bilemiyorum.

-Kervandaki Mahmut Amca ile konuştum ben ana, o varken korkma bana bir şey olmaz. Babamın çok iyi arkadaşıdır, bana da ‘Anan yollarsa gel kızım’ dedi ana.

Kurulan çadıra yerleşti Ayşe. Yanında getirdiği yiyecekleri de çıkardı. Kasabada kaç gün konaklayacaklarına kervanda en yaşlı olan Mahmut Amca karar verecekti. ‘Onunla birlikte mi yesem?’ sorusunu sordu kendi kendine. Annesinin verdiği mısır ekmeği ile torba içerisinde süzdürülmüş yoğurt torbasını alarak Mahmut Amcanın çadırına gitti. 

-Mahmut Amca, diye seslendi.

-Buyur Ayşe kızım, gel içeri.

Çadırı araladı, içeri girdi.

-Mısır ekmeği ile süzme yoğurt getirdim Mahmut Amca, birlikte yiyelim.

-Olur kızım, ben de ne yiyeyim diye düşünüyordum.

Yaşlı adam kalaylanmış iki tane bakır tas ile iki kaşık çıkardı çantasından.

-Al kızım bunlara koy.

-Tamam amca.

Ayşe, bakır taslara süzme yoğurttan koydu. Kenarda duran ibrikten su döktü, yoğurdu sulandırdı.

-Buyur Mahmut Amca, mısır ekmeğinden de doğra içerisine çok lezzetli olur.

-Bilmez miyim benim güzel kızım, ömrüm nerede ise yoğurt ve mısır ekmeği yemekle geçti.

-Afiyet olsun amcam.

-Sana da kızım.

Ağız tadıyla mısır ekmeği doğranmış süzme yoğurdu yediler.

-Süzme de güzelmiş kızım.

-Sağol amcam.

-Dışarıda hava güzel, istersen dışarıda oturalım.

-Olur Mahmut Amca.

Dışarı çıktılar. Diğer çadırlardakiler yemeklerini yemiş olacaklar ki onlar da dışarıya çıkıyorlardı. Kervanda tek kadın Ayşe’ydi. On üç hayvanlık bir kervandı Şeyran’a gidecek olan kervan. Yemeğini yiyenler, tabakalarını çıkarıp, tütün sarıp sigaralarını içiyordular. 

-Ben hiç içmedim Ayşe kızım.

-Çok iyi ettin Mahmut Amca, onun için bu kadar sağlıklısın. Babam çok sık tütün içiyordu. Bizimle dururken günde iki tabaka tütünü bitiriyordu.

-Rahmetli yolda da çok içiyordu, sigara ağzından hiç düşmüyordu.

-Gideceğimiz yolun çok zor bir yol olduğunu hep anlatırdı babam, öyle mi Mahmut Amca?

-Öyle kızım, rehbersiz aşmamız mümkün değil. Haber yolladım, ne zaman gelirse onunla birlikte yola çıkacağız.

-Bizden başka kervan da var mı?

-Var kızım.

-Onlar da bizim götürdüklerimizi mi götürüyorlar?

-Çoğunlukla aynı ama Şeyran’da sipariş veren olursa onu da götürüyoruz. 

-Zor bir yolculuk öyleyse Mahmut Amca?

-Zor kızım. Aslında ne yalan söyleyeyim, senin gelmeni istemiyordum ama baktım ailenizden gelecek olan bir tek sen varsın, onun için sana yok diyemedim. 

-Başka yol yok mu amca?

-Var kızım ama o yol çok uzak kaçıyor.

Kasabadan birkaç çocuk, kervanın konakladığı alanın hemen karşısındaki duvarın üzerine oturmuş, kervana bakıyorlardı.

-Bunlara “Çingene” diyorlarmış.

-Ne demek Çingene?

-Bilmiyorum. Annem söyledi. Uzak durun dedi.

-Niye ki?

-Ne bileyim.

-Cin gibi olsa gerek.

-Baksana onlar da bize bakıyorlar.

Bir diğer çocuk:

-Bunlar Çingene değil, senin anan bilmiyor.

-Neymiş peki?

-Kervan derler buna.

-Allah Allah sen nereden biliyorsun?

-Babam söyledi.

Bir diğer çocuk:

-O çuvalların içinde ne var?

-Ne bilelim.

-Sorsak mı acaba?

-Ben sormam arkadaş.

-Çarpılırsın, sakın sorma.

-Niye ki?

-Kara çıyan mı bunlar?

Xxx

Can, “Oğuz” adını verdiği köpeğini seviyordu. Büyük pençeleri ve görkemli vücut yapısı ile çevrede öyle bir köpek yoktu. Çobanlar çoğu kez Can’dan köpeğini satın almak istedilerse de o her seferinde “hayır” yanıtını vermişti. Oğuz, onun adeta can yoldaşıydı. Her gittiği yere onunla gidiyor, yanından hiç ayırmıyordu.

-Can, bırak köpekle oynamayı da gel yemeğini ye oğlum.

-Geliyorum ana.

Ellerini yıkadı. İçeri girdi. Sümbül kadın sofrayı kurdu, oğlunu bekliyordu.

-Ellerini yıkadın mı?

-Ana, ben dünkü çocuk değilim elbette yıkadım.

-Otur soğutma yemeğini. 

-Senin yanaklarını yiyeyim anam benim, diyerek öptü yanaklarından.

-Neşelisin, yine kervan var herhalde?

-Evet ana, kasabada konaklamış.

-Gidecek misin?

-Gideceğim ana.

-Oğlum her gidişinde aklım sende kalıyor.

-Kalmasın ana kalmasın, yolu ben çok iyi buluyorum.

-Atla mı gideceksin.

-Her zamanki gibi Arap atım ve Oğuz ile gideceğim.

-Ne zaman gideceksin?

-Bilmiyorum ana, kasabaya gidip, kervanbaşı ile konuşacağım. Kolay değil, Trabzon’dan kalkıp Zigana’yı aşıp geldiler. Hem kendileri hem de hayvanlar yorgundur, dinleniyorlar. Sanırım bir hafta kadar dinlenirler öyle yola çıkarız. 

-Tamam Can, ben de sana azık hazırlarım. Oğuz için de bir şeyler hazırlar veririm sana. Arap’ı da fazla yorma, biliyorsun baba yadigarıdır.

-Biliyorum ana. Kasabaya gidip nalcıya nallatacağım onu. Yol uzun, nalı düşmesin.

-İyi edersin. 

Xxx

Gece serindi. Bir kişi dışında diğerleri çadırda uykudaydı. İsmail ise nöbet tutuyordu. Yüklerden hırsızlar tarafından bir şey çalınmasın diye geceleri nöbet tutmak gerekiyordu. Gecenin karanlığında sigarasından çektikçe, tütünün parlaklığı karanlığı deliyordu. Katırlar ve eşekler de oturmuşlardı, belli ki onlar da uykudaydı. Harşit Çayı’ndaki kurbağaların sesinden başka, zaman zaman havlayan köpeklerin sesi geliyordu. İsmail, sigaranın birini bitirmeden ötekini sarıyordu tabakasından, sigarayı sigaradan yakıyordu.

Ayşe’yi ise bir türlü uyku tutmuyordu. Küçücük çadırın içerisinde ayaklarını karnına kadar çekmiş, çadırın içindeki karanlığa bakıyordu. Karanlıktan hiçbir şey görünmüyordu. Bu çadırda üçüncü yatışıydı. Kim bilir kaç defa daha konaklayıp çadırda yatacaktı? Ne olursa olsun evdeki yatakta yatmakla çadırda yatmak çok değişikti. Kaç günde Şeyran’a gidip kaç günde evlerine döneceklerini bile bilmiyordu. Ölen babasının yerine kendisinin yüklenmesi gerekiyordu ailesinin geçimini. Kardeşleri henüz küçüktü, onlar çalışamazdı. Kolay değildi altı kişilik bir ailenin geçimi. Köylerindeki çok az bir arazileri vardı. Her karışını anası değerlendiriyordu. Kara lahanasından mısırına kadar ne varsa dikiyordu zavallı kadın. Babası ağır kış şartları dışında sürekli kervandaydı. Şimdi o vardı babasının yerinde. Katırı basma yüklüydü. Sağ selim yerine ulaştırmalıydı, yoksa alamayacaktı parasını. 

Gözleri karanlıkta yavaş yavaş kapanıyordu. Derin bir uykuya daldı.

(Devamı var)

Yorumlar (2)

Hümeyra AYGÜN 4 Yıl Önce

Merhaba, Yeni bir hikayede buluşmak çok güzel. Eminim çok keyifli bir yolculuğa başladık.. Kolay gelsin, emeğinize, elinize sağlık..

İbrahim Özdemir 4 Yıl Önce

Teşekkür ederim Hümeyra Hanım. Umarım iyi bir yolculuk olur.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.