Ayşe de ipe asılıyordu. Yavaş yavaş ipi çekiyorlar, Can da yavaş yavaş yukarıya doğru çıkıyordu. Yerinde duramayan Ayşe:
-Abdullah abi dikkat edin, ip sakın kopmasın.
-Kopmaz Ayşe, onlar yağlı iplerdir, nice yükler taşımıştır.
-Tamam abi, dikkat edin, aman bir şey olmasın.
-Ayşe, sen kenara dur, bak Oğuz da çıkıyor, sen onunla ilgilen.
-O çıkar abim, önce Can’ı çıkaralım.
Can yukarıya çekildikçe kolundaki güç de gittikçe azalıyordu. Durumun farkına varan Mahmut Emmi:
-Can sakın ipi bırakma. Abdullah, durun biraz, Can dinlensin. Can, dikkat et, az kaldı, sabırlı ol.
Can, Mahmut emmiyi duyuyor, söylediklerini yapıyor, cevap vermiyordu. Abdullah:
-Haydin arkadaşlar, az kaldı, yavaş yavaş çekelim.
Ayşe, aradan çıktı, Can, yaklaştıkça durumuna bakıyordu. Elleri ve yüzünün kan içerisinde olduğunu görünce bu kez o seslendi:
-Sık dişini Can, az kaldı, sık dişini, uçurumun ucuna geldi, ellerini uzattı, bak ellerimi uzatıyorum, hadi az daha tutacağım seni.
Dikkatlice çekilen Can, patika yola çıkarıldı. Herkes derin nefes aldı. Sıra Mahmut emmiyi yukarıya çekmeye gelmişti. Abdullah:
-Ayşe, sen Can ile ilgilen biz Mahmut emmiyi çekeceğiz,
-Seni çekeceğiz Mahmut Emmi, hazır mısın? diye seslendi Temel.
-Hazırım, çekin beni.
Abdullah ve diğerleri Mahmut emmiyi çekerken, Ayşe de Can ile ilgileniyordu. Koynundan çıkardığı yazması ile Can’ın yüzündeki ve ellerindeki kanları siliyordu. Can’ın başını dizinin üzerine koydu.
-Bir şeyin yok değil mi Can?
-Yok Ayşe, merak etme, iyiyim, biraz dinlenince kendime gelirim.
Ayşe, Can’ın kanlı yüzünü ve ellerini sildiği yazmayı katladı, tekrar koynuna korken, Can elinden tuttu, yazmayı aldı, pantolonunun cebine koydu:
-Ben de kalsın Ayşe.
Israr edemedi, bir süre Can’a baktı. Bu sırada Oğuz da uçurumdan çıktı, yanlarına gelerek oturdu.
-İyisin daha?
-İyiyim.
-Bak Oğuz da geldi.
-O benden ayrılamaz.
-Benden de ayrılmıyor.
-Seni çok sevdi.
-Sevdi mi?
-Sevdi.
-Ben de sevdim onu.
Can, cevap veremedi. Yukarıya çekilen Mahmut Emmi, ellerini birbirine çarparak, belindeki ipi çözdü.
-Sağ olun, ucuz atlattık.
-Öyle oldu Mahmut Emmi, dedi Dursun.
Can’ın yanına geldi:
-Nasılsın Can?
-İyiyim Mahmut Emmi, hepiniz çok sağ olun.
-Sen de sağ ol, ucuz kurtulduk da bu mağaranın içinde ateş eden kimdi?
-Bence Ayşegül’dü.
-Ayşegül mü?
-Başka kim olabilir Mahmut Emmi, mağarada o kalıyor.
-Neden ateş etti, Oğuz’dan mı korktu.
-Öyle oldu.
Can, Ayşe’nin de yardımı ile ayağa kalktı. Yüzündeki yaralardan akan kan durmuştu. Mahmut Emmi:
-Ne dersin Can, göle kadar gidebilir misin, orada elini yüzünü yıkarız.
-Giderim emmim, bir şeyim yok.
Mahmut Emmi, Can’ın Arap atının dizginlerini eline aldı.
-Can, sen önden git ben arkadan geleceğim. Yürüyebilir misin?
-Yürürüm emmim.
-Abdullah, siz de hayvanları alıp gelin.
-Tamam emmim.
Ayşe de Abdullah ve diğerleri ile geri döndü. Katır ve eşeklerin yanına geldiler. Can’ı kurtarmak için çözdükleri ipleri semerlere bağladılar.
-Haydi Ayşe, sen önden git.
-Yok Abdullah abi, ben en arkadan geleceğim.
-Neden?
-Ayşegül’e entari aldım, onu vereceğim.
-Az kalsın Can’ı öldürecekti, entari mi vereceksin ona?
-Oğuz’dan korktu, kurt sandı onu onun için ateş etmiştir.
-İyi sen bilirsin ama dikkatli ol, sana da ateş etmesin.
-Ederim abi.
Hayvanların yularlarını ele alarak Gavur Geçidi’ne doğru yürüdüler. Mağaranın ağzına gelince Ayşe durdu. Katırın üzerindeki torbanın içinden aldığı entariyi eline aldı ve:
-Ayşegül abla, ben Ayşe. Sana yeni urba aldım. Onu vereceğim. Gel al.
Dinledi, mağaradan gelen var mı diye, sadece kendi sesi yankılandı.
-Can abinin yerine yol yaptılar. Onu çıkarıyorlar, hadi gel urbanı vereyim, birlikte gidelim Can abinin yanına.
Ayşegül, Ayşe’nin söylediklerine cevap vermiyor, hep dinliyordu. Acaba doğru mu dedikleri? Can’ını karın altından çıkardılar mı?
-Zermutlu Salih Bey, yol yaptırdı, Can abiyi kurtarmak için. Kurtarmışlardır. Hadi gel urbanı al giyin, yırtık entarini çıkar. Can abinin yanına yeni urba ile git.
Ayşegül, Ayşe’nin söylediklerine inanmak istiyordu:
-Yalan söylüyorsun, diye mağaranın içinden seslendi.
-Yalan söylemiyorum Ayşegül abla.
-Hayır, beni mağaradan çıkarmak için yalan söylüyorsun.
-İki gözüm önüme aksın yalan söylemiyorum, bak elimde yeni urba var.
Ayşegül, oturduğu yerden ayağa kalktı. Yavaş yavaş mağaranın ağzına doğru ilerlemeye başladı. Üstündeki entari daha da yırtılmıştı. Yırtık elbisenin altında giydiği uzun don ile kolları görülüyordu.
-Hadi gel Ayşegül abla çekinme, bak entarin çok yırtıldı. Al bunu giyin. Burada senle ben varım, erkekler çoktan karşıya geçtiler. Hadi gel al da giyin.
Saçları dağınık, yüzü gözü kirden, mağaranın içindeki dumandan siyaha bürünmüştü.
-Bunu giy, ben de çember var, onu da vereyim, başına örtersin, olur mu?
-Olur, dedi duyulur bir sesle.
Ayşe’nin elinden entariyi ile çemberi aldı. Mağaranın içine doğru gitti. Yattığı yere gelince soyundu, entariyi giydi. Çemberi başına bağladı. Aylar sonra yeni bir entarisi oldu, sevindi. Entarisine bakarak gülümsedi. Armayı beline bağladı, silahı omuzuna astı, yavaş yavaş mağaranın ağzına doğru ilerledi.
Gavur Geçidi’ni karşıya geçen Can, Mahmut emmi ve diğerleri sabırsızlıkla Ayşe’yi bekliyorlardı. Ayşe’nin katırı mağaranın ağzındaydı ama Ayşe görünmüyordu. Can meraklandı:
-Mahmut emmi, ne yapıyor bu kız, başına bir hal gelmesin?
-Yok Can, sanırım Ayşegül ile konuşuyor.
-Uzun sürdü Mahmut emmi, ben gidip bir baksam mı?
-Yok Can, Ayşe akıllı kızdır, Ayşegül’ü ikna etmeye çalışıyor, sanırım alıp gelecek. Biraz daha bekleyelim.
Ayşe ile Ayşegül, mağaranın kapısında görününce rahatladılar.
-Ben demedim mi Ayşe akıllı kızdır.
-Gerçekten öyle. Nasıl ikna etti, aylarca dağlarda yaşayan Ayşegül’ü?
Ayşegül önde, arkasında katırının yuları elinde Ayşe, dikkatlice Gavur Geçidi’ni geçtiler.
-Gelin, dedi Mahmut Emmi, ikinizi de kucaklayayım.
Öyle de yaptı. Herkes çok mutluydu.
-Haydi gölün yanında konaklayalım, bir şeyler yiyelim, biraz da dinlenip rampayı ineriz.
Kervanda bir değil kısa bir süre de olsa iki kadın vardı. Ayşe ve Ayşegül. Gölün yanına gelince hayvanlarını yaylıma bıraktılar. Çıkın torbalarını aldılar.
-Haydi yakın şu ateşi, öğlen çoktan geçti acıktık.
Ayşe, Can’ın yanına gelerek:
-Biz Ayşegül abla ile göle gidiyoruz, sen de gel elini yüzünü güzelce yıka. Yüzün gözün kan duruyor.
-Olur Ayşe, terkim de azıcık sabun var getir onu.
-Tamam.
Ayşegül, Ayşe’nin de yardımı ile elini yüzünü yıkadı. Can’dan sabunu istedi. Az kalan sabunu Ayşegül’e vererek:
-Ayşegül abla bununla elini yüzünü bir kez daha yıka.
Uzun zamandır eline sabun almayan Ayşegül’e sabun bir tuhaf geldi.
-Çok sağ olun.
-Haydi abla, çay da demlenmiştir. Bir güzelce karnımızı doyuralım.
-Tamam Ayşe.
-Can, bakayım mı yaralarına?
-Yok Ayşe, sabunla bir güzelce yıkadım, bak bakalım bir yerimde kan kaldı mı.
Ayşe, Can’ın yüzüne dikkatlice baktı:
-Yok can, kan kalmadı, aldığın sıyrıkların izi var sadece.
Elini, yüzünü temizce yıkayan Ayşegül:
-Can, bağışla beni. Köpeği kurt sandım o yüzden ateş ettim. Benim yüzümden canından olacaktın.
-Önemli değil Ayşegül, kurtuldum ya önemli olan o.
Birlikte yanan ateşin yanına geldiler. Bu kez sofrayı Temel ile Dursun kurdu. Çaylar dolduruldu.
-Gel Ayşegül, şöyle yanıma otur kızım, dedi Mahmut emmi.
Konuşmadan, çıkınlarından çıkardıklarını yediler, çaylarını içtiler, bir güzelce karınlarını doyurdular. Tabakalar çıkarıldı, sigaralar sarıldı. Havayı kaplayan kokuya karşı çıkan Mahmut Emmi:
-Yine kokuttunuz, kalkın uzakta için, bir türlü bitmedi şu tabakalarınızdaki tütün.
-Yedeği var Mahmut emmi.
-Ne anlıyorsunuz bilmem ki?
Ayşe, yeniden çayları doldurdu. Mahmut Emmi, Can ve Ayşegül’e verdi.
-Daha iyi misin Ayşegül kızım.
-Nasıl iyi olayım Mahmut emmi Can’ım gitti.
-Allah’tan geldi kızım. Tedbirli bir yiğitti. Bize de rehberlik yapmıştı. Yol boyu bizlerle çok ilgilenirdi. Çok iyi bir insandı. Ama kızım aklını başına al, ölenle ölünmüyor. Evine dön benim güzel kızım, kaynanan, kaynatan da per perişan senden başka kimseleri yok kızım, sahip çık onlara.
Ayşegül, konuşmadan Mahmut emmiyi dinliyordu. Söylediklerinde hep haklıydı Mahmut emmi. Yeniden eve dönüp, evi toplamak gerekiyordu. Ama önce Can’ımı bulup toprağa vermek var.
-Can’ımı bulmadan dönemem Mahmut emmi. Bir yıldan fazladır karın altında.
-Belki de çıkarmışlardır kızım. Salih Bey, yol yaptırıyordu değil mi Can?
-Öyle Mahmut emmi, belki de bulmuşlardır.
-Kalkalım öyleyse, gidelim biz de yardımcı olalım.
-Olalım Mahmut emmi.
-Olalım.
-Çıkarmadan dönmeyelim memlekete.
-Dönmeyelim.
-Haydi konuşmayın da toparlanın.
(Devamı var)