Gümüşhane Haberleri
2020-12-02 19:54:40

Canboğul (15)

İbrahim Özdemir

02 Aralık 2020, 19:54

Can’ın salda taşınan cansız bedenini Dulağası Yaylası’na kadar getirildi. Sal yavaşça yere konuldu. Bayramın Cemil, yaylada kalan Osman ile Ömer’e Can’ın ana ve babasını sordu.

-Kulübedeler, yanıtını aldı.

-Beyim, cenazeyi bekletmeye gelmez, toprağa vermemiz gerekiyor, birazdan bozulmaya başlar.

-Kahya, seyis, gidin ana ve babayı alın gelin.

-Karısı da var beyim.

-Nerede peki?

-Can kaybolduğu günden beri dağlara vurdu kendini, “Can boğuldu, Can boğuldu” şeklinde bağırarak o gidiş gitti. 

-“Can’ımı ölü ya da diri bulmadan dönmem” dedi.

-Nasıl yaşar bu dağlarda, aramadınız mı?

-Çok aradık beyim ama bulamadık, sır olup kayboldu. Aramadığımız yer kalmadı. Korkarız kurda kuşa yem oldu.

-Allah korusun, öyle demeyin. 

Xxx

Can’ın rehberlik ettiği kervan, şelale rampasını inerek kulübenin yanına geldiler. Zülfiye kadın ile Partal Mustafa da hazırlanmış olarak buldular.

-Hayırdır Kartal Mustafa, inşallah köye dönüyorsunuz?

-Zor ikna ettim Mahmut abı, dönüyoruz. Ben de o da umudumuzu iyice yitirdik.

-Öyle demeyin, bakın size gelininiz Ayşegül’ü getirdik.

-Kızım.

-Ana.

Kucaklaştılar. Ayrılmak bilmiyorlardı. 

-Bak herif gelinimiz Ayşegül döndü.

-Can’ım da döndü mü Zülfiye?

-Bulamadım Can’ı baba, çok aradım, bulamadım. Ver elini öpeyim. Can’ımızı bulamadık.

-Buluruz benim has gelinim buluruz.

-İnşallah baba, inşallah.

Kahya Kerim ile seyis Murat da yanlarına geldiler. Kahya “selam” verdikten sonra:

-Mustafa amca, beyim sizi yaylada bekliyor.

-Hangi bey?

-Hani sana sabah ‘Can’ı bulacağız’ diyen Salih Bey var ya o Mustafa amca.

-Buldu mu Can’ı mı?

-Bulduk.

-Sağ mı ölü mü?

-Beyim dedi ki, “Mustafa amcaya verdiğimiz sözü tuttuk, gidin alın da gelin’ emrini verdi bize.

Ayşegül “bulduk” sözünü duyunca “Can” diye bağırarak yayla aşağıya koşmaya başladı. 

-Mahmut emmi, katırımı getirirsiniz, ben de Ayşegül ablanın arkasından gideyim.

-Olur kızım, git.

Ayşe de Ayşegül’ün arkasından koşmaya başladı. Yaylaya geldiklerinde yerde Salı gören Ayşegül:

-Can! diye bağırarak sala sarıldı. 

Bayramın Cemil, sala kapanan Ayşegül’ü kaldırmak istedi. Salih Bey:

-Bırakın, bu mu Ayşegül?

-Evet beyim.

-Bırakın ağlasın.

Partal Mustafa ile Zülfiye kadın da kervan ile birlikte yaylaya indiler. Onlar da sala sarılarak ağlamaya başladılar. 

Dulağası Yaylası, Zülfiye kadın ve Ayşegül’ün ağlamaları ile adeta yıkılıyordu. Kimseden ses çıkmıyordu. Herkesin başı önünde sessiz sessiz ağlıyordular. Salih Bey, göz yaşlarını elinin tersi ile sildi. Yüzü yaralı olan Can’a baktı:

-Ne oldu yüzüne?

-Sonra anlatırım beyim.

-Gavur Geçidi’nde uçuruma yuvarlandı, dedi Mahmut emmi.

-Bundan sonra Gavur Geçidi’nden kimse gitmeyecek. Kervancılar için yeni yol yaptıracağım. Can’ı kurtardığımız yer ağaç köprü ile geçilecek Gersud yolu ile birleştirilecek. Baharın karlar eridi mi ilk işimiz yolu yapmak olacak. Bir daha rampaya tırmanmayacaksınız, o Gavur Geçidi’nden geçmeyeceksiniz. Gavur Geçidi değil orası artık, bundan sonra oranın adı ‘Canboğul’ olacak. Şimdi alalım cenazemizi, köye gidelim, Can’ımızı toprağa verelim. 

Partal Mustafa, Zülfiye kadını salın yanından kaldırdılar. Merkeplere bindirdiler. Ayşe de Ayşegül’ü kaldırdı. 

-Kahya.

-Buyur beyim?

-Ayşegül’ü Karaca’ya bindir, dizginleri sağlam tut, köye kadar sana emanettir.

-Emredersin beyim.

İkindiye doğru Dulağası Yaylası’ndan Avliyana köyüne indiler. İkindi namazından sonra Can’ı toprağa verdiler. Ayşe, Ayşegül’ün yanından ayrılmıyordu. Köylüler Salih Bey’e teşekkür ediyordu. O ise:

-Dinleyin beni komşular, bundan sonra o Gavur Geçidi dediğiniz geçidin adını değiştirdim. O geçidin adı bundan sonra ‘Canboğul’dur. Çok canlar o geçitten geçerken çığ altında kalarak hayatını kaybetti. Bundan sonra Can’ı bulduğumuz yere kadar yapılan yol, karlar eridikten sonra yeni yolu yapanlar, çalışmasına devam edecek ve Şeyran’ın Gerşud köyüne inen yolla birleştirecekler. Kervanlar o Gavur Geçidine bir daha vurmayacaklar. 

-Sağol beyimiz.

-Şimdi bizlere izin, ben yine geleceğim. Her ne ihtiyacınız varsa bana bildirin. Ayşe’ye dönerek:

-Senin adın Ayşe’ydi değil mi?

-Evet beyim.

-Gelir misin?

-Buyur beyim?

Salih Bey, Ayşe’nin duyacağı bir sesle:

-Kahya sana bir miktar para verecek, onu Ayşegül’ü içeri çağırarak ona vereceksin, tamam mı?

-Tamam beyim.

Ayşe, kahyanın verdiği parayı kimseye göstermeden aldı. 

-Ayşegül abla, gel seninle içeri girelim, bir şey konuşacağım.

İçeri girdiler. Ayşe, koynundan çıkardığı parayı Ayşegül’e uzattı:

-Bunu al, Salih Bey verdi, ne ihtiyaçları varsa tedarik etsin.

-Ne yapayım parayı ben Ayşe?

-Ne yapayım deme, sen, anan, baban. Üç can ne yer ne içersiniz. Al, ihtiyaçlarını giderirsin. Ben yoksa Salih beye ‘Ayşegül abla almadı’ diyemem ablacığım.

Parayı alan Ayşegül:

-Sağ olsun.

Dışarı çıktılar. Ayşe, Salih beye “tamam” anlamında başı ile işaret verdi.

-Bize izin komşular.

-Güle güle beyimiz.

Partal Mustafa ve Zülfiye kadın ile Ayşegül, komşularının yardımıyla eve girdiler. Evde, Seher ana çoktan sobayı yakmıştı, sıcacıktı. Komşular, hazırladıkları yemekleri getirerek sofra kurdular. Her ne kadar yemek istemedilerse de özellikle Bayramın Cemil’in ısrarı ile aç kalmayacak şekilde yediler. Mahmut emmi, içeri girdi:

-Kartal’ım, yeniden başınız sağ olsun. Yolcu yolunda gerek, yolumuz uzun. Akşam karanlığı basmadan kasabaya varmamız lazım.

-Sağ ol, Mahmut, yolunuz açık olsun. 
Dışarı çıkan Mahmut emmi: 

-Haydin bakalım, biz de yola çıkalım. Karanlık basmadan kasabaya varıp çadırlarımızı kuralım.

Can ile Ayşe, göz göze geldiler. Ayrılık vakti gelip çatmıştı. Gözlerini birbirlerinden ayıramıyorlardı. Can, oturduğu yerden kalktı, Ayşe’nin yanına geldi. 

-Gidiyorsun demek?

-Mecbur Can.

-Daha görüşmeyecek miyiz?

-Kısmet.

-Ben seni bırakmam Ayşe.

-Anlamadım?

-Yanlış anlama gitmeni engelleyecek değilim ama ben seni seviyorum, seni onun için bırakmam dedim. 

-Ben de seni sevdim ama bu imkansız Can.

-İmkansız olan ne Ayşe?

-Anlamıyor musun ben nereden sen nereden.

-Olsun, ben gelir seni bulurum.

-Bulur musun sahi?

-Bulurum.

Mahmut emmi, Ayşe’ye seslendi:

-Ayşe, gidiyoruz kızım.

-Tamam emmim geliyorum. Hoşça kal Can.

-Güle güle Ayşe. Seni en kısa zamanda mutlaka gelip göreceğim. Sen yeter ki, köyün neresinden olduğunu söyle.

-Köye girdiğinde ilk ev bizim Can.

-Mutlaka geleceğim.

-Gelme Can, bunun sonu yok.

-Var Ayşe var, anamı da alıp köyüne gelip isteteceğim.

-Allah’a ısmarladık.

-Güle güle Ayşe, unutma mutlaka geleceğim.

-Gel Can, dedi ve kervanın arkasına takıldı. Sık sık geri bakarak Can’a el sallıyordu, Can da ona, ta ki dönemeci dönüp gözden kayboluncaya kadar.

Ayşe, bu kez kervanın en arkasından gidiyordu. Sarbışka’nın altında katır ve eşeklere bindiler. Ayşe de bindi. Mahmut emmi, arkaya bakarak Ayşe’nin gelip gelmediğini kontrol etti. Kervanın en arkasında olduğunu görünce:

-Ayşe, öne gelsene kızım. 

-Böyle iyi emmim, geliyorum.

Ayşe, aklını Avliyana köyünde bırakmış gibiydi. Kısa bir sürede tanıdığı ve sevdiği Can’ını Avliyana’da bırakmanın burukluğunu yaşıyordu. Yolda ilerledikçe Ayşegül’ün sisli göl kenarında söylediği “Ben Can’ımı yitirdim, sen yitirme” sözleri geliyordu aklına. “Gitmem lazım, anamı ve kardeşlerimi de çok özledim. Bir özlem bitmeden ikinci özlem başladı. Nasıl dayanacağım, bilemiyorum. Can da benim hasretimi çeker mi acaba. Çeker, o da benim gibi hasret çeker. Uçurumdan çektikten sonra dizimin üstüne yatırıp yüzündeki, ellerindeki kanları silmiştim. Kanlı yazmayı alıp cebine koydu. Saklar mı acaba, saklar, saklar. Gelirim dedi. Gelir, kısa bir sürede tanıdığım Can, mutlaka gelir.”

Yolun nasıl bittiği anlayamadı Ayşe. Karanlık iyice bastırmıştı. Kasabanın pazar yerine çadırları kurdular. Mahmut emmi, Ayşe’nin durgunluğunu gözünden kaçırmıyordu. Kara demliği ateşin üzerine hemen koyan Ayşe gitmiş, ne yaptığını bilmeyen bir Ayşe gelmişti. 

-Ayşe kızım.

-Buyur emmim.

-Herkes çıkınından bir şeyler getirdi, gel.

-Emmim benim hiç iştahım yok, siz yiyin.

-Olmaz kızım, gel otur, ben senin derdini anladım. Gel otur önce karnımızı bir güzel doyuralım, erken yatıp, sabah erken kalkacağız. Yarın akşama köyümüze varabilelim.

-Varabilir miyiz emmim, diye sordu Temel.

-Öğlene doğru zirveye varırsak, akşama köyümüze varırız. Ertesi gün Trabzon’a gidip, yükü aldığımız toptancı Şakir’e parasını teslim edeceğim.

-Çıkar mı bu ara yük emmi?

-Çıksa çıksa Ardasa kasabasına çıkar, onu da sorarım ama, dağı aşamayız.

Birlikte akşam yemeğini yediler. Çaylarını içtiler. Sigara içenler bu kez Harşit Çayı’nın kenarına geldiler. Dizlerini kırarak oturdular. Sardıkları sigaralarını içerken, Mahmut emmi:

-Hadi kızım, sen çadıra gir, yat dinlen. Bu kadar yola alışık değilsin.

-Peki emmim.

(Devamı var)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.