Gümüşhane Haberleri
2020-12-21 10:00:52

Canboğul (23)

İbrahim Özdemir

21 Aralık 2020, 10:00

Ömer, sabah erkenden kalktı, ablasının geceden bıraktığı çantayı aldı, sessizce odasından çıktı, doğruca kahveye geldi. Çay kazanının altına dünden hazırladığı ince odunları koydu, yaktı. Laz Hasan kahvehaneyi kapatmadan önce çay kazanını su doldurmuştu. Sobayı da yakmayı ihmal etmedi.  

-Can abi şimdi kalkar, dedi.

Kahvehane yanan soba ile yavaş yavaş ısınıyordu. Kazana baktı, kaynamıştı, çayı demledi. Kazanın ağzına koydu demliği.

Can, otelden yavaş yavaş indi. Ömer’i kahvehaneyi süpürürken görünce:

-Ömer, erken kalkmışsın sen de.

-Öyle Can abi, her sabah erkenden gelir açarım kahveyi.

-İyi, çayın olduysa ver bir çay içip yola çıkayım.

-Kahvaltı yapmayacak mısın abi?

-Yok, yolda bir şeyler yerim. Lütfi dayıyı bekletmeye gelmez, bu saatte başlamıştır yolumu gözetmeye.

-Hava açık, güneş de geliyor.

-Evet Ömer, şansımdan.

Ömer hem Can’a hem de kendisine çay koyarak, sobanın yanındaki masanın üzerine koydu. 

-Birlikte içelim Can abi.

-Olsun Ömer.

-Ha, az kalsın unutacaktım, ablam bu çantayı sana vermemi söyledi.

-Öyle mi?

-Evet, içine yiyecek bir şeyler koydu sanırım.

-Sağ olsun.

-Can abi, ben sana bir şey soracağım.

-Sor Ömer.

-Sen ablamı seviyor musun?

Can, Ömer’in sorduğu soru karşısında donakaldı. Ömer de mi anladı benim Ayşe’yi sevdiğimi? Nasıl sorar bu soruyu bana? Nasıl derim ablanı seviyorum? Cevap vermedi. 

-Ben atımı çıkarayım handan.

-Ben çıkardım Can abi.

-Çok sağ ol Ömer.

-Sen de sağ ol abi ama soruma cevap vermedin.

-Geç kalmayayım, hemen yola çıkayım, Zigana’nın durumu belli olmaz.

Atını bağlı olduğu yerden çözdü. Bir silkinmede bindi. Ömer’e baktı.

-Seviyorum Ömer, hem de dünyalar kadar, der demez Arap’a “deh” dedi. Ciharlı köyünün ana yolunda atının nal sesleri giderek uzaklaşıyordu. Arkasından bakan Ömer:

-Anlamıştım zaten, sevmezsen o kadar yolu göze alamazdın.

Atını o kadar hızlı sürüyordu ki, yola dökülen sarı, kırmızı gürgen yaprakları havada uçuşuyordu. Oğuz bile yetişmekte güçlük çekiyordu. Zigana yol ayrımına ne zaman geldiğini fark edemedi. Arap’ı durdurdu, geriye baktı. Oğuz dili dışarıda zor koşuyordu. Arap ise nefes nefese kalmıştı. 

-Bu olmadı Arap. Bu olmadı Oğuz. Sevdiğim kızın aşkına sizi düşünemedim. 

Atından indi. Yetişen Oğuz’u kucakladı. Arap’ın gözlerinden öptü. 

-Hadi dinlenelim. Fazla da geç kalmayalım. Zigana’nın ne yapacağı belli olmaz. Öğleni geçirmemek lazım. 

Eyere astığı Ömer’in verdiği çantayı açtı. Bazlama ve mısır ekmeğini görünce “Biraz atıştıralım” dedi. Bazlamayı alınca altında bir bez görünce onu da çıkardı. Açtı. Ayşe’nin verdiği kanlı yazma içerisindeydi. Onu da açınca içindeki kağıt yere düştü. Heyecanla aldı okudu. “Seni çok seviyorum Can. Beni isteteceğin günü sabırsızlıkla bekliyorum.” Kağıdı, tekrar yazmanın içerisine koydu. Katladı. Öptü. Cebine yerleştirdi. Bir süre elini cebinin üzerinde tuttu.

-Hadi, şu mısır ekmeğinden birazcık yiyelim. 

Oğuz’un önüne kırdığı parçayı koydu. Oğuz büyük bir iştahla yerken, kırdığı diğer parçayı da Arap’a yedirdi. Güneş ısıtmaya başladı. Karşı yamaca alan güneş karın bütün aklığını gösteriyor, göz kamaştırıyordu. Bakamadı.

-Durmayalım, Lütfi dayı bekliyordur. 

Ciharlı’dan çıkıp yol ayrımına girince kar ile karşılaştı. Dün geldiği zamanki izler hala belli oluyordu. Arap ve Oğuz’un izlerinden başka iz göremeyince:

-Olmaz tabi bizi gibi kimse aklını yitirmedi ki dağlara vursun. 

Lütfi dayının binasını görecek dönemece gelince durdu. Zigana adeta gelinliğe bürünmüş apaktı. Tek bir kara parçası görünmüyordu. Şu güzelliğe bak. Önceki akşam nerede ise boğuluyor, donarak ölecektim, bugün ise kışın tüm güzelliği ayaklarımızın altında. Sen nelere kadirsin Yüce Rabbim. 

Ayşe’nin verdiği çantadan bir miktar daha mısır ekmeği aldı Oğuz’a attı. Diğer bir parçayı eğilerek Arap’ın ağzına uzattı. Bir parça da kendi ağzına koydu. 

-Ayşe, seni bu dağlardan aşırarak köyüme gelin getireceğim. Öyle bir düğün yapacağım ki ömür boyu unutulmayacak. Seni Zigana’nın yeşillikleri arasından Ardasa’nın köyüne beyaz gelinlikle aşıracağım. De haydin bakalım. Az kaldı, çıkalım Lütfi dayının yanına.

Öğle olmadan Lütfi dayının binasının önündeydi. Atından inerken Lütfi dayı kapıya çıktı. Can’ı görünce:

-Aferin sana Baloğlu Hikmet’in oğlu. Baban da böyleydi. Söz vermesin söz verdimi eli kanda da olsa yerine getirirdi. Gel içeri gel. Biz toparlandık, seni bekliyorduk. 

Birlikte içeri girdiler. Bidondan yapılmış soba gürül gürül yanıyordu. 

-Üşüdün mü?

-Üşümedim dayı.

-Hüseyin, uşağım hele bize çay koy bakalım. Ben, şu yiğidin ifadesini alayım… Söyle bakalım, Laz Hasan’a selamımı söyledin mi?

-Söylemez olur muyum dayım.

-Onun otelinde mi yattın?

-Evet.

-Kızı görmedim demeyesin?

-Gördüm dayı.

-Helal olsun sana. Ben tuttuğunu koparana yiğit derim… Baloğlu Hikmet’in oğlu olduğunu ispat ettin uşağım.

-Sağol dayı… Dayı…

-Söyle?

-Şimdi zamanı değil ama, yolda gelirken de düşündüm.

-Ne düşündün?

-Şey diyorum…

-Ne diyorsun uşağım söylesene.

-Kızı istemeye bizimle gelir misin? Bizde bir anam bir de ben varım.

-Uşağım, bula bula ha bunu mu buldun? Bu okum derken, odun diyen adam… Varır bozar senin işini.

-Hatun, hatun… Eğer bu yiğidim kız istemeye bizimle gelir misin dedi mi?

-Dedi de ne oldu?

-Ben bu yiğide nasıl hayır derim? Sen bakma bizim hatunun ağzına… İstemeye gideceğin günden bir hafta önce haber ver, gerisine karışma. 

-Sağol benim dayım, diyerek önce Lütfi dayının daha sonra da karısının elini öptü.

-Ancak…

-Ne oldu dayı?

-Ciharlı’dan dışarıya kız almak çok zor.

-Neden ki dayım?

-Ciharlılar dışarıya kız vermezler.

-Ne demek dayım?

-Demem şu ki onların geçmişten gelen bir töresi var dışarıya kız vermezler.

-Olur mu öyle şey Lütfi dayı?

-Olmaz ama töre bu yiğidim. Karnın aç mı?

-Yok dayım yolda gelirken bir şeyler atıştırdım.

-Öyleyse yardım et, yükleri yükleyip yola çıkalım. Akşama ancak ineriz köye. 

-Tamam dayım.

Xxx

-Ana bak ne diyeceğim?

-Ne diyeceksin Ömer?

Ömer, sağına soluna baktı. Anasına doğru eğilerek:

-Ablam nerede?

-Çeşmeden su almaya gitti… Ne diyeceksen de ablanı ne soruyorsun?

-Ablamla ilgili söyleyeceğim.

-Ablanla mı ilgili?

-He ana.

-Çatlatırsın adamı, söylesene uşağım.

-Can abi var ya…

-Var.

-Ona ne sordum biliyor musun?

-Nereden bileyim Ömer, ben orada mıydım?

-Can abiye ablamı seviyor musun diye sordum.

-Ne dedin? Ne dedin?

-Ablamı seviyor musun dedim.

-Bak şu kafasıza. Oğlum öyle soru sorulur mu? 

-Sordum ana.

-Peki o ne dedi?

Can abi önce cevap vermedi. Kahveden dışarı çıktı.

-Eee

-Sonra atına bindi ve “Çok seviyorum Ömer” dedi ve der demez de atına “deh” dedi, sürdü gitti.

-Ben anlamıştım zaten onun ablan için geldiğini.

-Anladın mı? Nasıl yani?

-Ablan geldi geleli bir tuhaf, fark etmedin mi?

-Ettim de ana, o kadar uzun yol gitti geldi, yorulmuştur dedim.

-Ben de öyle sandım ama öyle olmadığını sonradan anladım.

-Ne yapacağız, verecek misin abla mı?

-Ne diyeyim oğul bilmem ki ne desem.

-Sevenleri birbirinden ayırmak olmaz ana.

-Çok uzak köyleri Ömer.

-Olsun ana, yeter ki onlar mutlu olsun. Şimdi ben birini sevsem gidip istemeyecek misin?

-İsterim tabi.

-Can abi ablamı çok seviyor ana, o kadar yolu, Zigana’yı aşıp da geldi, sırf ablamı görmek için.

-Gün ola harman ola oğul.

Xxx

Kızlar, köyün çeşmesinde Ayşe’yi sorgu suale tuttular. Ha bire soruyorlardı.

-Kız Ayşe, gerçekten çok yakışıklı.

-He, çok yakışıklı, dedi Fadime.

-Uzun boylu da.

-He, uzun boylu.

-Kara kaş kara göz.

-Benden daha dikkatli bakmışsınız kızlar.

-Yabancı olduğu için horon oynarken baktık.

-Güzel de oynuyor.

-Güzel oynuyor, ne yalan söyleyeyim.

-Ayşe, kaçırma bu oğlanı.

-Kaçırır mı, sen bulsan kaçırır mısın?

-Kaçırmam valla, kaçarım ona.

-Gözün dışarda kız Fadime.

-Yaşımız geldi.

-Acele etme bir kısmetin çıkar.

-Diyorum ki.

-Ne diyorsun kız?

-Uzak yerdenmiş.

-Olsun aşk uzak muzak tanımaz.

-Verir mi Meryem ana kız?

-Verir, vermezse Ayşe kaçar.

-Kaçmaz.

-Kaçar.

-İşinize bakın, benim işime karışmayın, dedi ve su dolan kovaları, omuzluğun her iki ucuna takarak, omuzuna alıp evin yolunu tuttu.

(Devamı var)

Yorumlar (2)

Hümeyra AYGÜN 4 Yıl Önce

Düşünmek bağlamak yazmak çok zor biliyorum ama, Her gün bir merakla girip de yayınlanmadığını görmek de bana zor geliyor :) Heyecanımı yitirmek istemiyorum.. Nerede kalmıştık diyecek kadar aralar vermeyelim lütfen .. Selamlar kolay gelsin..

İbrahim Özdemir 4 Yıl Önce

Selamlar Hümeyra Hanım; Hikaye Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri yayımlanıyor. Gösterdiğiniz yakın ilgiye çok teşekkür ederim.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.