Çimler üzerine açılan azıklardan kalanlar toplandı, çantalara yerleştirildi. Katırların başındaki torbalar çıkarıldı, urba çuvallarının yanına asıldı. Yolculuğa çıkmak için her şey hazırdı. Gavur Dağı’na baktılar. Kardan kaplıydı, her yeri apaktı, zerre kadar toprak, taş, kaya görünmüyordu. Tehlike kapıdaydı. Geçişte çok dikkatli olmak gerekiyordu. Ne zaman çığın geleceği belli olmuyordu.
-Çok tehlikeli, görülüyor Can.
-Öyle emmi.
-Zor bir geçiş olacak.
-Evet.
-Hiç de zor değil, dedi Abdullah, yolu temizler geçeriz.
-Yolu temizlemeden geçemeyiz.
-Beni dinleyin, bu günler Gavur Dağı’nın en tehlikeli günleridir. Can ne derse eksiksiz uyacağız. Kimse kendi başına hareket etmesin. Herkes katırının yularını eline alsın, tek sıra halinde yola koyulalım. Geçide gelince herkes dursun. Kazasız belasız geçeriz inşallah, dedi Mahmut emmi.
Önde Can, arkada Mahmut emmi ve diğerleri sıra halinde patika yola dizildiler. En arkada ise Ayşe geliyordu. Gavur Dağı Geçidine yaklaştıkça, göl gittikçe arkada kalıyordu. Yürüdükleri patika yol da çimlerle kaplıydı. Yol kenarında açan çiçeklerin kokuları artık onları ilgilendirmiyor, gözler Gavur Dağı’ndaydı. Topraktaki güzelliğin farkında bile değillerdi.
Köylülerin “Canboğul” dedikleri Gavur Dağı Geçidine gelince durdular. Can daha önceleri geçtikleri dağ yoluna baktı uzunca.
-Yolda kar ve taş parçaları görünüyor Mahmut emmi, temizlenmesi lazım. Yol dar ve aşağısı uçurum. Bir tökezleme anında biz de katırlar da yuvarlanabiliriz. Bir şansımız hava güneşli ve rüzgar yok.
-Temizleyelim yolu Can.
-Temizleme temizleyeceğiz ama ses ve gürültü olmayacak. Buranın çığı az bir gürültüde bile geliyor. Ben Oğuz ile önden gideceğim. Benim en az on beş metre arkamdan birisi beni takip ederek yolu temizleyecek.
-Tamam Can, diyerek katırcılara döndü, hanginiz önce gitmek istersiniz?
-Ben giderim, dedi Temel.
-Can’ı on beş metre arkadan takip edeceksin. Aradaki mesafeyi koru. Bizim de gözümüz kulağımız Gavur Dağı’nda olacak.
-Haydi Temel gidiyoruz. Katırlarınız sakın anırmasın. Dikkatli olun. Mahmut emmi ve Ayşe gözünüz, kulağınız dağda olsun. Herhangi bir durumda ıslıkla seslenin.
Can önde, Temel on beş metre geriden gidiyordu. Temel, Can’ın gittiği cılga yolu kar ve taşlardan temizleyerek ilerliyordu. Hiçbir sorun yaşanmadan geçidin tam ortasında bulunan mağaraya kadar geldiler. Mağaranın ağzı ve önünden geçen yol karla kaplıydı. Karı temizlemeden karşıya geçmek mümkün değildi. Yanına gelen Temel’e:
-Geri dönelim.
Temizledikleri yoldan geri dönerek, katırcıların yanına geldiler. Mahmut emmi ve diğerleri merakla Can’a baktılar:
-Mağaranın ağzı ve yol karla kaplı, mutlaka temizlenmesi gerek Mahmut emmi.
-Temizleyelim Can.
-Çok riskli Mahmut emmi, karı kesebiliriz ve çığ tehlikesi olabilir.
-Ne yapacağız peki?
-Mecbur temizleyeceğiz, yoksa karşıya geçemeyiz. Mağaranın ağzını da boşaltmamız lazım emmi, herhangi bir durumda mağaraya girilmeli.
-Kim gidecek içinizden?
-Ben giderim, dedi Kemal.
-Yorulabilirsin, hemen on beş metre arkanda birisi daha olsun. Sen yorulunca gelir, devam eder.
-Ben olurum.
-Tamam, önce Kemal sonra da sen Abdullah.
Gözler bir Gavur Dağına bakıyor bir de Kemal ile Abdullah’a. Yarım saat süren çalışma sonrası mağaranın ağzı ve yol temizlendi. Kemal ile Abdullah geri dönerek katırcıların yanına geldi.
-Bundan sonrası rahat temizlenir gibime geliyor. Ben önden gideceğim, kim gelecek?
-Ben geliyorum Can, dedi Şükrü.
Can, Oğuz önde, on beş metre arkasında Şükrü mağaranın ağzına kadar geldiler.
-Beni takip ederek yolu temizle Şükrü.
Yol tamamıyla temizlendi. Geri döndüler. Derin bir nefes aldılar. Herhangi bir sorun yaşanmadan yolun temizleme çalışması tamamlandı.
-Biraz bekleyelim. Mağara ağzında karı temizledik, bir bakıma kesmiş olduk.
-Çay molası yeterli olur mu Can?
-Hem de nasıl.
-Duydunuz mu, daha ne duruyorsunuz.
-Su yok emmi.
-Kar ne güne duruyor?
-Vallahi helal olsun, kimin aklına gelir.
Çalılar toplandı, iki düzgün taş arada boşluk bırakılarak ocak galine getirildi. Kara demlik kar ile dolduruldu. Ateşle birlikte kar eridikçe, yeni karlar atıldı, demlik eriyen karla tam dolduktan sonra kaynamaya bırakıldı. Her zamanki gibi Ayşe çayı demledi.
Kar suyundan yapılan çay ağız tadıyla içildi. Tütünler sarıldı, sigaralar yakıldı. Sigara kokusunu alan Mahmut emmi:
-Köftehorlar bir tane de bana sarın.
Can, ile Ayşe göz göze geldi. Ayşe, her iki gözünü de kapatarak “sen de yak” anlamında işaret verdi. Tabakasını çıkaran Can, sigarasını sardı, yaktı. Katırcılar bir Ayşe’ye bir de Can’a bakıyorlardı. En çok da merakla bakan Abdullah’a, Temel dayanamadı takıldı:
-Niye öyle merakla bakıyorsun Abdullah, daha evlenmediler. Ama benim bildiğim Can, evlense de canı çektiği zaman sigarasını yakar. Sen sigara kokacağım diye, bostanlarda sarımsak bırakmıyorsun. Senin yüzünden yengem sarımsak dikmiyor, sarımsak kokmayasın diye.
-Soğan yiyordu, yengem soğan dikmeyi de bıraktı.
Kar suyu ile içilen çay ve yaptıkları esprili sohbet sona geldi. Sıra karşıya geçmek kaldı. Gavur Dağı Geçidini geçtikten sonra sorun kalmayacaktı ama en önemlisi çığ gelmeden karşıya geçmekti.
-Şimdi, karşıya tek tek geçilecek. Katırın yularını katırın sahibi çekecek. Diyelim ki Mahmut emmi geçecek. Mahmut emmi katırı yularından çekerken, ikinci sırada olan Abdullah arkadan gidecek ve katırın kuyruğunu tutacak. Karşıya geçtikten sonra Abdullah geri gelecek ve kendi katırının yularını tutarak karşıya geçerken onun arkasından gidecek olan katırın kuyruğunu tutacak.
-Teker teker geçsek olmaz mı Can? diye sordu Mahmut emmi.
-Olmaz emmi. Sen katırın yularını sıkı tutarken, katırın kuyruğunu tutan Abdullah, katırın sırtındaki yükün sağa sola yıkılıp yıkılmadığını kontrol edecek. Yol çok dar, cılga bir yol. Onun için teker teker ve ikişer kişi ile geçilecek. Her iki tarafta olanlar dağdan gözünü ayırmayacak, ufak bir kar hareketinde ıslıkla yolda olanı uyaracak. En son, Ayşe ile ben geçeceğim. Şimdi, Osman ve Arap’la birlikte ben karşıya geçip, atımı bağladıktan sonra buraya geleceğim. Ondan sonra sizler dediğim şekilde karşıya geçeceksiniz.
-Tamam Can.
Katırcılar, Can’ın dediği şekilde sorunsuz olarak karşıya geçtiler. Sıra Can ile Ayşe’ye gelmişti. Can, Ayşe’nin tuttuğu katırın yularını eline aldı.
-Haydi Ayşe, biz kaldık. Biz de sağlıklı şekilde karşıya geçersek, ver elini Şeyran diyeceğiz. Katırın kuyruğunu tut, yüklere dikkat et, sağa sola devrilmesin. Yolda dikkatli yürü, sakın tökezlenme, katırı ürkütürsün. Hem katırın yüküne hem de yola bak, dikkatli yürü.
-Dikkat ederim Can.
Can ve Ayşe, yavaş yavaş cılga yolda yürümeye başladılar. Tam mağaranın önüne geldiklerinde büyük bir gürültü oldu.
-Ayşe, durma mağaraya gir.
-Ne oldu Can?
-Soru sorma, mağaraya gir diyorum sana.
Katırcılar bağırmaya başladılar:
-Caaaannn!..Ayşeeee! çığ geliyor.
Ayşe kendini mağaraya attı:
-Can, bırak katırı içeri gir.
-Olmaz Ayşe.
-İçeri gir Can.
Can, tüm cesaretini toplayarak var gücüyle kendini mağaranın içerisine atarken, katırın da yarıya kadar mağaranın içerisine çekmeyi başardı. Gelen çığ, katırın arkasına büyük bir hızla vurdu. Katır, şaha kalkmış at vaziyetini aldı. Çığ akıyor akıyordu. Can, katırın yularını bırakmıyordu.
-Ayşe, yardım et, durma katırın yularına birlikte asılalım.
-Göremiyorum seni Can, neredesin.
-Buradayım, el yordamı ile bul beni, durma, katırın yularından tutalım.
Çığın düşmesi ile birlikte mağaranın içerisi zifiri karanlıktı. Ayşe, el yordamı ile Can’ı buldu. Birlikte katırın yularına asılmaya başladılar.
-Can, bırakalım, mağaranın içerisine doğru gidelim, bırakalım katırı.
-Hayır olmaz Ayşe, biraz daha dayanalım, çığ biraz sonra durur.
Katırın yularına asılıyor, asılıyorlardı. İki kişinin asılmasına dayanamayan yular, katırın baından çıkmasıyla arkası üstü düştüler.
-İyi misin Ayşe?
-İyiyim, ya sen?
-Ben de iyiyim.
Can, cebinden çakmağını çıkardı, yaktı. Katırın yarısının kara gömülü olduğun u gördüler.
Ayşe, korkuyla Can’a sarıldı.
-Çok korkuyorum Can.
-Korkma, katırı da kurtaracağız. Bize ışık lazım.
-Işık mı, Ayşegül abla burada yatıp kalkıyordu, çıra olabilir.
-Haydi bulalım.
Çakmağın ışığı ile mağara içerisine doğru ilerlediler. Aranan çırayı buldular. Birkaç parça alıp tekrar mağaranın ağzına geldiler. Yarısı çığ altında kalan katır çabalayamıyordu.
-Sen çırayı tut Ayşe.
-Sen?
-Ben de katırın yüküne sokulmuş küreği almaya çalışacağım.
-Dikkatli ol Can.
-Merak etme.
Can, ağzı kendi yönüne doğru küreği, tuttu, asıldı. Kar sıkıştırmıştı, alamadı, birkaç kez daha asıldı, sonunda almayı başardı. Katırın etrafındaki karları temizleyip, yükü ile birlikte katırı kurtarıp mağaranın içine almayı başardı.
Dizlerini kırarak oturdu. Ayşe, yanına gelerek boynuna sarıldı. Bir süre öyle kaldılar, konuşmadan.
-Ne yapacağız Can, nasıl kurtulacağız buradan?
-Merak etme, bana güven, katırı kurtardık ya, buradan da sağ salim çıkacağız.
-Biliyor musun?
-Neyi?
-İlk defa sana sarılıyorum.
-Korktun da ondan, yoksa bana sarılacağın yoktu.
-Çok kötüsün.
-Ben mi?
-Evet sen. Mahmut emmiler bizi bırakıp gitmezler değil mi Can?
-Gitmezler… Dinle bak dışarıdan sesler geliyor.
Kulak verdiler. Deli Osman “Can abi mağarada mısınız?” diye bağırıyor, hem de mağaranın ağzını açmaya çalışıyordu. Katırcılardan dört beş kişi ha bire mağaranın ağzındaki karı temizlemeye çalışıyorlardı.
-Duydun mu, bize gerek kalmadı, onlar biraz sonra mağaranın ağzını açarlar, biz de buradan sağ selim çıkar yolumuza devam ederiz.
-Seni çok seviyorum Can.
Ayşe’nin gözlerinin içine bakan Can:
-Hele bir daha söyle.
-Seni çok seviyorum.
-Bir daha.
-Çok seviyorum seni Can.
-Ben de Ayşe bende.
(Devamı var)