Gümüşhane Haberleri
2014-11-11 20:54:53

DEVLET VE İDEOLOJİ

Altan Ekmen

11 Kasım 2014, 20:54

10 Bin yıllık geçmişi olan insanlık tarihinde savaşların ve ölümlerin başlıca sebepleri arasında en başlarda hükümranlık kurma, daha fazla imkana ve mülke sahip olma, taht kavgaları ve toprak paylaşımı anlaşmazlıkları vardı. Miladi takvimin başlangıcı olan Hz İsa’nın doğumu ve sonrasındaki 2000 yıllık tarihte savaşların sebepleri olarak ideolojiler ve mezheplerin üstün gelme çabaları bütün dünyayı ateş çemberine dönüştürmüştür. Özellikle son yüzyılda ideoloji devletlerinin çoğalması ve bu  devletlerin dünyayı kurtarma sevdaları, yerküreyi yaşanmaz bir cehenneme çevirdi..

İdeoloji öyle tatlı bir meşgaledir ki; siz hiçbir üretim yapmadan terlemeden alın teri dökmeden kitleleri etkileyeceksiniz; onlara düşüncenizin olmazsa olmaz olduğuna inandırıp diğer bütün düşünceleri düşman gösterebilirsiniz. Karşı tarafın düşüncelerine dair biraz kin besletebilirseniz işte size nur topu gibi bir taraftar topluluğu, ülke hatta ülkeler sizin bu düşünceniz için can vermeye hazır bekleyebilirler. Savaş mı çıkacak?  Çıksın;  insan mı ölecek? Ölsün; Çocuklar mı yetim kalacak? Kalsın; insanlık ızdırap mı çekecek? Çeksin Efendim kolay mı öyle!

Peki ideolojiler insanı nasıl kuşatır; nasıl inandırır; nasıl kandırırlar.? Bu sorunun derin analizini yapmaya gerek bile yok. İnsanı tanıyan herkes, insanın zaaflarını bilen her devlet bunu yapabiliyor. Düşünceler babadan oğula geçtiği gibi mektepler ve okullar ikinci etki alanlarıdır. En etkili yol ise mahalle baskısıdır. Çoğunluk bir şeye inanmış ise başka düşünceler, hainlik, ajanlık ve korkaklık olarak adlandırılınca karşınızdakini etkisiz kılabilirsiniz. Sizin gibi düşünmeyenleri aşağılamak, hor görmek yada değersiz görmekte başka bir yoldur. Her bir insanın farklı karakterde yaratılmış olduğu herkes tarafından bilindiği halde insanı bir kalıba sokmak ve parmak şıkırtısı ile milyonları aynı yöne döndürmek sevdası hız kazanmakta ve büyük devletler tarafından bu durum sömürge aracı olarak çok işe yaramaktadır.

Şöyle basit bir örnek verelim. Doğu komşumuz olan bir büyük Müslüman devlette halkın Hz Ömer’i sevmediği bilinir. Bunda gariplik olabilir mi? Yani elbette birkaç insan tarafından bir insanın sevilmemesi doğaldır. Ama bütün bir devlet ve onu oluşturan 50 milyon kişi aynı düşüncede ise bunda bir gariplik olduğu anlaşılır. Peygamber Efendimizin en yakın arkadaşını bir Müslüman devletin bütün fertleri sevmiyorsa ve bunun üzerinden bir söylem geliştiriliyorsa işte size bir devlet ve ideoloji gerçeği diyebiliriz. Bu bir durum tespitidir. Bir zümreyi suçlamak yada bir tarafı yermek maksatlı değildir. Bu örneklerden binlerce verebilirsiniz. Bu örnek sevmek üzerinden bile bir ideoloji türetilebildiği açısından önemlidir. Bunların dışında eşitlik, özgürlük, zenginlik vb. konuları içeren ve bunlar üzerinde milyonlarca insanı ölüme götürecek kadar başarılı olmuş devlet ideolojileri hala vardır.    

Mezhep üzerinden yaşanan savaşların ilki Hristiyan dünyasında Katolikler ve Protestanlar arasında bundan birkaç yüzyıl önce olmuş ve binlerce insanın canına mal olmuşken ne yazık ki günümüzde bizimde içinde bulunduğumuz coğrafyada ve İslam dünyasında olanca vahşetiyle devam etmektedir.  Ve bu devam eden savaşta çatışma konuları o kadar komiktir ki insanı hayretler içerisinde bırakmaktadır. Binlerce yıl önce Peygamberin ashabı arasında olmuş birkaç vakada sizden taraf olmanız,  karşı tarafı suçlamanız isteniyor. Bunu düşünce bazlı istemiyorlar. İdeolojik temelli yapacaksınız deniyor. Yani olaydaki taraflardan birsini kutsayıp diğerlerini kafir saymanız isteniyor. Böyle olmazsa siz karşınızdakini öldürmek istemezsiniz. Kardeşinizi öldürmek için ona toplumun hoşuna gitmeyen öyle bir sıfat takmalısınız ki onu öldürdüğünüzde size cennet vaad edebilsinler. İşte bütün mesele bu minvalde…

Kardeşlerin ölümünden cennet uman bir düşünceyi ideoloji dışında hiçbir şeyle yapamazsınız.

Oysaki devletler şirketler gibi olmalı. Her bir ortak, farklı dünya görüşüne sahip olsa da ürettikleri ürünün sıhhati konusunda aynı düşünen, o ürün üzerinde bütün yararlanıcıların hak ve hukukunu koruyan, paydaşların memnuniyetini önemseyen bir şirket dünyada nasıl gelişiyorsa. Ülkelerde öyle olmalı. Vatandaşlarının din ve vicdan hürriyeti konusunda saygılı her bir vatandaşının mutluluğu uğruna hassas, evrensel ve milli değerler konusunda duyarlı, hukuk temelli bir yönetimi benimsemiş bir devlet… Aynı hassasiyetlere sahip yurttaşlar, vatandaşlar, olsak! Farklı düşüncelerimiz olsa da hak ve hukuk konusunda evrensel ve milli değerler konusunda ortak paydası olabilen ve bunu refleks haline getirebilen yurttaşlar olabilsek. Bu dünyada en fazla 50- 60 yıl misafir olarak kalıp sonrasında göçeceğimizi ve geride sadece eserlerimizi bırakacağımız bir dünyada yaşadığımızı unutmasak!

İnsanlık için zor mudur? Aksine insanlığın gereğidir.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.