Gümüşhane-Bayburt Bölge Barosu Başkanı Avukat İsmail Taştan, 28 Şubat’ın post-modern bir darbe olduğunu ve bu darbenin de toplumunun değerlerini iç tehdit olarak algılayan örgütlü bir azınlığın ordu üzerinde vesayet kurmasıyla gerçekleştirildiğini söyledi.
Yaptığı açıklamada, 28 Şubat döneminde yapılanları eleştiri yağmuruna tutan Taştan, o dönemde millet eliyle iktidara gelemeyenlerin asker postalından iktidar çıkarmaya çalıştıklarını dile getirdi.
28 Şubat’ı “Kurulan havuzlar, hortumlanan bankalar, çaresizliğe-sefilliğe mahkum edilen aileler, televizyondaki irtica yaygaraları, okul önlerinde coplanan genç kızlar, hukuku askerin emrine tahsis eden yargıçlar, milletvekili transferleri, bir iktidarın hukuktan yoksun bir şekilde alaşağı edilişinin adı” olarak tanımlayan Taştan, “Darbecilere karşı en çok mücadele etmesi gereken birtakım siyasetçilerin, özellikle Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in tavrı milletin vicdanında onarılmaz derin yaralar açmıştır. 28 Şubat dindar kimlik etrafında sanal bir iltica korkusu üretilerek yapılmıştır. Darbeci zihniyet genel olarak birtakım kavramları istismar eder. Ör: Laiklik, ulus devlet, üniter devlet, rejim, çağdaşlaşma gibi. Bu kavramlara resmi ideoloji doğrultusunda anlamlar vererek dost düşman tanımlaması yapılmıştır.” dedi.
Türkiye’nin bugün geldiği noktada, demokrasi yolunda referandumla elde edilen ve hükümetin demokratik adımlarıyla güçlenen hukuk sisteminin 28 Şubat’ın mimarlarından mutlaka hesap sorması gerektiğini ifade eden Taştan, bunun muassır medeniyetler yolunda ilerlemeye katkı sağlayacağını belirtti.
Taştan, şunları söyledi: “Canı istediğinde darbe şartlarını oluşturan ve bu millete silah doğrultan darbeci zihniyet ve temsilcisi Ergenekoncular mutlaka adalet karşına çıkarılmalı, yargılanmalıdırlar. Bir daha 28 Şubatlar yaşanmasın istiyorsak mutlak surette sivil bir anayasa yapılmalıdır.
28 Şubat sürecinde yaşananları özetlemek gerekirse karşımıza utanç verici hadiseler çıkacaktır: Mesela; Süleyman Demirel’in hükümeti kurma görevini Erbakan’a vermemek için elinden geleni yapması darbeci bir anlayışın eseridir. Bunun üzerine kurulan Ana-Yol hükümeti demokrasi tarihi açısından doğru bir adım değildi. Görevin tekrar Erbakan’a verilmesi uygundu. Ülke lehindeki birtakım gelişmeler kartel medyasını ve destekçilerini rahatsız etti.
28 Şubat döneminin generallerinden Osman Özbek “Bilmem ne bakanı olursan ol, pe…” diyecek kadar ileri gitmiş ve bir ülkenin başbakanının kendi memuru tarafından nedenli zor duruma bırakıldığına bu millet tanıklık etmiştir.
Birtakım gazeteler basılmış, yöneticileri hak etmedikleri hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Yine toplum tarafından sevilen kanaat önderleri aleyhine kartel medyasınca karalama kampanyaları başlatılmıştır.
Tarihe utanç verici bir leke olarak geçecek olan tank yürütme merasimi yapılmış, Çevik Bir “Balans ayarı yaptık.” şeklinde talihsiz bir beyanat vermiştir. Bir paşa dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener’i arayarak “Oraya gelirsem seni bakanlığın önündeki …… oturturum.” Tehditlerini savurmuştur. O dönemde TÜSİAD, TOBB, DİSK, KESK, TÜRK-İŞ birlikte hareket edip hükümete karşı yıkım kampanyası yürütmüşlerdir. 28 Şubat MGK Toplantısında 18 maddelik bir metin oluşturulup Erbakan’a imzalaması için baskı yapıldı. Ekonomik gelişmelerden rahatsız olan rantiyeci çevre ayaklandı. 28 Şubat kararlarını imzalamayan Erbakan istifa etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine İmam Hatip Okulları’nın orta kısmı kapatıldı. 12 yaşından küçüklere Kur’an öğretmek yasaklandı. Başörtülüler okullara alınmadı. Kısaca mazlum, savunmasız insanlara karşı, topyekün savaş manşetleri atıldı. Refah Partisi laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu iddiasıyla haksız bir şekilde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı."
Yaptığı açıklamada, 28 Şubat döneminde yapılanları eleştiri yağmuruna tutan Taştan, o dönemde millet eliyle iktidara gelemeyenlerin asker postalından iktidar çıkarmaya çalıştıklarını dile getirdi.
28 Şubat’ı “Kurulan havuzlar, hortumlanan bankalar, çaresizliğe-sefilliğe mahkum edilen aileler, televizyondaki irtica yaygaraları, okul önlerinde coplanan genç kızlar, hukuku askerin emrine tahsis eden yargıçlar, milletvekili transferleri, bir iktidarın hukuktan yoksun bir şekilde alaşağı edilişinin adı” olarak tanımlayan Taştan, “Darbecilere karşı en çok mücadele etmesi gereken birtakım siyasetçilerin, özellikle Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in tavrı milletin vicdanında onarılmaz derin yaralar açmıştır. 28 Şubat dindar kimlik etrafında sanal bir iltica korkusu üretilerek yapılmıştır. Darbeci zihniyet genel olarak birtakım kavramları istismar eder. Ör: Laiklik, ulus devlet, üniter devlet, rejim, çağdaşlaşma gibi. Bu kavramlara resmi ideoloji doğrultusunda anlamlar vererek dost düşman tanımlaması yapılmıştır.” dedi.
Türkiye’nin bugün geldiği noktada, demokrasi yolunda referandumla elde edilen ve hükümetin demokratik adımlarıyla güçlenen hukuk sisteminin 28 Şubat’ın mimarlarından mutlaka hesap sorması gerektiğini ifade eden Taştan, bunun muassır medeniyetler yolunda ilerlemeye katkı sağlayacağını belirtti.
Taştan, şunları söyledi: “Canı istediğinde darbe şartlarını oluşturan ve bu millete silah doğrultan darbeci zihniyet ve temsilcisi Ergenekoncular mutlaka adalet karşına çıkarılmalı, yargılanmalıdırlar. Bir daha 28 Şubatlar yaşanmasın istiyorsak mutlak surette sivil bir anayasa yapılmalıdır.
28 Şubat sürecinde yaşananları özetlemek gerekirse karşımıza utanç verici hadiseler çıkacaktır: Mesela; Süleyman Demirel’in hükümeti kurma görevini Erbakan’a vermemek için elinden geleni yapması darbeci bir anlayışın eseridir. Bunun üzerine kurulan Ana-Yol hükümeti demokrasi tarihi açısından doğru bir adım değildi. Görevin tekrar Erbakan’a verilmesi uygundu. Ülke lehindeki birtakım gelişmeler kartel medyasını ve destekçilerini rahatsız etti.
28 Şubat döneminin generallerinden Osman Özbek “Bilmem ne bakanı olursan ol, pe…” diyecek kadar ileri gitmiş ve bir ülkenin başbakanının kendi memuru tarafından nedenli zor duruma bırakıldığına bu millet tanıklık etmiştir.
Birtakım gazeteler basılmış, yöneticileri hak etmedikleri hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Yine toplum tarafından sevilen kanaat önderleri aleyhine kartel medyasınca karalama kampanyaları başlatılmıştır.
Tarihe utanç verici bir leke olarak geçecek olan tank yürütme merasimi yapılmış, Çevik Bir “Balans ayarı yaptık.” şeklinde talihsiz bir beyanat vermiştir. Bir paşa dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener’i arayarak “Oraya gelirsem seni bakanlığın önündeki …… oturturum.” Tehditlerini savurmuştur. O dönemde TÜSİAD, TOBB, DİSK, KESK, TÜRK-İŞ birlikte hareket edip hükümete karşı yıkım kampanyası yürütmüşlerdir. 28 Şubat MGK Toplantısında 18 maddelik bir metin oluşturulup Erbakan’a imzalaması için baskı yapıldı. Ekonomik gelişmelerden rahatsız olan rantiyeci çevre ayaklandı. 28 Şubat kararlarını imzalamayan Erbakan istifa etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine İmam Hatip Okulları’nın orta kısmı kapatıldı. 12 yaşından küçüklere Kur’an öğretmek yasaklandı. Başörtülüler okullara alınmadı. Kısaca mazlum, savunmasız insanlara karşı, topyekün savaş manşetleri atıldı. Refah Partisi laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu iddiasıyla haksız bir şekilde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı."