Saadet Partisi (SP) Gümüşhane İl Başkanı Avukat Akın Demir, Türkiye’de son dönemde yaşanan olayları değerlendirerek, “Kişilere, siyasi anlayışlara ve menfaatlere göre adalet anlayışı olmaz, olamaz” dedi.
17 Aralık operasyonu sonrasında Türkiye’de ve insanların zihninde birçok şeyin allak bullak olduğuna ve değer yargılarının aslında kalıcı olmadığına, zamana ve şartlara göre değiştiğine şahit olduklarını ifade eden Demir, “Zamana ve şartlara göre değişen değer yargılarının altında ise maddeci zihin kodlarının olduğu yadsınmaz bir gerçekliktir. Çünkü maddeci değer yargıları menfaat üzerine bina edilmiştir.” dedi.
Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve özgürleşmesinde büyük görev üstelenen ve bu anlamda herkesin beğenisini kazanan yargının, 17 Aralık operasyonu sonrasında Jakoben Yargıya ve Yargı Vesayetine dönüşebilmesi noktasında çok ama çok düşünülmesi gerektiğine vurgu yapan Demir, “Erkler ayrılığının öneminden bahsedilen bir ülkede yürütmenin yasama gücünü de arkasına alıp yargı üzerinde operasyon yapmasına milli iradeye sahip çıkma operasyonu denilebiliyorsa durup düşünmek gerekir.” diye konuştu.
“IRAK TEZKERESİ MİLLİ İRADENİN Mİ YOKSA BAŞTA ABD OLMAK ÜZERE ULUSLAR ARASI GÜÇ LOBİLERİNİN İRADESİNİN YANSIMASIYDI?”
Milli iradeye mutlaka sahip çıkılmalı ve yara almamasına özen gösterilmesi gerektiğini belirten Demir, milli iradenin sadece mecliste tezahür etmeyeceğinin de altını çizerek, “Amerika’nın Irak’ı işgaline bu milletin istisnasız tamamı karşı çıkmasına rağmen o günün meclisi Irak işgaline tezkere ile destek olmak için nasıl gayret gösterdiği hala zihinlerde tazeliğini korumaktadır. Bu anlamda soruyoruz. Irak tezkeresi milli iradenin mi yoksa başta ABD olmak üzere Uluslar arası güç lobilerinin iradesinin yansımasıydı? İşte bu husus da göstermektedir ki bazen meclis bile milli iradenin aksi yansımalara örnek olabiliyor.” eleştirisinde bulundu.
“ARTIK DEVLET ORGANLARI YARA ALMAYA BAŞLAMIŞTIR”
Milli iradenin mevki ve konumda değil de yapılan işlerde aranması gerektiğini ve devleti zaafa düşürebilecek tüm eylemlerden kaçınılması gerektiğine vurgu yapan Demir, “Çünkü artık devlet organları yara almaya başlamıştır. Bugün Ergenekon davalarının yeniden yargılanmasının yollarını arıyor ve bu yargılamalarda hata edildiğini ifade edebiliyorsak yarın neleri diyebileceğimizi artık kestiremiyoruz. Bu neden ile yargı üzerinden yapılan söylemlerin yargıyı yıprattığını ve güven krizine neden olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Yargı’nın yıpratılmaması ve siyasi kuşatma altına alınmamasını savunurken savunduğumuz bir diğer husus ta yargı bağımsızlığına en fazla dikkat etmesi gereken kişilerin yargıçlar olduğudur. Gerek davranışları ile gerekse inanç ve fikirleri ile buna özen göstermek mecburiyetindedirler. Yargılamada aslolanın adalet olduğu, adil ve bağımsız yargılamanın yargının şahsiyeti olduğu unutulmamalıdır.” diye konuştu.
“KİŞİLERE, SİYASİ ANLAYIŞLARA VE MENFAATLERE GÖRE ADALET ANLAYIŞI OLMAZ, OLAMAZ”
Demir, kişilere, siyasi anlayışlara ve menfaatlere göre adalet anlayışının olmayacağını, olamayacağını belirterek, “Bu sebep ile millet adına hüküm veren yargıçlara da daha büyük özen ve ders düşmektedir. Devlet tüm organları ile ahenkli olduğu zaman büyük devlet olmaya namzettir. Yoksa büyük siyasi parti, büyük cemaatten öteye gidemeyiz.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
17 Aralık operasyonu sonrasında Türkiye’de ve insanların zihninde birçok şeyin allak bullak olduğuna ve değer yargılarının aslında kalıcı olmadığına, zamana ve şartlara göre değiştiğine şahit olduklarını ifade eden Demir, “Zamana ve şartlara göre değişen değer yargılarının altında ise maddeci zihin kodlarının olduğu yadsınmaz bir gerçekliktir. Çünkü maddeci değer yargıları menfaat üzerine bina edilmiştir.” dedi.
Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve özgürleşmesinde büyük görev üstelenen ve bu anlamda herkesin beğenisini kazanan yargının, 17 Aralık operasyonu sonrasında Jakoben Yargıya ve Yargı Vesayetine dönüşebilmesi noktasında çok ama çok düşünülmesi gerektiğine vurgu yapan Demir, “Erkler ayrılığının öneminden bahsedilen bir ülkede yürütmenin yasama gücünü de arkasına alıp yargı üzerinde operasyon yapmasına milli iradeye sahip çıkma operasyonu denilebiliyorsa durup düşünmek gerekir.” diye konuştu.
“IRAK TEZKERESİ MİLLİ İRADENİN Mİ YOKSA BAŞTA ABD OLMAK ÜZERE ULUSLAR ARASI GÜÇ LOBİLERİNİN İRADESİNİN YANSIMASIYDI?”
Milli iradeye mutlaka sahip çıkılmalı ve yara almamasına özen gösterilmesi gerektiğini belirten Demir, milli iradenin sadece mecliste tezahür etmeyeceğinin de altını çizerek, “Amerika’nın Irak’ı işgaline bu milletin istisnasız tamamı karşı çıkmasına rağmen o günün meclisi Irak işgaline tezkere ile destek olmak için nasıl gayret gösterdiği hala zihinlerde tazeliğini korumaktadır. Bu anlamda soruyoruz. Irak tezkeresi milli iradenin mi yoksa başta ABD olmak üzere Uluslar arası güç lobilerinin iradesinin yansımasıydı? İşte bu husus da göstermektedir ki bazen meclis bile milli iradenin aksi yansımalara örnek olabiliyor.” eleştirisinde bulundu.
“ARTIK DEVLET ORGANLARI YARA ALMAYA BAŞLAMIŞTIR”
Milli iradenin mevki ve konumda değil de yapılan işlerde aranması gerektiğini ve devleti zaafa düşürebilecek tüm eylemlerden kaçınılması gerektiğine vurgu yapan Demir, “Çünkü artık devlet organları yara almaya başlamıştır. Bugün Ergenekon davalarının yeniden yargılanmasının yollarını arıyor ve bu yargılamalarda hata edildiğini ifade edebiliyorsak yarın neleri diyebileceğimizi artık kestiremiyoruz. Bu neden ile yargı üzerinden yapılan söylemlerin yargıyı yıprattığını ve güven krizine neden olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Yargı’nın yıpratılmaması ve siyasi kuşatma altına alınmamasını savunurken savunduğumuz bir diğer husus ta yargı bağımsızlığına en fazla dikkat etmesi gereken kişilerin yargıçlar olduğudur. Gerek davranışları ile gerekse inanç ve fikirleri ile buna özen göstermek mecburiyetindedirler. Yargılamada aslolanın adalet olduğu, adil ve bağımsız yargılamanın yargının şahsiyeti olduğu unutulmamalıdır.” diye konuştu.
“KİŞİLERE, SİYASİ ANLAYIŞLARA VE MENFAATLERE GÖRE ADALET ANLAYIŞI OLMAZ, OLAMAZ”
Demir, kişilere, siyasi anlayışlara ve menfaatlere göre adalet anlayışının olmayacağını, olamayacağını belirterek, “Bu sebep ile millet adına hüküm veren yargıçlara da daha büyük özen ve ders düşmektedir. Devlet tüm organları ile ahenkli olduğu zaman büyük devlet olmaya namzettir. Yoksa büyük siyasi parti, büyük cemaatten öteye gidemeyiz.” diyerek sözlerini sonlandırdı.