Gümüşhane Haberleri

‘Halep’in acısı bizim acımızdır’

data-auto-format="rspv" data-full-width>
Gümüşhane

Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Gümüşhane Şube Başkanı Naci Şenel, Suriye’de 2011 yılının Mart ayında başlayan savaşın altıncı yılını doldurmak üzereyken çatışmaların tüm şiddetiyle devam ettiğini, her geçen gün şehirlerin biraz daha tanınmaz hale geldiğini, insanlar yaşamını yitirdiğini, umutların tükenip acının büyüdüğünü söyledi.

Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Gümüşhane Şube Başkanı Naci Şenel, Suriye’de 2011 yılının Mart ayında başlayan savaşın altıncı yılını doldurmak üzereyken çatışmaların tüm şiddetiyle devam ettiğini, her geçen gün şehirlerin biraz daha tanınmaz hale geldiğini, insanlar yaşamını yitirdiğini, umutların tükenip acının büyüdüğünü söyledi.

Suriye’de bin yılı aşkın ayakta duran tarihi dokuların birkaç saniye içerisinde yok olduğunu, meskenlerden ve mabetlerden dumanlar yükseldiğini, okullar ve hastanelerin de aynı akıbeti paylaştığını kaydeden Şenel, “Bombaların yağdığı, kurşunların yağdığı, barut kokan, kan kokan, ölüm kokan yerleşim birimlerinde bir şekilde hayatta kalan insanlar açlık ve susuzlukla karşı karşıya geliyor. Milyonlarca Suriyeli altı yıldır ya ülke içinde ya da başka ülkelerde hiç tanımadıkları insanların vicdanlarına ve merhametlerine sığınmış durumdalar.  Belki de geleceğe dair yapabildikleri tek şey başkalarının gözünün içine bakmak. Savaş her yerde olduğu gibi Suriye’de de acımasız.  Ardında yetimler ve yoksullar bırakıyor.  En can yakanı da parçalanmış minik bedenler. Çocuklar ölüyor ve içimiz gidiyor, canımız yanıyor. Biz Suriye’yi kendi topraklarımızdan ayrı görmüyoruz. Kudüs’ü, Mekke’yi, Medine’yi, Bağdat’ı kendi topraklarımızdan ayrı görmediğimiz gibi” dedi.

Kendileri için Şam, Halep, Lazkiye, İdlip, Hama, Haseke, Humus, Tartus ya da Rakka’nın yabancıların değil kardeşlerimizin yaşadığı şehirler olduğunu, bu şehirlerin acısının kendi acıları olduğunu, bu şehirlerin geleceğinin kendi geleceği olduğunu, bu şehirlerin insanının bizim insanımız olduğunu ifade eden Şenel, “Kaldı ki dünyanın neresinde olursa olsun bir masumun ölümü karşısında kayıtsız kalmak kabul edilemez.  Bir insan ister Müslüman olsun ister gayrimüslim, yaşam hakkı en kutsal haktır. Masumların canına kasteden hiçbir savaş, operasyon ya da strateji onaylamaz.

Biz en başından itibaren Suriye’de kan dökülmesin, insanlar ölmesin, çocuklar yetim ve öksüz kalmasın istedik ve bütün açıklamalarımızı da bu minvalde yaptık. Bugün de aynı şeyleri söylüyoruz ve de söylemeye devam edeceğiz.

Biz en başından beri savaşın yaralarını sarmanın, Suriyeli kardeşlerimize sahip çıkmanın, acılarını paylaşmanın ve bu acımasız savaşı bitirmenin gayretinde olduk.  Bu gayretimizi son nefesimize kadar da sürdüreceğiz.

Elbette Halep’te olup bitenler can yakıyor. Elbette oradaki ve Suriye’nin her yerindeki siviller için, masumlar için, çocuklar için insani yardımları ulaştırmanın gayretinde olacağız. Diğer taraftan da bütün algı operasyonlarına rağmen Suriye’de aslında ne olduğunu insanımıza anlatmaya devam edeceğiz.

En başta herkes şunu bilmeli ki Suriye’de yaşananlar Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da ya da Yemen’de yaşanlardan bağımsız değildir.

11 Eylül 2001’de İkiz Kulelerin ve Pentagon’un ilginç bir şekilde vurulmasından sonra başta ABD olmak üzere tüm Batı, İslam coğrafyası üzerine yeni bir Haçlı Seferi başlatmıştır.

ABD ve müttefikleri, Ekim 2001’de Afganistan’ı işgal etmiş, Mart 2003’de de Irak’a girmiştir.


ABD’nin Afganistan’ı ve Irak işgali ABD’ye külfet getirmiş, Teksas’a giden tabutlar ABD halkının kendi yöneticilerine tepki göstermesine yol açmıştır.
 
Tüm dünyada ABD karşıtı tepkiler ve gösteriler artınca ABD, yeni bir stratejiyi ortaya koymuştur. Bu strateji derenin kuşunu derenin taşı ile vurma stratejisidir.

Müslüman’ı Müslüman’a kırdırma stratejisidir. Irkçılığı ve mezhepçiliği kaşıyarak kardeşi kardeşe vurdurtma stratejisidir. Farklı grupları silahlandırarak birbiriyle çatıştırma stratejisidir.

ABD ve müttefiklerinin, Suriye’ye, insan hakları, özgürlük ve demokrasi getirme gibi bir derdi yoktur.

Bugün herkes biliyor ki Afganistan, “demokrasi, insan hakları ve özgürlük”  terennümleri eşliğinde zengin yeraltı kaynaklarını yağmalamak için işgal edilmiştir.

Bugün herkes biliyor ki Irak, Irak halkını Saddam’dan kurtarmak için değil, Irak’ı bölmek, parçalamak için işgal edilmiştir.

Bugün herkes biliyor ki Libya, Libya halkını Kaddafi’den kurtarmak için değil, Libya’yı bölmek parçalamak için işgal edilmiştir.

ABD, Bağdat’a bombalar yağdırırken, bir milyon Müslüman’ı şehit ederken, insanları manipüle etmek, kandırmak, yıkım ve yağmayı örtbas etmek için gece gündüz petrole bulanmış bir karabatak göstermiştir.

Bugün de aynı şey yapılıyor. Gerçekler bir şekilde saptırılıyor. Bizim vicdanımızın, bizim merhametimizin, bizim kardeşliğimizin gücünü biliyorlar ve bizi manipüle etmeye çalışıyorlar.

Suriye’de olup biten Suriye’yi Esat’tan kurtarma değil, Suriye’yi bölme ve parçalama senaryosunun işletilmesidir. Biz bunu ısrarla söylemeye devam edeceğiz. İstiyoruz ki bu plan bozulsun. Çünkü biz biliyoruz ki Suriye parçalandıktan sonra sıra İran ve Türkiye’dedir.

Bunun farkında olmak lazım, bunu görmek lazım, bunu anlamak lazım.

Normalleştiğimiz İsrail, masum değildir. Batıl bir inancın gerçekleşmesi için tüm coğrafyayı ateşe vermekten çekinmeyecektir. Bütün bu işgallerin, savaşların ve çatışma ortamının ardındaki üst akıl İsrail’i bir hançer gibi İslam coğrafyasına saplayan üst akıldır.

Siyonizm 5700 yıllık planından üç beş günde vazgeçmez, vazgeçmeyecektir.

Irak’ın parçalanması, Suriye’nin parçalanması, Afganistan’dan Yemen’e, Libya’dan Sudan’a İslam beldelerinin tamamındaki kan ve gözyaşı Büyük İsrail Projesi içindir.  

Sünniler ve Şiiler, Aleviler ve Sünniler, Kürtler ve Türkler, Araplar ve Farisiler çatışsın isteniyor.  Müslümanlar birbirleriyle çatışsın ki İsrail kazansın isteniyor.  İslam Ülkeleri birbirleriyle çatışsın ki İsrail kazansın isteniyor.

Afganistan tarumar, Irak tarumar, Libya tarumar, Yemen tarumar.  Soruyoruz biz, Suriye’den sonra sıra kime gelecek?

Olup biteni görelim. Bir yanlıştan başka yanlışa savrulmayalım.

Bugün Halep yanıyor. 50 binden fazla insan aç ve susuz.

İşte biz soruyoruz. Suriye’de bu anlamsız savaş nasıl çıktı? Suriye kim için parçalanıyor? Parçalanmış bir Suriye’nin kime ne faydası olacak?

Bu çocuklar, bu kadınlar, bu yaşlılar niçin ölüyor?

Bu insanlar evlerini, yerlerini, yurtlarını niçin terk etmek zorunda kaldılar, kalıyorlar?

Niçin dünyanın süper güçleri bu savaşı durduramıyor?

Suriye’de bu savaşan gruplar silahı nereden, nasıl buluyor?

PYD’yi, PKK’yı, IŞİD’i, diğer silahlı grupları kim destekliyor?

Biz tüm samimiyetimizle ve içtenliğimizle bu anlamsız savaşın bitmesini istiyoruz.

Bu ülkede bu coğrafyanın değerlerini kuşanarak yaşayan herkesin, Suriye’de, Irak’ta ya da bir başka ülkede yaşayan Müslüman ya da gayrimüslim tüm insanların hakkını gözeteceğine inanıyoruz.

Yaşam hakkı, mülkiyet hakkı, inanç ve düşünce özgürlüğü, ailenin koruması hakkı ve aklın korunması hakkı her insan içindir.

Bizim bu haklara teminat olabilmemiz, adaleti tesis edebilmemiz, barışı tesis edebilmemiz, güçlü olmamız ile mümkündür.

İslam ülkelerinin çatışması değil, kucaklaşması ve birlikte hareket etmesi gerekir.

Mezhep ve ırk farklılığını gerekçe görerek çatışmak bölge ülkelerinin tamamını emperyalizme bağımlı hale getirir. İsrail’i güçlendirir.

Bu coğrafyanın başkentleri, yöneticileri, birilerinden ev ödevi alamdan mutlaka aynı masa etrafında bir araya gelmelidir.

Çünkü Suriye’nin geleceği tüm İslam coğrafayasının geleceğidir.

Bağırıp çağırarak, hamaset yaparak, kendinden olmayanı suçlayarak bir yere varılmıyor. Bu görülmelidir.

Son iki yılda Akdeniz’in sularında boğularak ölen Müslümanların sayısı 10 bini geçmiştir. Bunun ne anlama geldiği konuşulmalıdır.

Ne oluyor da Müslümanlar, ezanların okunduğu topraklardan çan seslerinin baskın olduğu topraklara kaçmak istiyor? Bu düşünülmelidir.  

İslam coğrafyasını nasıl oluyor da Müslümanlar için yaşanmaz hale getiriyoruz? Bu düşünülmelidir.

Biz her türlü farklılığa rağmen tüm Müslümanları kardeş biliyoruz.  İnancımız farklı olsa dahi tüm insanların haklarını gözetmenin derdindeyiz.

Başta Halep olmak üzere, Suriye’nin tamamında ve diğer İslam ülkelerindeki sıkıntıların diyalog yoluyla çözüleceğine inanıyoruz.

İslam Ülkelerinin birlikte hareket etmesiyle bile yeni bir dünyanın kurulacağının farkındayız.

Enerji kaynaklarının, enerji nakil yolarının, iki okyanusun, üç kıtanın ve sekiz denizin anahtarının bu üç ülkenin birlikteliğiyle bu coğrafyanın insanının kontrolüne geçeceğinin farkındayız.
 
İslam Ülkelerinin birlikteliğiyle tatlı su kaynaklarından bitki örtüsüne, ekolojik çeşitlilikten tarım ve hayvancılığa, kültürel birikimden yüksek teknolojiye birçok imkanın yeryüzüne adalet ve barışı getirebileceğinin farkındayız.

İslam Ülkelerinin birlikteliğiyle mezhepçilik ve ırkçılık yüzünden kan dökülmeyeceğin, çatışma ve terör ortamının son bulacağının, yaraların sarılacağın ve ortak bir geleceğe yürünebileceğinin farkındayız.

Kimseyi suçlamıyoruz, kimseye kötü bir söz söylemiyoruz, herkesi iyilik ve güzellikte yardımlaşmaya davet ediyoruz. Birbirimizi anlayalım, birliktelik için düşünelim, dil dökelim, ter akıtalım.

Allah, bu coğrafyaya birlik ve beraberlik nasip etsin.

Allah, bu coğrafyanın birlik ve beraberliği için, ümmetin birliği için, adalet ve barış için gayret edenlere zeval vermesin.

Allah hepimize istikamet üzere yaşamayı ve emaneti de istikamet üzere teslim etmeyi nasip etsin.

Engelleyemediğimiz bu anlamsız savaşlarda, çatışma ve terör hadiselerinde yaşamını yitiren tüm kardeşlerimize Allah rahmet diliyoruz. Mekânları cennet olsun.

Allah, ülkemizin kardeş ülkelerle, şehirlerimizin kardeş şehirlerle birlikteliğini nasip etsin, aramızdaki ayrılıkları gidersin.

Allah, hepimize çözümün İslam Ülkelerinin birlikteliğinde olduğunu göstersin” ifadelerini kullandı.  

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.