Rabbimizin insanın fıtratında var ettiği duygulardan biri de edep ve hayâdır. Edep ve hayâ, yaratılış hikmet ve gayesine uygun, insana yaraşır bir hayat sürme, nefsini terbiye etmesi, kendini ve haddini bilmesidir.2
İnsan için edep ve hayâ onu daima iyiyi ve güzeli yapmaya sevk eden ahlâkî bir erdemdir. Bu nedenle insanlık tarihi boyunca bütün ilâhî dinler söz, fiil ve davranışlarda edep ve hayâlı olmayı emretmiştir. Edep ve ahlâkın temel bir unsuru olarak hayâ, toplumumuzda da nesiller boyu üstün bir ahlâkî meziyet olarak görülmüştür. Ancak ahlâkî değerlerin giderek yozlaştığı günümüz toplumu hayâ duygusnu kaybetmeye başlamıştır. Öyle ki edebe aykırı sözleri herkese karşı söyleyebilmek, ahlâksız davranışları alenî olarak işlemek, bazı çevrelerde, cesaretin, özgüvenin ve özgürlüğün en önemli göstergesi kabul edilmektedir. Halbuki hayâyı kaybetmek, öncelikle bireyi “en şerefli varlık” olmaktan çıkararak değersizleştirir. Birlikte yaşamanın temeli olan saygıyı ortadan kaldırarak, sosyal hayatta riayet edilmesi gereken sınırları silerek toplumun bozulmasına yol açar.
Nitekim dilimizde, utanç duyulması gereken hâl ve davranışları çekinmeden yapan kimseler için kullanılan “ar damarı çatlamış” tabiri, edep ve hayânın davranış nezdinde görüldüğünde etrafa ne kadar etki ettiğini gösterir.
Hayâ; utanma, çekinmek hicap, ar anlamlarına gelir. Edeb: İnsanın söz ve hareket olarak diğer insanlarla olan ilişkilerinde ölçülü davranması ve iyi geçinmesidir. Benliğe yerleşen güzel bir huy olan edep, kişiyi lekeleyici şeylerden koruyan bir melekedir. Tarifinden de anlaşıldığı gibi edep, Allah’ın rızasına uygun zahiri ahlaktan başka, dinimizin gerekli gördüğü, aklın da kabul ettiği hareket ve sözlerin tamamından ibarettir.
Edep ve hayanın Yaratan ve yaratılan insan nezdinde değerli kılan bir vasıf olduğu unutulmamalıdır. “Mü'min erkeklere ve kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.. ,
.. kirleten kimse de ziyana uğramıştır. , onları günahlardan arındırıp tertemiz yapsın.
Allah Resûlü “Kendisinden hayâ edilip utanılmaya en lâyık olan, Allah"tır.” “Allah"tan gereği gibi, hakkıyla hayâ edin!” buyurunca onlar, “Ey Allah"ın Resûlü! Elhamdülillâh biz Allah"tan hayâ ediyoruz.” demişlerdi. Resûl-i Ekrem :“Bu, sizin anladığınız gibi değildir! Allah"tan hakkıyla hayâ etmek, bütün organları (her türlü günah ve haramdan) korursa… Allah"tan gereği gibi hayâ etmiş olur.”
Başkalarından utanan, tepkilerinden çekindiği için onların hoşlanmadığı söz ve fiilleri yapmaktan rahatsızlık duyan insanın aynı şekilde Allah"a karşı da hayâ göstermesi, rızasını kaybetmekten korktuğu için O"nun sevmediği amelleri terk etmesini gerektirir. İhsan üzere, yani Allah"ı görüyormuşçasına hareket ederek Allah"ın kendisini an be an gördüğü bilinciyle yaşayan. Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır.”
“Her dinin (kendine özgü) bir ahlâkı vardır; İslâm ahlâkı(nın özü) hayâdır.” “Hayâ imandan neşet eder, iman da cennete gider. Çirkin söz ve davranış ise kabalıktan ve kötü ahlâktan neşet eder. Kötü ahlâk (sahibi olanlar) da cehenneme gider.” “Arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir.”
“İman, yetmiş küsur parçadır. Hayâ da imandan bir parçadır.” hayâ ile imanın birbirine bağlı olduğunu, biri olmazsa diğerinin de olamayacağını ifade etmiştir. “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” .
Mümin için hayâ onu daima iyiyi ve güzeli yapmaya sevk eden ahlâkî bir erdemdir.
Edep ve ahlâkın temel bir unsuru olarak hayâ, toplumumuzda da nesiller boyu üstün bir ahlâkî meziyet olarak görülmüştür.
Müminler için hayânın, ahlâklı ve onurlu bir yaşamın anahtarı olmanın da ötesinde kişinin imanını yansıtan ve onu Rabbi katında değerli kılan bir vasıf olduğu unutulmamalıdır.
Edep ve hayâdan mahrum olan insan her türlü iğrenç işe girişir. Yaptığı çirkin işlerden üzüntü duymayan insanı, ahlâk ve fazilet yollarına sevk etmek zordur.
Toplumun gelişmesi, utanma duygusunun canlı bir şekilde aralarında yaygınlaşması, kişinin başarılı ve mutlu olabilmesi, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmesinde saklı.
Edep ve haya günümüzde en çok ihtiyacımız olan fıtri vasıflardır.
Maalesef ne sözümüzde, ne gözümüzde, ne kulağımızda ne de zihnimizde edep ve haya kalmadı. Bu iki haslet kaybolup gitti.
Oysa İslam edep ve hayadan ibaret değil midir?
Edep en büyük zinettir. Zira gönlün ve ruhun süsü edep ve hayadır.
Edep, yemede, içmede, oturmada, kalkmada, yürümede, yatmada, konuşmada, ibadette hasılı her şeyde vardır.
Anadolu anenesinde vardırya.!
Yürürken, ayağını yere vurarak basma, her şeyin canı var yer incinir.
Yemekte ağız şapırdatma, bardağı kaşığı yere koyarken ses çıkarma sini (sofra) incinmesin.
Hem cinsinden olmayanların konuşurken yüzene dikkatli bakmaki bakışın sözünün önüne geçmesin söz dağılmasın akıl karışmasın.
Uyuyan kimsenin uyandırılması gerekirse yastığına hafifçe vur, hafif sesle.
Bağırarak konuşma, biri söylerken sözünü kesme, meclisteyken kulağa fısıldama, kahkahayla gülme, gibi şeyler ayıp karşılanırdı.
“Ben” diye konuşma, “fakîr” ifadesi kullan, gelen misafirin ayakkabıları kapıya doğru çevirme, içeri doğru çevir kapıya doğru çevirmek bir daha gelme erken git diye anlamasın.
Yüze tokat vuruma, insana hiçbir suretle sövme, misafirin yanında çocuğuna bağırma.
Saçı tırnağı bile topla ayak değmez bir yere göm denilir ve insanın her şeyi mukaddes sayılırdı.
Şairlerin dizelerine bile konu edilirdi:
Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için
Dalı incitme gönül..
Konuşmak bize mahsus,
Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de, yahut sus,’
Dili incitme gönül.
Dokunur gayretine,
Karışma hikmetine.
Sahibi hürmetine
Kulu incitme gönül.”
Edep ve hayânın eşsiz bir hazine olduğunu bir kez daha hatırlayalım. İşe önce kendi ayıplarımızı görüp düzeltmekle başlayalım.
İyi birey olma yolu edep ve hayâdan geçer.
Söz ve davranışları edeple değer bulur.
Edep ve hayâyı kuşanan kalpte ancak hayır ve güzellik bulunur.
Edebi şiar edinmiş bir zihinden ancak faydalı düşünceler sadır olur.
Edeple konuşan bir dilden ancak hayırlı ve hoş sözler dökülür. Böyle bir dil, kendini ilgilendirmeyen boş sözlerden, dedikodu, yalan, iftira gibi mümine yakışmayan konuşmalardan uzak durur.
Edep ve hayâ ile nazar eden göz, kendi ayıbını aramaktan başkalarının kusur ve noksanını göremez. mahremiyet sınırlarını ihlal edemez.
Edep ve hayâ perdesine bürünen kulak, Rabbimizin hoşnut olmadığı her türlü söze kapalıdır.
Edep ve hayânın tadına varan gönül, kin, haset, kibir, nefret gibi her türlü nefsani duygunun esaretinden kurtulur.
Şair derki:
Edeb ehli mazlumdur, zalim olmaz,
Edebsiz ilim öğrenen âlim olmaz.
Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb,
Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb.
Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâ’dan
Giy ol tâcı emin ol her belâdan
İman ile kıyamda kalın.
Gençağa EREN
Gölcük 20.10. 2024
M. Zeki DUMAN, Âdâb-ı Müaşeret ve Görgü Kuralları, 19-21.
Nûr Sûresi 30.
Şems Sûresi 10.
Bakara Sûresi 129.
Tirmizî, Edeb, 22.
Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 24.
Müslim, Îmân, 7.
A’râf Sûresi 26.
İbn Mâce, Zühd, 17.
Tirmizî, Birr, 65.
Tirmizî, Menâkıb, 32.
152 Müslim, Îmân, 57.
Hâkim, Müstedrek, I, 30 (1/23).
Buhârî, Edeb, 78.
Bestami Yazgan.