Yerel seçimlerde son haftaya girilmiş durumda.
Gelen her bir yerel seçim, yıllar önce vuku bulan mefhum olayı hatırlatır durur.
Soğuk bir Mart sabahında yüzümüze vurur.
Yine Bir Mart günüydü, uzun, bitmeyen bir gün…
…
Takvim yaprakları da bir bir düşüyor. Seneyi devriyeler geliyor, geçiyor. 25 Mart tarihine baktığımızda Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’NUN vefat yıl dönümünü görüyoruz. Aradan KOSKOCA 10 YIL geçti ama hala olay bir türlü netleştirilemedi ne hikmetse... Bir ara bir kıpırdanma oldu ama bir ses çıkmadı.28 Şubat Sürecinde Söylediği “Namlusunu Milletine çevirmiş Tanka Selam Durmam” sözü ile dimdik hatırlayacaktır. Dönüp dolaşıyoruz ve yine o soruyu soruyoruz. Sahi şimdi bu bir kaza mıydı yoksa bir suikast mı? Buna acziyet mi diyelim yoksa komplo mu?
10 yıl öncesine doğru şöyle bir hafızalarımızı tazeleyelim.
Anadolu insanı O'na Muhsin Bey derdi…
O, bütün iyi insanların “dik duran, doğru söyleyen, düz yürüyen diye söz ettiği,” adam gibi adam olarak imrendiği istikamet sahibi bir dava adamıydı.
Tanıyanlar bilir ve Şahadet ederler ki,
O, secde-i rahmanda iki büklüm kul, ayağının değdiği her yerde içimizden biri olarak olabildiğince mütevaziydi fakat söz konusu vatan, millet, din, adalet, hürriyet olunca vakar ve asaletinde yakışır bir duruşa sahip aslan yürekli bir kahramandı.
O, bütün hayatını inandığı değerler uğruna adadı… Hiç bir zaman yorgunluk, bitkinlik, umutsuzluk içine düşmedi.
O'nun bir hayali vardı:
Önce insan diyebilen bir felsefe ile bu cennet vatan toprağında başı açığı, başı kapalısı, Alevi'si, Sünni'si, Kürt'ü, Türkmen'i, Laz'ı, Çerkez'i, Boşnak', Arap'ı, hep birlikte, hep beraber ay yıldızlı bayrağın altında doğduğu yerde doysun, başı dik karnı tok olsun… Bu ülkenin bütün çocukları bireysel özgürlüklerin önünün açık olduğu, güvenli, özgür ve refahın içinde tam bağımsız güçlü bir Türkiye'de yaşasın. AB kapılarında sürünmek veya global emperyalist projelerin figüranı olmak yerine Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kaynaşmış ve birleşmiş Büyük Bir Türk-İslam Dünyası olsun…
O, davasının peşinde gecesini gündüzüne katarak koşarken, bu hayalini gerçekleştirmesi uğruna mücadele verirken 25 Mart 2009' da çıktığı yolculuktan geri dönemedi… Kader O'nu beş yol arkadaşı ile birlikte çok sevdiği Sonsuzluğun Sahibi'ne ulaştırdı…
O canından aziz bildiği Büyük Türk Milletinin vicdanında bu gün seksen milyonun gözü önünde şüphe ile duran şahadet dosyasını, kırk yıllık misyonunu aziz milletine emanet ederek ulaşmak istediğine ulaştı…
O bu gün yaşıyor olsaydı, bu açık dosyanın kapanmasını, şüphelerin ortadan kaldırılmasını ve herkesin üzerine düşen vazifeyi yapmasını isterdi.
O, kendi ve beraberindeki beş canın hukukları üzerinden milletin geleceğinin aydınlanmasına ve sistemin çarpıklarının giderilmesini isterdi.
O, Keş dağlarında kar altında kalmayıp, İsmail'in kanıyla çalı dibine düşen devlet itibarının da kurtarılmasını isterdi.
……….
Virgüllerle geçiştirdiğimiz, yazamadıklarımızı üç noktalara bıraktığımız, hayretlerimizi üç ünlemle anlatmaya çalıştığımız bu vahim tablo karşısında Şehadeti 10.yılına ulaştı, faiiler ise hala kayıp!!!
Muhsin YAZICIOĞLU'nu ve arkadaşlarını bir kez daha rahmetle anıyoruz. Mekânlarınız Cennet olsun.
Sevgi ve Saygılar.