AK Parti Gümüşhane Milletvekili aday adayı Ufuk Ustaoğlu, Yeni Türkiye, Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin son dönemlerde yaşadığı bürokratik tıkanmalar, hantal yönetim anlayışıyla temsil sorunu gibi birçok neden, var olan sistemin Türkiye için yeterli olmadığını ve bölgeyi yönetmeye amade bir Türkiye’nin bu sistemle ilerleyemeyeceğini ortaya koyduğunu belirten Ustaoğlu, kamuoyu yoklamaları ve son referandumun da Türk insanının artık yeni bir yönetim şekli ve yeni bir Türkiye istediğini belgelediğini söyledi.
Ustaoğlu şunları söyledi:
Cumhuriyetimizin 91 yıllık tarihinde yaşanan inişli çıkışlı siyasal süreçlerin ülkeye verdiği zararlardan artık yılan Türk toplumu, daha sağlam bir sisteme geçişin arzusu içindedir. Devlet yapısında kurumsallığın ön planda olduğu, şeffaflaşmanın ideal bir şekilde uygulandığı bir yönetim şekli toplumun en büyük hayalidir. Devletin, içinde barındırdığı her unsuru kucaklayan, ''İnsanı yaşat ki; devlet yaşasın'' düşüncesinin egemen olacağı bir yönetim şekli artık bu topraklarda şarttır. Bunu halk istiyor ve eninde sonunda da gerçekleşmesi kaçınılmazdır.
Bu değişim ve yenileşme isteği toplumun olmazsa olmazı olarak ortaya çıkarken, bu yolda yeni bir umut ışığı ülkenin kapısını araladı. Işık 10 Ağustos 2014'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi olarak kendini gösterdi. Türkiye’de ilk kez bir ''Baş Komutan'' halk tarafından seçildi. Halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı’nın Meclisin seçtiği Cumhur Başkanları’ndan daha güçlü olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzdeki günlerde kendisini daha da göstermeye başlayacaktır. Halk tarafından pek bilinmese de Cumhurbaşkanlığı makamının yetkileri son derece güçlü ve etkilidir.
30 Mart yerel seçimleri, Kurucu Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın gücünün bir kez daha tüm siyasilerden üstün olduğunu ortaya koymuştur. Erdoğan, adeta tek başına yürüttüğü seçim kampanyasında %45 oy alarak siyasi gücünü pekiştirirken, seçimler AK Parti içinde zaten güçlü bir lider pozisyonuna sahip olan Recep Tayyip Erdoğan'ın atacağı adımlar konusunda da elini güçlendirmiştir. Tahmin edileceği üzere Erdoğan Köşk'e doğru bir yolculuğa hazırlandı ve ilk turda %52'i ile halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı oldu. Aslında seçim Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığını açıkladığı gün bitmişti çünkü halkın istediği değişimi sağlayabilecek ideal lider Türkiye Cumhuriyetinin o dönemki Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dı ve bunun vesikası da 11 yıllık icraatlarıydı.
Çoğu dönem sancılı ve sıkıntılı seçimlere neden olan Cumhurbaşkanlığı seçimini normal bir süreçte geçiren ve pasifize edilmiş bir Cumhurbaşkanı’nı halk seçimiyle güçlendirerek ayağa kalkan Türkiye’nin, değişen ve gelişen dünyaya uyum sağlayabilecek, en önemlisi de içinde yaşayan toplumlara hitap edebilecek bir sisteme geçişi artık kaçınılmazdır. Bu sistemin adı da Başkanlık sistemidir.
Bu gün başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan olmak üzere AK Parti yönetimimiz ve teorisyenlerinin geçiş için gece gündüz çaba sarf ettiği Başkanlık sistemi, yürütme erkinin yasama organlarından bağımsız bir şekilde yönetimde bulunduğu sistemin adıdır.
Ülkeyi yönetecek Başkan’ı direkt halkın seçtiği, hedeflenen Başkanlık sisteminde Devlet başkanı yasa öneremez ama parlamentonun çıkardığı yasaları veto hakkına sahip olur. Başkan tarafından veto edilmiş bir yasanın Başkan engeline takılmadan kabul edilmesi için parlamentonun dörtte üçü kadar kabul oyu kullanılması gerekir. Böylece çıkarılan yasanın başkan tarafından veto edilme hakkı elinden alınır. Bu haliyle Başkan’ın sınırları çizilir.
Yine Başkanlık siteminde, başkanın seçilmesi durumunda Parlamenter Sistem’deki gibi hükümetin güvenoyu alama gibi bir sorunu bulunmaz. Başkan Halk tarafından seçildiği için Parlamentonun Başkanı görevden alma gibi bir yetkisi de yoktur ancak her başkan seçilen kişi doğru kişidir de denilemez ve bunun için parlamento başkanı görevden alamazsa da parlamentonun dörtte üçü kabul oyu kullanması durumunda ülke erken seçime gidebilir. Bu durum da Başkan’ın diktatörleşmesini engeller.
Bugün başta ABD ve Rusya’da olmak üzere Başkanlık siteminde Başkan kendi bakanlarını seçebilir ancak parlamentonun onaylaması gerekmez. Başkan, Bakanların, ordunun ve yürütme’nin çalışmalarını bizzat yönetme yetkisine sahiptir ancak yargıya müdahale edemez. Bu yöntemle birlikte de Başkan’ın kanunların üstüne çıkması engellenir. Yasama ve yürütmenin anlaşamadığı konularda karar verme yetkisine sahip olan Başkan’la sistem olası kilitlenme ve tıkanmaları da aşmış olur.
Başkanlık sisteminin parlamenter sisteme göre birçok avantajı vardır. Bu gün, Türkiye’nin yönetimsel alanda başlıca sorunları olarak gözüken sorunların ilacı olarak görülen bu avantajların başında temsil gücü gelir. Başkanlık sisteminde başkan doğrudan halk tarafından seçilir. Bu, devlet başkanının gücünü dolaylı yollardan göreve getirilen liderlere kıyasla daha meşru kılar.
Sistemin başta gelen avantajlarından bir diğeri ise siyasi istikrar olarak kendisini gösterir. Parlamenter sistemde Başbakan genelde kendi partisinin milletvekillerinin kullandığı oylarla seçilir. Bunun içinde partinin mecliste iktidar partisi olacak kadar oy alması gerekir. Pek çok parlamenter sistemle yönetilen ülkelerde iktidar partisi ile muhalefet partisi arasında yeterince oy farkı olmayınca ve parlamento da yer alan partiler ideolojik ve dini inançları için disiplinli ve katı bir yapıya sahipse ülkede siyasi istikrarsızlıklar öne çıkar. Başkanlık sisteminde ise Başkan doğrudan halk tarafından seçilir ve yürütme tek elde toplanır.
Başkanlık sisteminde kuvvetler arasındaki ilişki sert ve kesin yasalarla belirlenir. Yasama ve yürütme birbirini denetleme yetkisine sahip olduğu için birbirlerinin işlerine müdahalede bulunamazlar.
Başkanlık sisteminde Başkan parlamentoya daha az bağlı olduğu için parlamenter sistemden daha hızlı bir şekilde sorunları yanıtlayıp çözüme ulaştırır. Mevcut parlamenter sistemde Başbakan bir karar almak için parlamentonun desteğine ihtiyaç duyar ve destek istediği parlamento eğer sert bir kabuk içinde disiplinli partiler tarafından oluşmuş bir parlamentoysa bu kararların alınması oldukça zor ve geç olur ve buda istikrarsızlığa ve tıkanmalara neden olur.
Türkiye’de yaşanan siyasal istikrarsızlıklarda sık sık başkanlık tartışmalarının yapılmasına neden olur. Bu tartışmaların altında yatan nedenlerin başında özellikle hükümet sürelerinin çok kısa oluşu ve zayıf icranın güçlendirilmesi isteğidir. Kısa sürelerle görevde kalan hükümetlerin ülke sorunlarına yeterince çözüm bulamaması ve özellikle kurulan koalisyon hükümetlerinin ömrünün kısa olması siyasal istikrarın bozulması neden olurken seçim korkusuyla da plan ve projeler askıya alınır hep ülkemiz de.
Dünyanın gelişme hızına uyabilmek ve toplumun artan gereksinimlerini karşılayabilmek için icranın güçlendirilmesi şarttır. Başkanlık sistemi özellikle icrayı güçlü kılar ve özellikle kriz dönemlerinde, acil durumlarda hızlı ve etkin bir müdahale ile kendini daha net gösterir.
İşte Ak parti yönetimi tarafından getirilmek istenen sistemin adı ve şekli budur. Kişi hak ve hürriyetleri ile özgürlüklerin de genişletilip güvence altına alınacağı yeni Anayasa’nın idari sisteminde yapılacak değişikliklerle, halk tarafından seçilen bir Başkan ve Başkanlık sistemi Türkiye’yi siyasi istikrardan çağa uygun demokrasiye, siyasal buğran ve krizlerden huzur ve refaha kavuşturacaktır. Dahası Türkiye’nin geleceğini teminat altına alacaktır."
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin son dönemlerde yaşadığı bürokratik tıkanmalar, hantal yönetim anlayışıyla temsil sorunu gibi birçok neden, var olan sistemin Türkiye için yeterli olmadığını ve bölgeyi yönetmeye amade bir Türkiye’nin bu sistemle ilerleyemeyeceğini ortaya koyduğunu belirten Ustaoğlu, kamuoyu yoklamaları ve son referandumun da Türk insanının artık yeni bir yönetim şekli ve yeni bir Türkiye istediğini belgelediğini söyledi.
Ustaoğlu şunları söyledi:
Cumhuriyetimizin 91 yıllık tarihinde yaşanan inişli çıkışlı siyasal süreçlerin ülkeye verdiği zararlardan artık yılan Türk toplumu, daha sağlam bir sisteme geçişin arzusu içindedir. Devlet yapısında kurumsallığın ön planda olduğu, şeffaflaşmanın ideal bir şekilde uygulandığı bir yönetim şekli toplumun en büyük hayalidir. Devletin, içinde barındırdığı her unsuru kucaklayan, ''İnsanı yaşat ki; devlet yaşasın'' düşüncesinin egemen olacağı bir yönetim şekli artık bu topraklarda şarttır. Bunu halk istiyor ve eninde sonunda da gerçekleşmesi kaçınılmazdır.
Bu değişim ve yenileşme isteği toplumun olmazsa olmazı olarak ortaya çıkarken, bu yolda yeni bir umut ışığı ülkenin kapısını araladı. Işık 10 Ağustos 2014'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi olarak kendini gösterdi. Türkiye’de ilk kez bir ''Baş Komutan'' halk tarafından seçildi. Halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı’nın Meclisin seçtiği Cumhur Başkanları’ndan daha güçlü olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzdeki günlerde kendisini daha da göstermeye başlayacaktır. Halk tarafından pek bilinmese de Cumhurbaşkanlığı makamının yetkileri son derece güçlü ve etkilidir.
30 Mart yerel seçimleri, Kurucu Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın gücünün bir kez daha tüm siyasilerden üstün olduğunu ortaya koymuştur. Erdoğan, adeta tek başına yürüttüğü seçim kampanyasında %45 oy alarak siyasi gücünü pekiştirirken, seçimler AK Parti içinde zaten güçlü bir lider pozisyonuna sahip olan Recep Tayyip Erdoğan'ın atacağı adımlar konusunda da elini güçlendirmiştir. Tahmin edileceği üzere Erdoğan Köşk'e doğru bir yolculuğa hazırlandı ve ilk turda %52'i ile halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı oldu. Aslında seçim Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığını açıkladığı gün bitmişti çünkü halkın istediği değişimi sağlayabilecek ideal lider Türkiye Cumhuriyetinin o dönemki Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dı ve bunun vesikası da 11 yıllık icraatlarıydı.
Çoğu dönem sancılı ve sıkıntılı seçimlere neden olan Cumhurbaşkanlığı seçimini normal bir süreçte geçiren ve pasifize edilmiş bir Cumhurbaşkanı’nı halk seçimiyle güçlendirerek ayağa kalkan Türkiye’nin, değişen ve gelişen dünyaya uyum sağlayabilecek, en önemlisi de içinde yaşayan toplumlara hitap edebilecek bir sisteme geçişi artık kaçınılmazdır. Bu sistemin adı da Başkanlık sistemidir.
Bu gün başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan olmak üzere AK Parti yönetimimiz ve teorisyenlerinin geçiş için gece gündüz çaba sarf ettiği Başkanlık sistemi, yürütme erkinin yasama organlarından bağımsız bir şekilde yönetimde bulunduğu sistemin adıdır.
Ülkeyi yönetecek Başkan’ı direkt halkın seçtiği, hedeflenen Başkanlık sisteminde Devlet başkanı yasa öneremez ama parlamentonun çıkardığı yasaları veto hakkına sahip olur. Başkan tarafından veto edilmiş bir yasanın Başkan engeline takılmadan kabul edilmesi için parlamentonun dörtte üçü kadar kabul oyu kullanılması gerekir. Böylece çıkarılan yasanın başkan tarafından veto edilme hakkı elinden alınır. Bu haliyle Başkan’ın sınırları çizilir.
Yine Başkanlık siteminde, başkanın seçilmesi durumunda Parlamenter Sistem’deki gibi hükümetin güvenoyu alama gibi bir sorunu bulunmaz. Başkan Halk tarafından seçildiği için Parlamentonun Başkanı görevden alma gibi bir yetkisi de yoktur ancak her başkan seçilen kişi doğru kişidir de denilemez ve bunun için parlamento başkanı görevden alamazsa da parlamentonun dörtte üçü kabul oyu kullanması durumunda ülke erken seçime gidebilir. Bu durum da Başkan’ın diktatörleşmesini engeller.
Bugün başta ABD ve Rusya’da olmak üzere Başkanlık siteminde Başkan kendi bakanlarını seçebilir ancak parlamentonun onaylaması gerekmez. Başkan, Bakanların, ordunun ve yürütme’nin çalışmalarını bizzat yönetme yetkisine sahiptir ancak yargıya müdahale edemez. Bu yöntemle birlikte de Başkan’ın kanunların üstüne çıkması engellenir. Yasama ve yürütmenin anlaşamadığı konularda karar verme yetkisine sahip olan Başkan’la sistem olası kilitlenme ve tıkanmaları da aşmış olur.
Başkanlık sisteminin parlamenter sisteme göre birçok avantajı vardır. Bu gün, Türkiye’nin yönetimsel alanda başlıca sorunları olarak gözüken sorunların ilacı olarak görülen bu avantajların başında temsil gücü gelir. Başkanlık sisteminde başkan doğrudan halk tarafından seçilir. Bu, devlet başkanının gücünü dolaylı yollardan göreve getirilen liderlere kıyasla daha meşru kılar.
Sistemin başta gelen avantajlarından bir diğeri ise siyasi istikrar olarak kendisini gösterir. Parlamenter sistemde Başbakan genelde kendi partisinin milletvekillerinin kullandığı oylarla seçilir. Bunun içinde partinin mecliste iktidar partisi olacak kadar oy alması gerekir. Pek çok parlamenter sistemle yönetilen ülkelerde iktidar partisi ile muhalefet partisi arasında yeterince oy farkı olmayınca ve parlamento da yer alan partiler ideolojik ve dini inançları için disiplinli ve katı bir yapıya sahipse ülkede siyasi istikrarsızlıklar öne çıkar. Başkanlık sisteminde ise Başkan doğrudan halk tarafından seçilir ve yürütme tek elde toplanır.
Başkanlık sisteminde kuvvetler arasındaki ilişki sert ve kesin yasalarla belirlenir. Yasama ve yürütme birbirini denetleme yetkisine sahip olduğu için birbirlerinin işlerine müdahalede bulunamazlar.
Başkanlık sisteminde Başkan parlamentoya daha az bağlı olduğu için parlamenter sistemden daha hızlı bir şekilde sorunları yanıtlayıp çözüme ulaştırır. Mevcut parlamenter sistemde Başbakan bir karar almak için parlamentonun desteğine ihtiyaç duyar ve destek istediği parlamento eğer sert bir kabuk içinde disiplinli partiler tarafından oluşmuş bir parlamentoysa bu kararların alınması oldukça zor ve geç olur ve buda istikrarsızlığa ve tıkanmalara neden olur.
Türkiye’de yaşanan siyasal istikrarsızlıklarda sık sık başkanlık tartışmalarının yapılmasına neden olur. Bu tartışmaların altında yatan nedenlerin başında özellikle hükümet sürelerinin çok kısa oluşu ve zayıf icranın güçlendirilmesi isteğidir. Kısa sürelerle görevde kalan hükümetlerin ülke sorunlarına yeterince çözüm bulamaması ve özellikle kurulan koalisyon hükümetlerinin ömrünün kısa olması siyasal istikrarın bozulması neden olurken seçim korkusuyla da plan ve projeler askıya alınır hep ülkemiz de.
Dünyanın gelişme hızına uyabilmek ve toplumun artan gereksinimlerini karşılayabilmek için icranın güçlendirilmesi şarttır. Başkanlık sistemi özellikle icrayı güçlü kılar ve özellikle kriz dönemlerinde, acil durumlarda hızlı ve etkin bir müdahale ile kendini daha net gösterir.
İşte Ak parti yönetimi tarafından getirilmek istenen sistemin adı ve şekli budur. Kişi hak ve hürriyetleri ile özgürlüklerin de genişletilip güvence altına alınacağı yeni Anayasa’nın idari sisteminde yapılacak değişikliklerle, halk tarafından seçilen bir Başkan ve Başkanlık sistemi Türkiye’yi siyasi istikrardan çağa uygun demokrasiye, siyasal buğran ve krizlerden huzur ve refaha kavuşturacaktır. Dahası Türkiye’nin geleceğini teminat altına alacaktır."