Bu satırları yazarken, Suriye’nin başkenti Şam’da Türkiye Büyükelçiliği’nin 12 yıl aradan sonra açıldığı haberini aldım. Bu gelişme, komşumuz Suriye ile bağlarımızı yeniden kurmak ve bölgedeki olayları daha yakından takip edebilmek için doğru zamanda atılmış bir adım.
Ne yazık ki Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olan Suriye, bugün yıkılmış bir devlet hâlinde. Bu durum, Türkiye’nin güvenliği ve istikrarı açısından mutluluk duyulacak bir tablo değil. Ülkeler arasındaki kaos, her zaman sınır komşularına da olumsuz yansır.
Esad ne kadar zalim olursa olsun, kendisine uzatılan eli sıkmasa da Suriye’ye geniş bir perspektiften bakmak gerekiyor. Artık sınırımızı bir devletle değil, paramparça olmuş bir halk ve bölgede nüfuz kazanmaya çalışan taşeron yönetimlerle paylaşıyoruz.
Bu görüşümüzü, İsrail’in Suriye üzerindeki işgalci adımlarından ve bölgede söz sahibi olma çabasından yola çıkarak dile getiriyoruz.
Aldığımız bilgiye göre zalim İsrail Suriye’nin üç köyünü daha işgal etmiş. Adım adım ilerliyor.
Neyse…
Suriye’de rejimi devirenlerin önemli bir kısmı, geçmişte vahşet görüntüleriyle hafızalarımıza kazınan Işid, El Nusra kökenli gruplardan geliyor.
Bugün bu gruplar, medeniyetin doğduğu yerlerden biri olan bu topraklarda yönetimi ele almış durumda. Daha da endişe verici olan, bu yapıların PYD ve İsrail ile açıkça sorunlarının olmadığını, asıl hedeflerinin İran ve Rusya olduğunu belirtmeleridir.
Diğer yandan, İsrail Savunma Bakanı Katz’ın stratejik Hermon Dağı’ndaki tampon bölge işgaliyle ilgili açıklamaları, İsrail’in uzun vadeli hedeflerini ortaya koyuyor. Hermon dağı Şam’a 30 Km.mesafede. Yani topçu atışı mesafesinde bir İsrail var Şam’ın ensesinde. Şimdi buna mı sevinelim.
“Vaadedilmiş topraklar” hayali, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçası olarak işlemeye devam ediyor. Suriye’nin ardından sıranın İran’a geleceği, uluslararası uzmanlarca sıkça dile getiriliyor. Bugün İran, bir on yıl içinde Suriye gibi parçalanmış bir devlet hâline getirilirse, bu senaryo Türkiye’ye de yönelebilir.
Şunu da belirtelim yeri gelmişken. Orta doğu da yaşanan iç savaş ve bölünmeler tesadüfen değil, uzun süreli taktik ve stratejik planların uygulanması sonucu gerçekleştiğini göstermektedir.
Türkiye, bölgede güçlü bir devlet geçmişine sahip olsa da iç cepheyi sağlam tutmak ve birlik içinde hareket etmek hayati önem taşıyor.
Bölgesel tehditler karşısında zayıflık göstermemek için siyasi liderlerimize büyük sorumluluk düşüyor. Ayrıştırıcı söylemlerden uzak durarak toplumsal birliği sağlamak zorundayız.
Birçok yazımızda da belirttiğimiz gibi ülkemizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tam bağımsızlık ülküsü ve cumhuriyet değerleri, bugün Türkiye’nin en sağlam dayanağıdır.
Suriye’nin parçalanmasının Türkiye’ye yaratabileceği başlıca riskler bize göre şunlardır:
- Güvenlik Tehditleri: Suriye’nin kuzeyinde oluşan güç boşluğu, terör örgütlerinin yuvalanmasına zemin hazırlayabilir. Türkiye, bu tehdidi bertaraf etmek için sınır güvenliğini en üst düzeye çıkarmak zorunda kalabilir.
- Göç Baskısı: İleride Suriye’den Türkiye’ye doğru yaşanabilecek yeni göç dalgaları, mevcut sosyoekonomik sorunları derinleştirebilir.
- Jeopolitik Baskı: Türkiye’nin bölgedeki stratejik önemi nedeniyle uluslararası aktörlerin müdahaleleri ve baskıları artabilir.
- Ekonomik Yük: Bölgedeki kaos, Türkiye’nin ekonomisine dolaylı yollardan zarar verebilir ve sınır ticaretini baltalayabilir.
Türkiye’nin bu riskleri bertaraf etmesi için, komşularıyla dengeli ilişkiler kurması ve bölgesel barış için diplomatik hamlelerde bulunması gerekiyor. Ayrıca içeride toplumsal dayanışmayı ve siyasal uzlaşıyı sağlamadan bu tehditlerle başa çıkmamız mümkün değildir.
Başta Atatürk’ümüz olmak üzere 100 yıllık cumhuriyetimiz ve demokrasimiz, bu asil milletin en büyük dayanağı ve oksijen çadırıdır. Şunu da yazmadan geçmeyeceğim. Atatürk ve Cumhuriyeti bir türlü anlamakta inat eden gafillere Libya, Mısır, Irak ve Suriye kapak olsun.
Türkiye’nin güçlü bir şekilde ayakta kalabilmesi, toplumsal birlik ve 101 yıl önce tam bağımsız ülke kurarak bize emanet eden Atatürk’ün çizdiği yoldan yürümekle mümkündür.
Aksi yollar komşularımızda olduğu gibi; bölünmedir, parçalanmadır yok olmaktır. Allah böyle bir akıbetten ülkemizi ve bizi muhafaza eylesin.