Geçen hafta yolumuz iş münasebeti sebebiyle Antalya’nın turistik ilçesi Kemer tarafına düşmüştü. Akdeniz Bölgesine uzun zamandan beri ilk defa adım alıyorduk. İnternet sitelerinden Gümüşhane Milletvekili Sn.Feramuz ÜSTÜN’ün Antalya’da bulunan Şiran Gümüşhaneliler Derneğinin davetlisi olarak Antalya’ya gideceğini duymuştuk. Hem iş hem Hemşeri ziyareti bir arada olsa güzel olacaktı ama biz bir hafta öncesinden gitmiş olduk ama hemşeri açısından boş dönmedik…
Kemer Antalya’nın gözde yerlerinden bir yer… İlçeye girişte nüfus her ne kadar 22500 yazmış olsa da yazın bu rakamın çok çok üzerinde bir nüfus barındırıyor. Tabiî ki de bunun sebebi Turizm. İlçenin dükkân tabelalarından bunu anlamanız pekâlâ mümkün. Asıl zor olan neredeyse Türkçe tabela görememek. Burası bir Avrupa şehri olmuş çıkmış. Nadiren görünen Türkçe tabelalı üzerinde İstanbul Bazar yazan konfeksiyon mağazasının önünden geçiyorum. Gözüm mağaza önünde oturan benim emsalim sayılabilecek birisine takılıyor. Hafızam bana bu arkadaşı bir yerden tanıyorum diyor, hemde Gümüşhane’den… Arkadaş da bana bakıyor, derken yaklaştım ve
Selam un Aleyküm dedim.
Aleyküm selam dedi arkadaş.
Gümüşhaneli misiniz?
Evet, deyince bu sefer isimde bir anda aklıma geldi, Levent mi? Deyince
Evet kardeş…
Sandalye çekildi ve çaylar söylendi oturduk başladık Leventle sohbete.
Levent KULLUKÇU…
Arkadaş bizim Gümüşhane merkez Halgent eşrafından benimde ortaokuldan alt devre.14-15 yıl olmuş Kemer’e yerleşeli. Evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Önünde oturduğu Mağazanın Müdürlüğünü yapıyormuş. Kemer’de bir kez daha öğrendik ki Gümüşhanelinin olmadığı yer yokmuş. Bize her yer Gümüşhane…14-15 yıldır görmediğin gıyaben tanıdığın hemşerinle sen gel Kemer’de tanış, kaderin cilvesi. Biraz oturup Gümüşhane’den, eskilerden muhabbet ettikten sonra müsaade isteyerek ayrıldım.
İşlerimizi hallettikten sonra şöyle bir şehir turu yapayım dedim. Bir bisiklet kiralayıp pedal çevirerek şehri turladım. Aşağı yukarı çoğu yerini gezdim. Tam bir turistik şehir… Merkez cadde ve sokakları pırıl pırıl, etrafta bir çöp yok, çöp atan da yok… Bir yanda bu ayda denize giren insanlar diğer yanda karşı Olympos dağında kar keyfi yapanlar. Bir günde dört mevsim, ne güzelsin Türkiye…
Biraz gezip dolaştıktan sonra kalacağımız otele geçip, istirahat edelim dedik. Otelin manzarası güzeldi. Yeşil ve mavi iç içeydi… Sabah erkenden kalkıp bizim gibi Karadenizli olan (bize göre Kuzey Karadenizli ) Rus kardeşlerimizle birlikte denize girelim dedik. Rus giriyor da biz giremiyor muyuz? Sabah deniz çarşaf gibiydi ve uykusundaydı. İşin komik tarafı Rus Turistlerle birlikte denize giren o gün başka Türk olmadığı için olacak ki sahildeki Türk kardeşlerde beni Rus sandılar. Ellerindeki şişeyi deniz suyu ile doldurmam için bana işaret diliyle bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı. Verin şişeyi doldurayım dediğimde yüz ifadelerini görmeliydiniz,bir Rus çok güzel Türkçe konuşuyordu:) Denizden sonra kahvaltı,sonrasında iş güç derken gözleri bizim gibi mavi olan konuşması da bizim Karadeniz yöresine benzeyen bir arkadaşa Rizeli misin yoksa Trabzonlu mu? Diye sorduğumda ben Arnavut’um deyince bende bana şişeyi işaret diliyle anlatanlar gibi şaşırmıştım. Nassi demeden kendimi alamadım zira Türkçeyi aksanıyla beraber çok güzel konuşuyordu. Anladım ki Karadeniz şivesiyle Türkçe konuşan Her mavi gözlüyü Türk sanmamak ve de Karadenizliyim deyince Karadeniz’in sadece bizimle kıyı uzantısı olmadığını anlamak gerekiyormuş. Haçan nerden bilirduk anlamiş oldik da ( bu “da” bizim “da”)
Kemer’i terk etmeden önce Levent’e uğrayıp Allaha’a ısmarladık deyip yolumuza devam etmeliydik. İstanbul Bazar’a uğrayıp Levent’le vedalaştık, bu arada öğrendim ki bizim Gümüşhane’den İlker KELEŞ’te ve bir kaç Gümüşhaneli arkadaşta buradaymış. Zamanım olsa yıllar sonra İlker’i görmek isterdim ama otobüsün kalkmasına az bir zaman kalmıştı, bir daha ya nasip diyerek Kemer’den ayrıldık. Bu yolculuk hikâyesini, bu hikâyeye uygun düşen Pers Prensi Filminin bitiş sözü ile bitirelim.
“ Bazı hayatlar, zaman içinde bağlıdır birbirine…
Çağlar içinde yankı bulan eski bir çağrı ile zincirlidir ötekine”
Saygılarımla.
Kemer Antalya’nın gözde yerlerinden bir yer… İlçeye girişte nüfus her ne kadar 22500 yazmış olsa da yazın bu rakamın çok çok üzerinde bir nüfus barındırıyor. Tabiî ki de bunun sebebi Turizm. İlçenin dükkân tabelalarından bunu anlamanız pekâlâ mümkün. Asıl zor olan neredeyse Türkçe tabela görememek. Burası bir Avrupa şehri olmuş çıkmış. Nadiren görünen Türkçe tabelalı üzerinde İstanbul Bazar yazan konfeksiyon mağazasının önünden geçiyorum. Gözüm mağaza önünde oturan benim emsalim sayılabilecek birisine takılıyor. Hafızam bana bu arkadaşı bir yerden tanıyorum diyor, hemde Gümüşhane’den… Arkadaş da bana bakıyor, derken yaklaştım ve
Selam un Aleyküm dedim.
Aleyküm selam dedi arkadaş.
Gümüşhaneli misiniz?
Evet, deyince bu sefer isimde bir anda aklıma geldi, Levent mi? Deyince
Evet kardeş…
Sandalye çekildi ve çaylar söylendi oturduk başladık Leventle sohbete.
Levent KULLUKÇU…
Arkadaş bizim Gümüşhane merkez Halgent eşrafından benimde ortaokuldan alt devre.14-15 yıl olmuş Kemer’e yerleşeli. Evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Önünde oturduğu Mağazanın Müdürlüğünü yapıyormuş. Kemer’de bir kez daha öğrendik ki Gümüşhanelinin olmadığı yer yokmuş. Bize her yer Gümüşhane…14-15 yıldır görmediğin gıyaben tanıdığın hemşerinle sen gel Kemer’de tanış, kaderin cilvesi. Biraz oturup Gümüşhane’den, eskilerden muhabbet ettikten sonra müsaade isteyerek ayrıldım.
İşlerimizi hallettikten sonra şöyle bir şehir turu yapayım dedim. Bir bisiklet kiralayıp pedal çevirerek şehri turladım. Aşağı yukarı çoğu yerini gezdim. Tam bir turistik şehir… Merkez cadde ve sokakları pırıl pırıl, etrafta bir çöp yok, çöp atan da yok… Bir yanda bu ayda denize giren insanlar diğer yanda karşı Olympos dağında kar keyfi yapanlar. Bir günde dört mevsim, ne güzelsin Türkiye…
Biraz gezip dolaştıktan sonra kalacağımız otele geçip, istirahat edelim dedik. Otelin manzarası güzeldi. Yeşil ve mavi iç içeydi… Sabah erkenden kalkıp bizim gibi Karadenizli olan (bize göre Kuzey Karadenizli ) Rus kardeşlerimizle birlikte denize girelim dedik. Rus giriyor da biz giremiyor muyuz? Sabah deniz çarşaf gibiydi ve uykusundaydı. İşin komik tarafı Rus Turistlerle birlikte denize giren o gün başka Türk olmadığı için olacak ki sahildeki Türk kardeşlerde beni Rus sandılar. Ellerindeki şişeyi deniz suyu ile doldurmam için bana işaret diliyle bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı. Verin şişeyi doldurayım dediğimde yüz ifadelerini görmeliydiniz,bir Rus çok güzel Türkçe konuşuyordu:) Denizden sonra kahvaltı,sonrasında iş güç derken gözleri bizim gibi mavi olan konuşması da bizim Karadeniz yöresine benzeyen bir arkadaşa Rizeli misin yoksa Trabzonlu mu? Diye sorduğumda ben Arnavut’um deyince bende bana şişeyi işaret diliyle anlatanlar gibi şaşırmıştım. Nassi demeden kendimi alamadım zira Türkçeyi aksanıyla beraber çok güzel konuşuyordu. Anladım ki Karadeniz şivesiyle Türkçe konuşan Her mavi gözlüyü Türk sanmamak ve de Karadenizliyim deyince Karadeniz’in sadece bizimle kıyı uzantısı olmadığını anlamak gerekiyormuş. Haçan nerden bilirduk anlamiş oldik da ( bu “da” bizim “da”)
Kemer’i terk etmeden önce Levent’e uğrayıp Allaha’a ısmarladık deyip yolumuza devam etmeliydik. İstanbul Bazar’a uğrayıp Levent’le vedalaştık, bu arada öğrendim ki bizim Gümüşhane’den İlker KELEŞ’te ve bir kaç Gümüşhaneli arkadaşta buradaymış. Zamanım olsa yıllar sonra İlker’i görmek isterdim ama otobüsün kalkmasına az bir zaman kalmıştı, bir daha ya nasip diyerek Kemer’den ayrıldık. Bu yolculuk hikâyesini, bu hikâyeye uygun düşen Pers Prensi Filminin bitiş sözü ile bitirelim.
“ Bazı hayatlar, zaman içinde bağlıdır birbirine…
Çağlar içinde yankı bulan eski bir çağrı ile zincirlidir ötekine”
Saygılarımla.