"Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.."
M. Kemal ATATÜRK
“Her nefis ölümü tadacaktır” emri mucibince asıl olan o Sahib-i Mutlak’a yürüdüğünden bu yana 74 yıl geçti. Bir ülkenin ve bir milletin makûs talihini değiştirme adına gösterdiği askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik kalkınmanın izleri ile bugünlere gelmiş; bulunduğu coğrafyada ve dünya üzerinde haklı bir gıpta merkezi olmuş ve o Türkiye Cumhuriyeti O’nun da ifade buyurduğu gibi tarih var oldukça ilelebet payidar olmaya da devam edecektir.
Bugün dünya konjektüründe ve jeopolitik bağlamda dünyanın gözbebeği olan, sürekli büyüyen ve büyüdükçe kıskanılan bu güzel ülkenin o yüzden içerisine nifak tohumları ekilmektedir. Büyük bir dehanın adeta küllerinden yeniden inşa ettiği, yaptığı inkılâplarla yol haritasını belirlediği Türkiye Cumhuriyeti zaman gösterdi ki sağlam bir öze sahipmiş. Elbette bunun müsebbipleri başta ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir başta olmak üzere diğer dava arkadaşları, Türk, Kürt, Laz, Abaza, Alevi yahut Sünni demeden vatan için, namus için şahadet şerbetini içenlerdir.
Şimdi her 10 Kasımlarda, her Cumhuriyet Bayramı ve diğer günlerde sadece kuru bir anma ile geçiştirdiğimiz; Atatürk’ün yıllar öncesinden çerçevesini çizdiği ilke ve inkılâplarını yeniden tanıma, anlama ve anlatma mecburiyeti hâsıl olmuştur. Atatürk’ü ve ilkelerini hayali bir masal formatından çıkararak gerçekçi ve hayata monte edici bir şekilde anlamak mecburiyetindeyiz.
Bugün gelinen noktada etnik çatışmalar, mezhepsel farklılıklar, gittikçe devasa bir hal alan PKK sorunu O’na ne kadar muhtaç olduğumuzun birer nişaneleri olarak önümüze çıkmaktadır. Dünyanın adeta gözbebeği durumunda olan bu güzel ülkenin O’nun yol haritasını belirlediği şekilde devamı bizim elbette yararımıza olacaktır.
Tarihinden, kültüründen ve ait olduğu damarlardan gittikçe uzaklaştırılan Türk Gençliği ileride vatanını anlama, savunma ve ona sahip çıkma konularında tereddütler yaşayacaktır. Ve hatta muhtaç olduğu kudretin asil kanlarında mevcut olduğu farkından bile gitgide uzaklaşacaktır. İşte o zaman fırsat kollayan ve her fırsatta memleketin huzuruna, selametine ve başarısına kurşun sıkan dâhili ve harici bedhahlar boş alanlar bulacak ve salyalarını bu aziz milletin üzerine boca etmeye devam edeceklerdir.
O’nun temellerini atarak adeta ülkenin kılcal damarlarına şırınga ettiği CUMHURİYET bugün gelinen son noktada ehemmiyeti ne kadar yüksek bir yaşam biçimi ve demokrasinin kalbi olduğu belli olacaktır.
İşte bu yüzden adeta küllerinden yeniden hayat bulan bu aziz millet ahde vefa diyerek Ata’sına haklı bir şekilde bağlı kalacak; O’nun yol haritasına harfiyen uyacak ve bu aziz vatana sahip çıkma aşamasında gereken görev ve ehemmiyeti gösterecektir. Aksi halde tarihte örnekleri olduğu üzere; önce parçalanmaya ve daha sonra bölük pörçük edilerek yok olmaya mahkûm edilecektir.
Ata’m seni bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.
M. Kemal ATATÜRK
“Her nefis ölümü tadacaktır” emri mucibince asıl olan o Sahib-i Mutlak’a yürüdüğünden bu yana 74 yıl geçti. Bir ülkenin ve bir milletin makûs talihini değiştirme adına gösterdiği askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik kalkınmanın izleri ile bugünlere gelmiş; bulunduğu coğrafyada ve dünya üzerinde haklı bir gıpta merkezi olmuş ve o Türkiye Cumhuriyeti O’nun da ifade buyurduğu gibi tarih var oldukça ilelebet payidar olmaya da devam edecektir.
Bugün dünya konjektüründe ve jeopolitik bağlamda dünyanın gözbebeği olan, sürekli büyüyen ve büyüdükçe kıskanılan bu güzel ülkenin o yüzden içerisine nifak tohumları ekilmektedir. Büyük bir dehanın adeta küllerinden yeniden inşa ettiği, yaptığı inkılâplarla yol haritasını belirlediği Türkiye Cumhuriyeti zaman gösterdi ki sağlam bir öze sahipmiş. Elbette bunun müsebbipleri başta ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir başta olmak üzere diğer dava arkadaşları, Türk, Kürt, Laz, Abaza, Alevi yahut Sünni demeden vatan için, namus için şahadet şerbetini içenlerdir.
Şimdi her 10 Kasımlarda, her Cumhuriyet Bayramı ve diğer günlerde sadece kuru bir anma ile geçiştirdiğimiz; Atatürk’ün yıllar öncesinden çerçevesini çizdiği ilke ve inkılâplarını yeniden tanıma, anlama ve anlatma mecburiyeti hâsıl olmuştur. Atatürk’ü ve ilkelerini hayali bir masal formatından çıkararak gerçekçi ve hayata monte edici bir şekilde anlamak mecburiyetindeyiz.
Bugün gelinen noktada etnik çatışmalar, mezhepsel farklılıklar, gittikçe devasa bir hal alan PKK sorunu O’na ne kadar muhtaç olduğumuzun birer nişaneleri olarak önümüze çıkmaktadır. Dünyanın adeta gözbebeği durumunda olan bu güzel ülkenin O’nun yol haritasını belirlediği şekilde devamı bizim elbette yararımıza olacaktır.
Tarihinden, kültüründen ve ait olduğu damarlardan gittikçe uzaklaştırılan Türk Gençliği ileride vatanını anlama, savunma ve ona sahip çıkma konularında tereddütler yaşayacaktır. Ve hatta muhtaç olduğu kudretin asil kanlarında mevcut olduğu farkından bile gitgide uzaklaşacaktır. İşte o zaman fırsat kollayan ve her fırsatta memleketin huzuruna, selametine ve başarısına kurşun sıkan dâhili ve harici bedhahlar boş alanlar bulacak ve salyalarını bu aziz milletin üzerine boca etmeye devam edeceklerdir.
O’nun temellerini atarak adeta ülkenin kılcal damarlarına şırınga ettiği CUMHURİYET bugün gelinen son noktada ehemmiyeti ne kadar yüksek bir yaşam biçimi ve demokrasinin kalbi olduğu belli olacaktır.
İşte bu yüzden adeta küllerinden yeniden hayat bulan bu aziz millet ahde vefa diyerek Ata’sına haklı bir şekilde bağlı kalacak; O’nun yol haritasına harfiyen uyacak ve bu aziz vatana sahip çıkma aşamasında gereken görev ve ehemmiyeti gösterecektir. Aksi halde tarihte örnekleri olduğu üzere; önce parçalanmaya ve daha sonra bölük pörçük edilerek yok olmaya mahkûm edilecektir.
Ata’m seni bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.