Manevi şahsiyetler, toplumların çimentosu olduğundan bu aziz insanların hayatları ve vermiş oldukları kutsi mücadeleleri derinlemesine incelenmeli ve gerçekler su yüzüne çıkarılmalıdır.
Bugüne kadar Üstad hakkında birçok yazı yazıldı. Benim nazarımda Bediüzzaman, bir mücadele adamı, bir fikir adamı ve bir gönül adamıdır. Üstad, bütün Müslümanları bir vücudun organları olarak görmekte ve bu vücuda yerleşmeye çalışan kanser hücreleriyle mücadele etmektedir. Çünkü Üstad, şunu iyi biliyor ki vücudun herhangi bir organına yerleşen kanser hücresi zamanla o vücudu bitap düşürerek yok edecektir. Bundan dolayıdır ki insanımızın çok uyanık olması gerekir.
Her dönemden daha fazla günümüzde toplumsal birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Bu birliği sağlamak içinde Üstad gibi mümtaz şahsiyetlerin vatan için vermiş oldukları çetin mücadeleleri iyi bilmek gerektiğini düşünüyorum. Bediüzzaman Hazretleri, Balkan Savaşı’na katılmak üzere Doğu Anadolu’dan gelen milis kuvvetlerin başında İstanbul’a gelir. Zamanın Milli İstihbarat Teşkilatı olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın kadrosuna girer. Bu teşkilatın başkanı olan Eşref Sencer Kuşçubaşı ile sıkı ve sarsılmaz bir dostluğu ve dava arkadaşlığı olur. Kuşçubaşı ona:’’Sen, dinin ve vatanın mücahidisin’’ diye hitap ederdi. Üstad’da Kuşçubaşı’na:’’Benim kahraman kumandanım’’ diye hitap ederdi. Üstad Hazretleri, büyük Türkçü Enver Paşayla da çok iyi dostluk kurmuştu. Ona,’’Kardeşim’’ diye hitap ederdi. O da ona:’’Canım Üstadım’’ diye sevgi ve saygı gösterirdi. Mizaç bakımından uyuştukları Enver Beyle fikrende uyuşurlardı. Bilinmesini istediğim bir diğer konu ise, Üstad’ın Rumeli cephesinin ön saflarında kendine has kıyafeti ile kahramanca savaşmasıdır. Üstad, Rumeli’nin elden çıkması üzerine Batı Trakya’da, Batı Trakya Türk Cumhuriyetini kuran kadroda da yer almış ve Edirne’nin kurtarılması harekâtına da katılmıştır. Üstad’ın bu ulvi mücadelesinden bihaber olan bazı nadanlar, Üstad aleyhinde bir sürü dedikodu yaymaktan geri durmamışlardır. Ama, güneş balçıkla sıvanmıyor.
Onun izinden gidenlerde, Ahmet Yesevi’nin Alperenleri gibi gönül elçileri olmuş ve yad ellerde billur bir ırmak olup yad gönüllere akmıştır. Bir süreden beri yapıla gelen Türkçe olimpiyatlarının 21. Yüzyılın Türk çağı olacağının bir habercisi olarak görüyorum. Türk gençliği, artık ‘’Büyük Türkiye’’rüyasını görmeye başlamıştır.
BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE BEDİÜZZAMAN