Bin Yılların Yaşayan Tanıkları

Osmanlı Devleti, XIII. yüzyılın sonlarına doğru, Anadolu Selçuklu Devleti’nin iç ve dış sebepler neticesinde dağılmaya başlamasıyla birlikte, Bizans sınırlarında bir uç beyliği olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Kısa bir süre içerisinde, birbirlerinden bağımsız olarak varlıklarını sürdüren Anadolu beyliklerini idaresi altına alan Osmanlı Devleti, aynı zamanda Bizans ve Balkanlar’da giriştikleri fütuhat hareketleri ile hâkim bir güç konumuna gelmiştir. Şark-İslâm devlet geleneğinde toplumların devlet yapısına kavuşabilmelerinin ön şartı, “bey” adına hutbe okutmak ve “sikke kesmek” olmuştur. Osmanlı Beyliği, Söğüt’te bir cuma namazında Dursun Fakih ‘in okuttuğu hutbe ile “beylik “ten “devlet” olma sürecine geçişin ilk adımını atmış oldu. Devlet olma yönünde ikinci gerekli şart ise “sikke kesmek” tir. 

Osmanlılar ve diğer Türkmen beylikleri, İlhanlıların egemenliklerini kabul ettikleri sürece kendi adlarına sikke basmadılar. Bu dönemde beylikler, genel olarak, İlhanlı sikkelerini kullanmışlardır. Osmanlı devlet geleneğinde sikke kesmek ve bunun bir iktisat politikası haline gelmesi ise, Osman Bey’in ölümünden sonra gerçekleşmiştir. Orhan Bey’in kardeşi Alâeddin Bey’in tavsiyeleri ve Osmanlı hukukî muhitinde alınan kararlar doğrultusunda, devletin iktisadî ve ekonomik yapısı ile ilgili politikalar belirlenmiş oldu. 

Osmanlı İmparatorluğu’nun 623 yıllık muhteşem tarihine 36 sultan önderlik etmiştir. Devletin hükümranlığının en önemli sembolü olarak kabul edilen sikkelerin basım yeri darphaneler, devlet bürokrasisinin şekillenmesine paralel olarak değişik süreçler yaşamıştır. İstanbul’un fethine kadar geçen sürede kullanılan “akçe” adı verilen küçük gümüş sikkelerin, devletin fethedilen her politik veya ekonomik yönünden önemli bir şehrinde basılmakta olduğu görülmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda uygulanan para sistemini anlamak için, hem o dönemde dünyada geçerli para sistemini hem de İslamiyet’in temellerini dikkate almak zarureti vardır. Zira, uygulanan para sistemi, cari dünya ekonomik konjonktürünün gerekleri doğrultusunda yürütülmüş, ama devlet sisteminin özünü oluşturan İslami esaslar da büyük ölçüde gözetilmiştir. Osmanlı Devletinde uygulanan para sistemi ve politikasının temel özelliklerine baktığımızda, şu hususlar öne çıkmaktadır; Sikke bastırmanın, (hutbe okutmakla birlikte) egemenliğin vazgeçilmez bir gereği olmasıdır. 

Ülke içinde vergi ve diğer devlet gelirlerinin toplanması ve ödemelerin yapılmasında kendi parasını kullanmanın kıvancını yaşamak. Uluslararası ticari ödemelerin yapılmasında kendi para birimini kullanma isteği ve gereğidir.

Genellikle, paradan bir finansman aracı olarak yararlanılmıştır. Bunun başlıca dört uygulama şekli olmuştur; Devlet, harcamalarının finansmanında ihtiyaç duyduğunda, mevcut kıymetli madenlerden ya da eski sikkelerden yeni sikkeler kestirerek, para arzını artırırdı. Örneğin, Fatih döneminde bu maksatla 1451, 1460-61, 1470-71, 1475-76 ve 1481-82 yıllarında yeni akçe çıkarılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar (1520-66), tahta yeni çıkan padişah, eski sikkeleri yasaklayıp kendi adına bastırdığı sikkeleri tedavüle sürmüştür (tecdid-i sikke siyaseti).

Zaman zaman sikkelerin ayarlarında değişikliğe gidilmiş (tashih-i sikke siyaseti); altın ve gümüş sikkelerin bakır oranı artırılmış veya sikkelerin hacmi küçültülmüştür (tağşiş siyaseti). Her zaman olmasa da, sikkelerin hazineye giriş ve çıkış kurları farklılaştırılarak ek gelir elde edilmiştir. 

İmparatorlukta para kullanımı, zaman ve mekân içinde önemli farklılıklar göstermekle birlikte, sadece kentli nüfusla sınırlı kalmadığı görülmektedir. Özellikle, yükselme devrinde değerli madenlerin çoğalması, kentlerle kırsal kesimlerin iktisadî bağlarının güçlenmesi ile kırsal nüfusun önemli bir bölümü de sikke kullanmaya başlamışlardı. Kasaba ve kentler içinde zanaatkârlar, tüccarlar, köylüler ve göçerler de para ekonomisinin içine dâhil olmuşlardır. Balkanlar ve Anadolu’da köylülerin ürünlerini getirip kent ve kasaba sakinlerine sattıkları, düzenli olarak kurulan pazarlar ve panayırlar bulunmaktaydı. Bu pazarlar aynı zamanda göçerlerin köylü ve kentli nüfusla bir araya gelmesine imkân sağlamaktaydı. Para kullanımının yaygınlaşmasını mahkeme kayıtlarından, kanunnamelerden ve tahrir defterlerinden ayrıntılı olarak izlemek mümkündür.

Osmanlı tarihi boyunca yüzün üzerinde darphanede altın ve gümüş sikke darp edilmiştir. Bakır mangırlar ise daha çok yerel bir para birimi kabul edildiğinden, altın ve gümüş sikke basılmamış birçok şehirde sadece bakır mangır darp edilmiştir. Bu şehirlerle birlikte toplam sikke basılmış şehir adedi 125 civarındadır.

Sikkeler ilk olarak Eyyubiler döneminde üzerinde belirgin desenler, motifler, değişik yıldız tasarımları ile farklılıklar oluşturmaya başladı. Sikkeler üzerinde duaların yanında, Türkmen Beyliklerinden Danişmend, Artuk ve Zengiler’in kullandıkları çeşit çeşit insan motifli sikkeleri ve Selçukluların at üzerinde savacı desenleri, aslan ve güneş tasarımları sikkelerde görülmektedir. Osmanlı Devletinin kuruluşundan itibaren bir çok sosyal,hukuki konularda islami yaşam tarzı benimsenmiş, imparatorluğun başından sonuna kadar hiç değişmeden kullanılan 2 cümle; “azze nasrühu (Allah aziz yardımı ile galip kılsın) ve “ hallede mülkehu (mülkü devamlı olsun) dilekleri olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu güçlendikçe sikkelerin üzerinde yer alan sultan unvanları, övünç kaynağı olan ve gücü sembolize eden methiyeler yazılmıştır. Osmanlıların ilk dönemlerindeki altın sikkelerde kullanılan “ daribü’n-nadri sahibü’l-izzi ve’n-nasri fi’l-berri ve’l-bahri (altın kestiren,izzet sahibi ve Allah’ın yardımıyla karada ve denizde hakim olan)” yazılara dönüşmüştür. Sultanların tanıtımlarında her zaman kendi isimlerinin yanında babalarının isimlerine de yer vermişlerdir. “ Sultan Süleyman bin Sultan Mehmed” gibi yazıların yanı sıra sultanın kendi ismi ve babasının isminin özel bir kaligrafi içerisinde yer aldığı tuğralar, Osmanlı sikkelerinin en belirleyici özelliği haline gelmiştir. 

Osmanlıların ilk gümüş sikkelerini bastırdıkları 1326 yılından, II. Mehmet’in ilk kez tahta çıktığı 1444 yılına kadar akçenin gümüş içeriği oldukça istikrarlı bir seyir izlemiştir. Devletin tespit ettiği standartlara göre akçeler, temiz ya da halis ayar gümüşten darp ediliyordu. Para biriminin istikrarı, erken dönemde Osmanlı maliyesinin iyi durumda olduğunun bir kanıtıdır. Stratejik merkez olmasının yanı sıra iktisadî açıdan büyük önem taşımasından dolayı tarihi süreç içerisinde pek çok devletin mücadelesine sahne olan Gümüşhane, XV. yüzyılda Osmanlı idaresi altına girmiştir. 

Fatih Sultan Mehmet zamanında, 1479 yılında Osmanlı hâkimiyeti altında ki Gümüşhane ile ilgili ilk kayıtlar, Osmanlı idaresine girdikten yaklaşık yedi yıl sonra 1486’da tutulmuştu. Yeni ele geçirilen yerlerin idarî yapısı kadar gelir kaynaklarını belirlemek gayesiyle yapılan 1486 tarihli Mufassal Timar defterinde Gümüşhane; karye-yi Palu Canca imlasıyla kaydedilmişti. 1515 ile 1583 yıllarına ait kayıtlarda ise karye-i Eski Canca ve karye-yinefs-i Canca-yi Ma’den isminde iki ayrı yerleşim birimi olarak yazılmıştı. Osmanlılar, Gümüşhane için Canca ismini kullanmışlardı.

Osmanlı idaresi Gümüşhane üzerinde titizlikle durmuş ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden yapılandırılmıştı. Nitekim bu oluşum içerisinde hem bölgenin hem de ülkenin ekonomisine ciddi katkısı olan Gümüşhane, XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin “en mücessem ve muazzam mukataalarından” birisi olarak tanımlanmıştı. 

Yetmiş kadar maden ocağının bulunduğu Gümüşhane, Anadolu’daki tek gümüş madeni konumuna sahipti. Ayrıca ihtiyaç duyulan gümüş, bakır sikkelerin karşılandığı merkezlerdendi. İktisadi ehemmiyeti yanında özellikle seferler sırasında mevcut ihtiyaçların karşılanması için seferber edilen Gümüşhane mukataasının (kiraya verilen arazi) XVII. yüzyılda madenlerinin nitelikleri, madencilerin statüleri, mukataanın işletilmesi ve devletin sosyal ekonomik politikası gereği daha verimli işletilmesi amaçlanmıştı. Altın, gümüş ve bakır gibi madenlerin çıkarıldığı Gümüşhane, Osmanlıların özen gösterdiği yerlerdendi. Hazinenin gelir kalemi olarak teşekkül ettirilen Canca maden mukataasının yıllık geliri 1515 ve 1520 yıllarında20.000 akçe iken 1572’de 120.000 akçeye ulaşmıştı.

Osmanlılar için cazip bir gelir kaynağı teşkil eden Canca mukataası kimi zaman emanet, kimi zaman da iltizam, olarak işletilmişti. Osmanlı idaresi madenlerdeki üretimin azalmaması için elinden gelen bütün gayreti ortaya koymuştur. Bu bağlamda madenlerin yakınlarından kervan ve yolcu kafilelerinin geçmesine müsaade edilmemiş ve eşkıya yaklaştırılmamıştı. Özellikle Şark seferlerine çıkan serdarlara, Gümüşhane’ye uğramamaları emredilmişti. Ne kadar dikkat edilse de madenci taifesi birtakım sorunlar yaşamıştır. Başta eminler ve mültezimler olmak üzere zaman zaman resmi görevlilerle de ciddi problemler meydana gelmişti. 

1616 yılında Şark seferlerinden kaynaklanan otorite boşluğundan istifade eden beylerbeyi subaşısı ve voyvodaları, Canca madeninde hizmet edenlerden gayr-i meşru birtakım vergi tahsilinde bulunmuşlarsa da hükümet hemen olaya müdahale etmişti. Darphaneyi sevk ve idare eden kişilere darphane emini denir. İşte bu görevli, en fazla bir yıl görev yapabiliyordu.  

Ayrıca her basılan parayı, miktarını, ayarını kontrol etmek için de üzerine bir işaret konurdu. Bu ya o kaligrafiyi yapan ustanın ya da darphane eminin baş harflerinden oluşan bir işarettir. Özellikle altın ve gümüş paralarda çok ciddi bir denetim söz konusu idi. Hatta para kalıplarının bir kısmı İstanbul’da yapılıp gönderilir. Her kalıp belli miktarda basılır ve belli ömrü vardır, günümüze tek bir kalıp bile ulaşamamıştır. 

İmparatorluğun son dönemi ise, ulusal ve uluslararası düzeylerde para sistemine olan güveni büyük ölçüde yok etmiş ve dış borçlanma giderek tek finansman kaynağı olarak görülmeye başlanmıştır. Osmanlı devleti, kıymetli maden mevzuatını geliştirmede, maden ocaklarının işletilmesinde ve güvenliğinin sağlanmasında yetersiz kalmıştır. Bu durum İmparatorluğun emperyalist devletlerin pençesine düşüş sürecini daha da hızlandırmıştır.

Kaynakça;
S.Özcan San,Gümüşhane Halk Kültürü
İslam Ansiklopedisi
A.Damalı,Osmanlı Sikkeleri Tarihi

YORUM EKLE