İçten içe sır olmuş, sır içinde merhamet,
Hiçten hiçe var olmuş, bir içinde merhamet.
İsmail HAYAL
Sene 1950... Kore’de havanın eksi 35 dereceyi bulduğu, kış mevsiminin belki de en soğuk günü... Yere oturmuş dört-beş yaşlarında bir kız çocuğu, feryat edercesine ağlıyor. Yanında, yakınında kimseler yok. Üstü başı perişan, her yeri buz kesmiş. Astsubay Süleyman Dilbirliği, Birleşmiş Milletler ordusunun komutası altında, Kore Savaşı’na katılmış Türk tugayındaydı. Yanında iki askerle yürürken gördüğü bu çocuğu, hiç düşünmeden kucaklayıp birliğine götürdü.
16 Ekim 1950’de Kore topraklarına ayak bastığında, bir ömür sürecek bir kalp ağrısı yaşayacağını bilmiyordu. Bulduğu kız çocuğu, yanından ayrılmıyordu. Birliğine getirdiğinde, ilk iş, onu güzelce yıkamıştı, saçları bit doluydu, kısacık kesmişti. Güzel bir yatak hazırlamış, onu sıcak tutacak kıyafetler, ayakkabılar satın almış; bir güzel giydirmişti. Annesi-babası öldürülmüş bu çocuğun adı, Kim Eunja’ydı. Adını telaffuz etmek sadece ona değil, tüm askerlere zor geldi. Yusyuvarlak, ay gibi bir yüzü vardı ya, adını Ayla koydu.
Kısa sürede Ayla askerlere, askerler Ayla’ya alıştı. Birlikte oyunlar oynuyor, onları güldürmeye bile çalışıyordu. Türkçe de öğrendi. Üstelik artık Dilbirliği’ni babası biliyordu. Peki, neden diğerlerini değil de onu?
Süleyman Astsubay, bu soruya önce “Bilmem” yanıtını verdi, ancak birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra “Biz birbirimizi çok sevdik” diye.
Ve gözyaşları içersinde izleyeceğiniz gerçek hikâye (film) devam ediyordu.
Küçük bir film, bir küçük dörtlük, bir yaşanmış hikâye veyahut bir küçücük güzel söz insanın hayatına etki eder ya ‘Ayla’ filmini izledikten sonra öylesi bir etki ile ve gözyaşları içinde kaleme alıyorum bu yazıyı.
Bugün televizyonlar aile yapımızı öylesine esir almış ki inanın bazı dizileri ve filmleri izlerken midemiz altüst oluyor. Yıllardır bize yabancı kültürleri empoze edenlerin karşısında kendi özümüzü, öz değerlerimizi, merhametimizi, insanlığımızı, kahramanlığımızı ve aklınıza gelebilecek olan her bir değerimizi kısacası gerçek olan bizi bize anlatanlara şükranlarımı sunuyorum öncelikle.
Rabbim bu imkânları bizlere sağlayanları her iki cihanda aziz eylesin inşallah. Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ı şehvet sembolü olarak tanıtanlara, kızıl sultan yaftasını Abdulhamit’e vuranlara, Vahdettin’i vatan haini olarak tarihe sokanlara inat güzel insanlar tarihimizi ve tarihi değerlerimizi bize en doğru şekilde vermeye devam ediyorlar.
Yapılan her film, her şarkı, her eser en uzak mesafeleri yakın ettiği, dostlukları yeniden inşa ettiği bir dönemde Sevda Kuşun Kanadında, Yunus Emre, Filinta, Abdulhamid, Kutulamere, Diriliş Ertuğrul, Ertuğrul Fırkateyni ve nihayetinde Ayla filmlerini önemsiyoruz.
Ayla filmini Gümüşhane’de hemen herkese izletmemiz gerekiyor. İlk, orta, lise ve üniversite öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve herkese bu filmi Sema Doğan Parkı’nda veya İl Kültür Müdürlüğü ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü organizesinde CD yapılarak okullarımızda, Kültür Müdürlüğü Salonunda izlettirmemiz gerekmektedir.
Dün ülkemizi ecnebi memleketlerine kötüleyen, ülkemizi bir küçücük ödül ve menfaat karşısında satan sözüm ona sanatçı ve aydın müsveddelerinin aksine Japonya ile köprüler kuran Barış Manço’yu ve Güney Kore ile hemhal olmamızı sağlayan Şenol Güneş’i bu millet bağrına basmıştır. Bu ülkenin ekmeğini yiyip, şan ve şöhretini bu aziz millete borçlu olanların ihanetleri ise asla bu ülkede itibar bulmamıştır, bulamayacaktır.
İnsanlığın tek sihirli sembolü sevgi ve sevgiye dayalı merhamettir. Astsubay Süleyman Dilbirliği’ni ve değerli eşlerini rahmetle anıyoruz. Mekânları Cennet olsun.
İsmail Hocam,
Mürekkebinize gözyaşınızı katıp yazabildiğiniz o güzelim yüreğinize sağlık.
Teşekkür ediyorum Ünsal Bey. AYLA filmi uzakları yakın eden yürek dolusu bir çalışma, gerçek bir hayat hikayesi. Bu tür değerlerimiz bizi birbirimize daha da yaklaştıracaktır.