Gümüşhane dağların avucundaki şehir, hüzünler kenti, altın yürekli insanların şehri, vadi arasında açan bir çiçek, tarihi ipek yolun kavşağındaki şehir, Kuşakkaya eteklerinde yokluğun hüzün emzirdiği dar coğrafya, yine tarihin altın ve gümüş madenlerinin hayat bulduğu serhat şehir.
Eski yerleşim yeri Süleymaniye’den yeni yerleşim yerine göçen ve çalışkan insanlarının devletine ve milletine gönülden bağlı, mütevazı gönüllerin hayatını idame ettirdiği, kıt kanaat geçindiği halde her zaman haline şükreden, devletine, milletine, bayrağına ve mukaddesatına sımsıkı bağlı bir şehir Gümüşhane.
Cumhuriyetten bu yana değerli valiler, belediye başkanları gördü. İz bırakan tek Belediye Başkanı Sabahattin Aytaç ile kaldığı kısa görev süresince Hasan Basri Güzeloğlu bu şehirde ve bu şehrin hemşerilerinin gönüllerinde silinmez izler bıraktı.
Gümüşhane’de görev yaptığım zaman zarfında Hasan Basri Güzeloğlu’nun disiplini ve ufkunu, Veysel Dalmaz’ın mütevazılığı ve saygınlığını, Enver Salihoğlu’nun bitmek bilmeyen enerjisini, samimiyetini ve alçakgönüllülüğünü, Dr Yusuf Mayda’nın ihlasını ve karakterini ve nihayetinde son valimiz Yücel Yavuz’un disiplini, geniş ufku ve şehrin bilhassa turizm alanında misyon ve vizyonunu değiştirecek, şehre yepyeni ufuk kapılarını aralayacak projelerin mimarı olarak asla unut(a)mayacağımı ifade etmek istiyorum.
Ama maalesef bu şehir küçücük ve inanın bu ülkede yaşayan birçok vatandaşımızın dahi yerini haritada gösteremeyeceği, hatta hangi bölgede olduğunu dahi bilemediği bir garip ve mahrum belde-i şahane.
Evet, bu şehre yazık oluyor. Neden mi? Okuyun o zaman;
İlki bu şehre çığır açacak projelerin başlatılması, yepyeni adımların sesinin duyulması, tarım, sağlık, eğitim, sanayi, ticaret, kültür-turizm ve diğer birçok alanında uzun vadeli atılımların hayata geçirilmesi için bu şehre atanan valilerin en az beş yıl bu şehirde görev yapmaları elzem derecede ihtiyaçtır.
Gelen valileri, il müdürlerini ve diğer bürokratlarımızı tam tanımaya başladık, hah işte bu isimle bu şehri uçurabiliriz, eğitimde ilk beşi yakalayabiliriz, tarımda zirve yapabiliriz, pestil kömeyi ve diğer marka ürünlerimizi dünyada bir numaraya çıkarabiliriz, sağlıkta en mükemmele ulaşabiliriz, ticari hayatta bu şehre yetebiliriz, sanayi tesisleri ve diğer alanlarda dışa bağımlılıktan kurtulabiliriz, spor alanında istenilen başarıları hedefleyebiliriz demeye olan cesaretimizi hemencecik elimizden alıveriyorlar.
Hâlbuki yeni yeni ayaklarımız üstünde durmaya başlamıştık, artık rahatlıkla bu şehrin hayallerini kurabilecektik, ama o tatlı masal sona erdi. Taptuk Emre’nin dediği misal;
“Gelene hoş geldin, gidene güle güle demek” bizim kaderimiz.
Ey Gümüşhane ve ey Gümüşhane’nin sahibiyiz diyenler. Bu şehri ne olur küçük görmeyin. Bu şehri Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi Hazretlerinin doğduğu bir mübarek beldedir. Bu şehre yazık etmeyin, bu şehrin üstünden geçinmeyin, bu şehre sahip çıkın. Bu şehrin yetiştirdiği siyasiler, bürokratlar, işadamları ve her kimseniz bu şehirden elinizi çekmeyin. Atalarınızın kemiklerini sızlatmayın. Bu şehre sahip çıkın.
Ve son sözüm Trabzon’a, Trabzonlulara. Gümüşhane’ye küçük diyorsunuz ama tarihi bilmiyorsunuz. Osmanlının darphanesidir Gümüşhane. Bizim en küçük ilçemiz Kürtün’ün Kaymakamı Rahmetli Recep Kızılcık, Kelkit’e ufuklar açan Kaymakam Nuri Okutan Trabzon’da nasıl valilik yaptığını gördünüz. Onun için küçücük Gümüşhane’den gelen vali diyerek bilgi kirliliği yapmayın. Sayın valimiz Trabzon’a çağ atlatacak bilgi birikimi, disiplini, kariyeri ve devlet tecrübesine sahiptir. Ayrıca ömrünün büyük yekûnu Trabzon’da geçen biri olarak sizin deyiminizle Trabzor değil, zor ve karmaşık olan sizlersiniz.
BU ŞEHRE YAZIK OLUYOR