Bu yazıyı iki hafta önce yazmayı planlıyordum. Yazayım yazmayayım arasında gidip gelirken yazmaya karar verdim. Yazıyı yazmak ancak bu hafta nasip oldu.
8 Mart günü yaşanan olaylara hepimiz şahit olduk. Televizyondan, radyodan, internetten, sosyal medyadan bir şekilde, böyle talihsiz bir olayı öğrendik. Dünyada ancak bizde olacak cinsten bir talihsizlik. Vatandaşlarımızın büyük ekseriyeti Müslüman olan bir ülkede böyle bir olayın olması hangi aklın ürünü bilinmez. Müslüman bir ülkede yaşayacaksınız o milletin kutsalı olan ezana tahammül etmeyecek hatta ıslıklarla, tamtamlarla ezan sesini bastırmaya, susturmaya çalışacaksınız. Bunu bir de dünya kadınlar gününde yapacaksınız. Toplumsal bir tepkinin olmayacağını düşündüler zannedersem. Millet ciddi şekilde tepkisini ortaya koydu. Tepki gelince özür dilemek yerine yaptıkları rezilliği izah etme, örtbas etme yoluna gittiler. Rezilliğin dip yaptığı o eylemde bazı partililerde vardı. Onlardan ve bağlı oldukları partilerden de bir ses çıkmadı. Çıkmaz tabi ki onlar da aynı görüşte ve duruştalar. Bu marjinal, ayrıştırıcı, toplumun sinir uçlarıyla oynayan gurupların bu ülke insanı ve değerleriyle anlamsız bir sorunları var. Var var ama bunu topluma bir türlü izah edemiyorlar. Etseler biliyorlar ki bu millet onları yalnızlaştıracak. Onlardan uzaklaşacak. Bu ve benzeri guruplar zaman zaman ortaya çıkar öz-gür-lük is-te-riz babından sloganlar atarak özgürlük isterler. Yeterince özgürlüğün olduğu bu ülkede neyin özgürlüğünü isterler bilemem.
Bunların özgürlükten anlayışı ile bizim anladığımız özgürlük anlayışının aynı olmadığı gün gibi ortada. Bunlar özgürleşmek istiyoruz diyerek, aslında esaret zincirleri ile zincirlemek istiyorlar kendilerini. İnsan olmanın gereğidir toplumsal kurallar, etik ve ahlaki değerler. Bu kurallar ve değerler toplumlara göre değişiklik gösterebilir ama değişik olsa da kurallar vardır. Bu kurallara o ülkede, eyalette, şehirde, kasabada yaşayan insanlar uymak zorundadır. Bakınız zorundadır diyoruz. Burada keyfiyet yoktur. Bu kurallar ihlal edilirse ne olur? Kanunlara uyulmazsa, insanların inançlarına karşı saldırı olursa kanunların verdiği bir cezai müeyyidesi olacaktır elbette. Cezası ne ise o şekilde cezalandırılırsınız. Para cezası ise para, hapis cezası ise hapis. Ben ceza ödemem, ben hapse giremem diyemezsiniz. Derseniz de bir şey değişmez. O cezayı bir şekilse ödersiniz. Bu durum gösteriyor ki sınırsız bir özgürlük insanın olduğu yerde olamaz. Özgürlük de olsa bir sınırı olacak. Diğer insanların özgürlük alanına hiçbir şekilde müdahale edilmeyecek. Ben istediğim gibi yaşarım istediğim her şeyi istediğim yerde ve zamanda yaparım diyemezsiniz.
Bu özgürlük lafını ağızlarına pelesenk yapanlar hiçbir etik kural tanımayız diyerek aslında Yaradana ve onun koyduğu kurallara karşı bir başkaldırı ya da isyan içindedirler. Yaradan her şeyi bir nizam intizam düzen üzerine kurmuş. O düzenin korunmasını ve kuralların uygulamasını da insandan istemiştir. İnsan da o ilahi kurallara uyarken belli sınırlar içinde hareket edecek ve ona yüklenen görev doğrultusunda tertemiz bir hayat sürecek. Yaşadığı topluma her zaman pozitif bir enerji verecek. Yaşarken sadece kendi için değil diğer insanların varlığını düşünerek hayatına bir nizam ve intizam verecek. Kimseyi kırmadan incitmeden, kimseyi hor görmeden hâsılı yaratılanları yaratandan ötürü sevecek. Böylece yaşantısına devam edecek.
Bu ezana karşı olan hazımsızlara, saygısızlara, gerçek anlamı ile yobazlara söylenecek sözü yaradan Kur’an’da net bir şekilde ifade ediyor. Maide Suresi 58. Ayetinde, Allahü Teala adeta bugün yaşanan durumu çok veciz bir şekilde anlatıyor.
Onlar (inkârcılar ve münafıklar), siz birbirinizi namaza çağırdığınızda (ezan okunduğunda) onu alay ve oyun (konusu) edinirler. Bu, gerçekten onların akıl erdirmeyen bir topluluk olmaları yüzündendir.