BUGÜN DEĞİLSE NE ZAMAN?

Atlantik ötesinden gelip Güney sınırımıza çöreklenen, Vampir gibi Ortadoğu’nun kanını emen,  sözde doğal müttefikimiz ve stratejik ortağımız (!) Amerika üzerine düşüncelerimizi bu haftaki yazımızda sizlerle paylaşmak istiyorum.

Fakir ve mazlum toplumların kanı ve gözyaşı onların yaşam kaynağıdır; doğaları gereği kolay kolay vazgeçemezler.


İnsan hakları, adalet, demokrasi, eşitlik, hukuk gibi kutsal kavramlar ise onlar için birer maskedir.


Bu maskelerini sıyırıverin...


Göreceksiniz; o timsah gülüşlerinin altından kanlı vampir suratları çıkıverir karşınıza.

Iraklı Fatma’nın, Nur’un göz pınarlarınızı yeşertecek cezaevinden yaşadığı ve yazdığı mektupları, milyonlarca masumun kanı ve ahı üzerlerindedir.

Neyse konumuz bu değil…

Geriye doğru gidip Türk-Amerikan ilişkileri tarihçesine bakıldığında gördüklerimiz aslında bugünün ipuçlarını veriyor.

Yaptığımız araştırmada gördük ki tarihin hiçbir döneminde Amerika bizim için hayırlı bir rüya görmedi.

Birkaç misal vermek gerekirse…

İkinci dünya savaşı sonrası 1950 yılında alınan Marshall Yardımları sonucu, zeytin ve zeytinyağı üretici bir ülke iken bize yutturulan mısır özü yağı ile başladı ticaretimiz…

Ama ne ticaret!

Atatürk, 4000 zeytin ağacının gençleştirilerek örnek bir zeytinlik durumuna getirilmesi için talimat vermiştir.

 

Ve bunun üzerine,

Bursa’daki çiftliklerde hızlı bir budama, gübreleme, bakım ve sulama çalışması yapılarak zeytinlikler verimli duruma getirilmiştir.

Atatürk’ün emirleriyle İtalya’dan Petrini adında bir teknik eleman getirttirilerek Bursa ilçelerindeki zeytinci köylerde kurslar açılmış ve zeytin çiftçisi bilinçlendirilmiştir.

Ancak, daha sonra öyle bir döneme gelindi ki tüm zeytin ağaçları sökülerek yok edildi. Plan dâhilinde yapıldı bunlar.

Bu durum türkülere bile konu oldu;

“Zeytinyağlı yiyemem aman. Basma da fistan giyemem aman…” türküsüyle düğünlerde göbek atarak oyunlar oynamaya başladık. Böyle de bir ironi var hayatımızda. Güleriz ağlanacak halimize!

Sonrasında Amerika’dan getirilen süt tozlarının ilkokul çağındaki çocuklara içirilmesi mecburi hale getirildi. Diyeceksiniz ki bunda ne var?

Birkaç yıl sonra Anadolu’da ilk defa çocuk felci hastalığı görülmeye başladı.

İlginç olan, bu hastalığın aşısı sadece Amerika’da olduğundan sipariş verilerek aşılara milyon dolarlar ödendi. Ne acı bir durum değil mi?

Bitmedi…

Ülkemiz buğday tohumunda bir numara iken, yine Marshall yardımı çerçevesinde Amerika’dan genetiği değiştirilen buğday tohumu ithal edilerek Türk çiftçisi dışa bağımlı hale getirildi.

Zaman içinde bereketli Anadolu topraklarına genetiği değiştirilmiş ürünler ekilerek tarım kesimi mağdur edildi.

İlk başta iyi niyetle görülen bu çalışmaların sinsi bir plan dâhilinde yapıldığı ortaya çıktı. Ama iş işten geçmişti.

Yazmakla bitmez bu zalimlerin sinsi planları ve günah galerileri…

PKK ve PYD’ye tırlar dolusu silah yardımları hala devam ediyor. Güya dostuz ve müttefikiz ya!

Ya Irak’ta milyonlarca Müslüman kadının namusunun kirletilmesi, Ebu Gureyb Cezaevindeki işkenceler… Hatırladıkça yüreğimiz kanıyor.

1974 yılında her türlü ambargoyu göze alarak Kıbrıs Barış Harekâtını yaptık.

Sonucunda 5 Şubat 1975 tarihinde başlayan ve üç yıl süren silah ambargosu.

25 Temmuz 1975 tarihinde 21 Amerikan üssünü kapatarak 5 bin askerini sınır dışı ettiğimiz ve tam bağımsızlık anlayışı ile karşılık verdiğimizi hatırlatmak isterim.

Hemen hemen her 10 yılda bir yapılan askeri darbelerin perde arkasında hep bu hainler ve zalimler var.

Şimdi de, S-400 Hava Savunma Sistemini Rusya’dan aldığımızdan dolayı ambargo uygulayacağını ilan etti.

Peki, Güney Kıbrıs ile Yunanistan’da S-300‘ler faal. Onlara ses yok. Türkiye olunca büyük sorun… İkiyüzlüler!

Bu savunma sistemi ihtiyaçtı ülkemiz için… Eğer alınmasaydı Türkiye hava saldırılarına karşı eli kolu bağlı ve çaresizdi.

Bir başka ifadeyle, hava savunma sistemi ülkemizin çatısıdır.

Çatısı olmayan bir evin halini düşünebiliyor musunuz?

Patriot istedik, ancak efendiler kongreden karar çıkmadı diye vermediler.

Rusya’dan alınca kıyameti kopardılar. Ücretini ödediğimiz halde ortağı olduğumuz F-35 savaş uçaklarını vermeyeceklerini açıkladılar.

Bu nasıl dostluk, bu nasıl müttefiklik! Yazılarımızı takip eden okuyucular bilirler hiçbir zaman ABD hakkında yapılan güzellemelere taraf olmadık/olmayız da.

Çünkü tam bağımsızlık aşısı ile aşılı olduğumuzdan gerçek yüzlerini ve niyetlerini iyi biliyoruz.

Ayrıca ülkemizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten bizlere antiemperyalist duruş mirastır.

Bu duruşla bakıldığında Türkiye’nin sınırlarında şeytani planlar yapıldığı çok açıktır.

Hakkımızın, hukukumuzun ve egemenliğimizin çiğnenmesine dolayısıyla yaptırımlarla terbiye edilen bir ülke görüntüsüne asla razı olmayız.

Sayın Cumhurbaşkanımızın bu anlamda açıklamaları dik duracağımızı gösteriyor.

Ancak yapılan bunca ihaneti sadece kınamakla geçiştirilemeyecek düzeyde ambargo ilişkilerde bardağı taşıran son damladır.

O halde neler yapılmalıdır? Diye haklı bir soru aklınıza gelebilir.

-Büyükelçilerinin geri gönderilmesi bir seçenek olabilir.

-İncirlik üstü kapatılmalıdır.

-Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlığı bırakılmalıdır.

-Doların iç piyasada dolaşımı ile ilgili kısıtlama getirilmelidir.

Benim ilk başta aklıma gelen seçenekler bunlar.

 

Pandemi sürecinde uçak dolusu tıbbi malzemelerin, Amerika’ya gönderildiği hatırlandığında biraz da olsa vefa gerekir diye düşünüyor insan.

Ama bu mümkün değil. Çünkü kanlarında, genlerinde dostluk yok bunların.

Amerika’nın kalleşliğini yıllardır dinleriz, okuruz. İstiklal Harbi’nin yaşandığı günlerden bu yana yamuk yapan riyakâr, sinsi düşman Amerika’nın defterinin dürüldüğünü herkes gibi ben de görmek istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 2.Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, “Büyük devletlerle ilişki ayı ile yatağa girmek gibidir. Dikkatli olmaz, ulusal onurunuzu, bağımsızlığınızı korumazsanız ezilirsiniz!” Demişti.

O sebeple son yıllarda görülen 4 Temmuz 2003 Süleymaniye’de çuval hadisesi, 6 Haziran 2009 Pentagon Mektubu,15 Temmuz 2016 FETÖ Kalkışması, Suriye’de PKK devleti kurma çabaları ve en son olarak 14 Aralık 2020 CAATSA ambargosu… Amerikan’ın hasımlarıyla (Düşmanlarıyla) yaptırımlar yoluyla mücadele yasası…

Bugün tam bağımsızlık ilkesiyle cevap geciktirilmeden verilmelidir.

Bugün değilse ne zaman?” Vereceğiz diye sormadan edemiyoruz.

                                                                                               

Yok, eğer yeni başkan “Joe Biden iktidara gelsin o zaman görüşürüz” deniliyorsa hata ediliyor. Kim gelirse gelsin Amerika’nın huyu suyu değişmez.

YORUM EKLE