BUGÜNÜN ÇOCUKLARI, OKUL VE TEKNOLOJİ

Okulun hayatımıza bıraktığı acı ya da tatlı izler uzun yıllar silinmez. Özellikle ilkokul sıraları kolay kolay unutulmaz. Babalar bir askerlik anılarını bir de okul anılarını çocuklarına anlata anlata bitiremez. Yıllar sonra çocukluğunun geçtiği muhite yolları düştüğünde, okullarının önünden geçip anılarını tazelerler. Çocuklarına gösterip, işte bu benim okulum, derler. Anneler de öyle…

Her ne kadar yoksulluğu, burukluğu, öğretmen dayaklarını, arkadaş çekişmelerini hatırlatıyor olsa da, orta kuşağın tipik özelliği okullarını benimsemiş olmalarıdır. Kırk-elli yaşlarına gelmiş insanların mezun olduktan sonra belki de bir daha hiç uğramadıkları okullarını gördüklerinde ‘benim okulum’ diyerek çocuksu bir tavra bürünüvermeleri aslında derin bir manayı açığa çıkarır: Benim okulum demek, benliğimizi bulduğumuz, kişiliğimizi kazandığımız yer demektir. Bu son derece önemlidir.

Bugün yeni nesil, çok başarılı olsalar bile okula karşı genel bir bıkkınlık ve isteksizlik içerisinde bulunuyor. Tüm kolaylıklara, az ödevlere, bilgisayarlı öğretime rağmen okulu sevmeyenlerin sayısı oldukça fazla. Anne-babalar olarak bu durumu yorumlamakta hep sıkıntıya düşeriz. Çünkü bugünün çocukları önceki kuşakların hayal edemeyeceği imkanlara sahip.

Ortaöğretim çağındaki oğlum artık o kadar kolay araştırma yapıyor ve -güya- o kadar harika ödevler hazırlıyor ki şaşırmamak elde değil! Okul dönemlerinde zamanında eve gelmedikçe veya evin içinde kaygısızca avare avare dolandıkça onların yerine bizler telaşa düşüp, sorumlu bir ebeveyn edasıyla “Oğlum senin dersin yok mu?” diye onları paylıyoruz. Onlar bize rahat bir tavırla: “Sen merak etme anne-baba ben hallederim!” diyor. Sonra neredeyse bir çay içimlik zaman kadar ortalıktan kayboluyorlar, az sonra kucağında bir tomar kağıtla çıkıp geliyor ve göğsünü gererek, “İşte ödevlerim hazır!” diye haykırıyorlar. Baka kalıyoruz. Evlerimizde yıllarca çocuklarımıza en değerli yatırımı yaptığımız düşüncesiyle kucak dolusu para sayarak aldığımız envayi çeşit kitap ve kitaplıkla uğraşmaktan, taşımasından tutun temizliğine gına geliyor. Bazen insan hepsini evden tahliye edesi geliyor. Sonra, “yeter ki çocuklar rahat etsin, varsın bizim paralar boşa gitmiş olsun” diyerek kendimizi avutuyoruz.
Artık evde bilgisayar olmaması da durumu değiştirmiyor. Çocuk gidiyor, en yakın bir internet kafede ödeviyle ilgili konu başlığını tıklayıveriyor, birkaç dakika içerisinde seviyesinin çok üstünde bilgiyi en fazla 50 kuruşa satın almış oluyor. İşte bu noktadan sonra kazın ayağı değişiyor. Bizi de, öğretmenleri de, çocukları da yanılgıya düşüren yanlışlar zinciri başlıyor.

Mevcut eğitim sistemi yıllardır ezberci olması ve gerçek hayattan kopuk bilgiler içeriyor diye ağır şekilde eleştiriliyordu. Yeni durumda ise çocuklar kendi seviyelerini bilemediği ve sınırlayamadığı için eskiye nazaran çok daha kapsamlı, ağır ve gereksiz şişirilmiş bir hacimle baş etmek durumuyla karşı karşıya bulunuyor. Çocuklar genellikle bilgisayardan indirdikleri bilgileri okuyamadan okula ‘yapılmış ödev’ olarak götürüyorlar. Hatta öğretmenlerinden aferin bile alıyorlar. Zaten çocuktan bilgisayardan indirdiği bu uzun ve genellikle dili son derece kusurlu metinleri okumasını, anlamasını ve anlatmasını istemek, tabiri caizse ahmaklık olur. Oysa el yazısı ile çocuğun yaşına uygun kaynaklardan hazırlanmış iki-üç sayfalık bir ödev, sayfalar dolusu bilgisayar çıktısına nazaran daha öğreticidir.

Yakın zamanda eliyle yazı yazmaya üşenen, hatta unutan bir nesille karşılaşacağız. Henüz ilkokula başlamamış üç-beş yaş civarındaki çocuklar, şayet ellerinin altında bilgisayar var ise, oyun ile karışık okumayı ve tuşlar ile yazmayı öğreniveriyorlar. Sonra okula başladığında elle yazmaya çabalamak onlara zor ve gereksiz gelecek. Bu olgu hem öğretmenleri sıkıntıya düşürür, hem de öğrencilerin şevklerini kırabilir. Zamane çocuklarına bir işi kolayca yapıvermek var iken, el ile zorlanarak yapmanın mantıklı bir açıklamasını yapmak zorundasınız. Çünkü kreş ve yuvalarda neredeyse tuvalet eğitimi kazandırılmadan önce bilgisayar öğretiliyor, ana dillerini öğrenmeden önce yabancı dil öğretilerek müsamerelerde İngilizce piyes oynattırılıyor!

Ne yazık ki bilgisayarlı eğitim konusu düşünüldüğü gibi gerçekleşmemektedir. Aileler, çocuklarının çarkına kapıldıkları CD sektörü karşısında eli kolu bağlı kalmaktadır. Vahşet, kültür emperyalizmi ve cinselliğin iç içe yerleştirildiği sınırsız sayıda CD çok kolay ulaşılabilir olarak çocukları örümcek ağı gibi sarmalamış durumda. O zeki çocuklarımız hallerinden memnun. Zira sinekler kadar bile çaba sarf etmeden ne isterlerse ulaşma imkanına sahipler.

Diğer taraftan bilgisayar oyunlarının yaptığı bağımlılık, kahvehane oyunlarının yanında hiç kalır. Çocuklar bizi yanıltıyor, hoşça vakit geçirme işi çığırından çıkıp okuldan kaçma sebebine dönüşüyor. Bir şeyin bağımlılık yapması için illâ yenilir-içilir olması mı gerekir? Hiç internet kafelere baktınız mı?

Bu oyunlar zamanı tüketmenin ötesinde, ne yazık ki çocuklarımızın karakterini, kültürünü, temel değerlerini, duygularını, inançlarını da derinden etkiliyor. Ve kumardan çok daha etkili, zararlı ve denetlemesi çok güç.
YORUM EKLE