“Büyük Taarruz” Türk kurtuluş savaşı sırasında Türk ORDU’sunun Yunan kuvvetlerine karşı başlattığı saldırının genel adıdır. 21 Ağustos 1922 de saldırı emri verilmiş, 26 Ağustos 1922 de saldırı başlamış, 9 Eylül 1922 ‘de Türk ordusu İzmir’e girmiş 18 Eylülde yunan ordusu kalıntılarının Anadolu’yu terk etmesiyle saldırı sona ermiştir. Yusuf Ziya Ortaç’ın “Akdeniz’e” adlı şiirinin dibacesinde belirttiği gibi “26 Ağustos gece sabaha karşı / topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı” dizelerinde anlamını bulan büyük taarruz bilindiği üzere tarih sayfalarına başkomutanlık meydan savaşı olarak geçmiş 30 Ağustos Zafer Bayramı olarak da tescili gerçekleştirilmiştir.
Taarruz öncesi taarruzun icrası ve sonucu irdelendiğinde iddialı bir kompozisyon ancak böyle yazılır sonucuna götürüyor insanı. Olağan üstü askeri bir dehanın ortaya koyduğu bu gerçek, dünya harp tarihinde bir taktik ders olarak askeri akademisyenlere okutulması işte bu sebeptendir. Mustafa Kemal’in neden Mustafa Kemal Atatürk olduğunun sebebi de bu gerçeklerde gizlidir.
Kendinden kat kat üstün düşman ordularına mezar olan bu savaş için, yunan tarihçi İsaiah Friedma “Küçük Yunan Asya Ordusu’nun son günlerini şu sözleri ile tasvir etmiştir. “Yunan ordusunu bekleyen bozgun, ARMAGEDDON savaşı boyutlarında idi. Dört gün içinde (26 -30 Ağustos) bütün yunan küçük Asya ordusu ya yok edildi ya da denize döküldü”.
“Cephe derinliği 1000 km olan bir savaşı dünyada kazanmış bir ordu olmamıştır”. “2 yıla kalmaz kuracağımız düzenli ordu ile savaşı mutlaka kazanacağız” diye yola çıkan Mustafa Kemal Paşa başkomutanlık meydan muharebesini sevk ve idare ettiği Zafer Tepede 30 Ağustos 1924 tarihinde büyük zaferinin önemini şu şekilde ifade etmiştir. “hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin genç Türkiye Cumhuriyetinin temelleri burada atıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları bu semada uçuşan şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır. Kuşku götürmeyecek kadar açık ve net olan bu değerlendirme ışığında bu gün Büyük Türkiye söylemiyle övünüyorsak bu övgüyü büyük Atatürk’e borçlu olduğumuzu asla unutmamalıyız.
Evet, büyük taarruz kazanılmamış olsaydı tüm milli ve dini bayramların yerlerinde bu gün belki de yeller esecekti. Bu nedenle bir gazi çocuğu olarak “30 Ağustos zafer bayramını çok önemsiyor aklımın kestiğinden beride hiç kaçırmıyorum. Günün anısına başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere birlikte savaştığı askerlerine dönemin yöneticilerine Allahtan rahmet diliyor ruhları şad olsun diyorum.
Konumuzu özetleyen bir şiirle de tüm yurttaşlarımızın da Zafer Bayramına sahip çıkmalarını salık veriyorum.
AKDENİZ'E
26 Ağustos, gece sabaha karşı,
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı.
Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar,
Altüst oldu siperler, eridi demir ağlar.
Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı,
Alevlerin içinden geçti binlerce atlı.
Çığlıkla, iniltiyle sarsıldı, köşe bucak,
Savruldu gök yüzüne: kafa, kol, gövde, bacak!
Rüzgârlarla atbaşı yarış etti bu akın,
Şimdi yakınlar uzak, şimdi uzaklar yakın!
Akdeniz, ayakları altında ordumuzun,
Mavi bir atlas gibi serilmişti upuzun.
Çekti Kadifekale albayrağını yine,
Güzel İzmir büründü yine eski rengine.
Süngüler ilk amaca tam on dört günde vardı,
O gururlu alınlar yere düşüp yalvardı.
Yusuf Ziya ORTAÇ
Taarruz öncesi taarruzun icrası ve sonucu irdelendiğinde iddialı bir kompozisyon ancak böyle yazılır sonucuna götürüyor insanı. Olağan üstü askeri bir dehanın ortaya koyduğu bu gerçek, dünya harp tarihinde bir taktik ders olarak askeri akademisyenlere okutulması işte bu sebeptendir. Mustafa Kemal’in neden Mustafa Kemal Atatürk olduğunun sebebi de bu gerçeklerde gizlidir.
Kendinden kat kat üstün düşman ordularına mezar olan bu savaş için, yunan tarihçi İsaiah Friedma “Küçük Yunan Asya Ordusu’nun son günlerini şu sözleri ile tasvir etmiştir. “Yunan ordusunu bekleyen bozgun, ARMAGEDDON savaşı boyutlarında idi. Dört gün içinde (26 -30 Ağustos) bütün yunan küçük Asya ordusu ya yok edildi ya da denize döküldü”.
“Cephe derinliği 1000 km olan bir savaşı dünyada kazanmış bir ordu olmamıştır”. “2 yıla kalmaz kuracağımız düzenli ordu ile savaşı mutlaka kazanacağız” diye yola çıkan Mustafa Kemal Paşa başkomutanlık meydan muharebesini sevk ve idare ettiği Zafer Tepede 30 Ağustos 1924 tarihinde büyük zaferinin önemini şu şekilde ifade etmiştir. “hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin genç Türkiye Cumhuriyetinin temelleri burada atıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları bu semada uçuşan şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır. Kuşku götürmeyecek kadar açık ve net olan bu değerlendirme ışığında bu gün Büyük Türkiye söylemiyle övünüyorsak bu övgüyü büyük Atatürk’e borçlu olduğumuzu asla unutmamalıyız.
Evet, büyük taarruz kazanılmamış olsaydı tüm milli ve dini bayramların yerlerinde bu gün belki de yeller esecekti. Bu nedenle bir gazi çocuğu olarak “30 Ağustos zafer bayramını çok önemsiyor aklımın kestiğinden beride hiç kaçırmıyorum. Günün anısına başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere birlikte savaştığı askerlerine dönemin yöneticilerine Allahtan rahmet diliyor ruhları şad olsun diyorum.
Konumuzu özetleyen bir şiirle de tüm yurttaşlarımızın da Zafer Bayramına sahip çıkmalarını salık veriyorum.
AKDENİZ'E
26 Ağustos, gece sabaha karşı,
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı.
Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar,
Altüst oldu siperler, eridi demir ağlar.
Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı,
Alevlerin içinden geçti binlerce atlı.
Çığlıkla, iniltiyle sarsıldı, köşe bucak,
Savruldu gök yüzüne: kafa, kol, gövde, bacak!
Rüzgârlarla atbaşı yarış etti bu akın,
Şimdi yakınlar uzak, şimdi uzaklar yakın!
Akdeniz, ayakları altında ordumuzun,
Mavi bir atlas gibi serilmişti upuzun.
Çekti Kadifekale albayrağını yine,
Güzel İzmir büründü yine eski rengine.
Süngüler ilk amaca tam on dört günde vardı,
O gururlu alınlar yere düşüp yalvardı.
Yusuf Ziya ORTAÇ