Çamur Dağının Kızı (10)

Atalarının Sivas’tan Çamur köyüne geldiği söylenen, sadece köyünde değil çevre köylerde, Gümüşhane merkezinde de büyük saygınlığı olan Koca Çavuş Dede, köylülerle yapacağı bugünkü toplantı için beş-altı çeşit yemek hazırlattı. Kalabalık bir ailesi olan Koca Çavuş Dede’nin büyük oğlu Zülfikar da Sivas’tan evliydi. 

Büyük bir konakta oturan, saygınlığı olduğu kadar da varlıklı bir aile. Köydeki geniş arazilerini işler, en önemlisi de yetiştirdikleri fasulyeyi kapısına kadar gelen toptancılar alır, parasını da peşin öderler. Fasulyenin yanı sıra patates dikimine de önem veriyorlardı. Çoğu zaman kendi ihtiyaçlarının üzerindeki ürünü de satıyorlardı. 

Konağa ilk gelen Cemal öğretmen ile muhtar İsmail oldu. Koca Çavuş Dede’nin elini öptükten sonra kendilerine ayrılan köşeye bağdaş kurarak oturdular. Köylüler de yavaş yavaş gelmeye başladılar. Her gelen dedenin elini öpüyor, dizlerini kırarak oturuyorlardı. Koca Çavuş Dede, her zamanki gibi salona hakim olacak yerine serilmiş koyun postunun üzerinde oturuyordu. Köylüler ise sıra sıra dizilmiş minderlere oturuyorlardı. 

Her elini öpene hal hatır soran Koca Çavuş Dede, gözü Çamur Abbas’ı arıyordu ama gelenler arasında yoktu. Bir süre daha bekledikten sonra oğlu Zülfikar’a seslendi. Saygılı bir şekilde yanına gelen oğlu babasının önüne eğildi. Söyleneni yapmak üzere elleri önüne bağlı bir şekilde geri geri giderek salondan çıktı. Biraz sonra, diğer kardeşleri ile birlikte içi kalaylı ayran dolu olan maşrapalarla içeri girdiler. Köylülere saygılı şekilde ayran ikram ettiler. Kapının yanında köylülerin ayranlarını bitirmelerini beklediler. Ayranlarını içenler maşrapaları önlerine koydular. Zülfikar ve kardeşleri maşrapaları orta büyüklükteki sinilere koyarak dışarı çıktılar.

-Komşular, tekrardan hoş geldiniz.

Herkes sağ kolunu kalplerinin üzerine götürerek “hoş bulduk” dediler.

-Köyümüze yeni bir öğretmen atanmış, ona da hayırlı olsun diyorum. Köylü çocuğu olması bizim için bir şans. En azından köylünün halinden bilir. 

Tekrardan salondakilere göz gezdirdi. 

-Bakıyorum da Çamur Abbas gelmedi. Hasta olmasın muhtar.

-Yok dedem, gelirken o kahvenin önünde oturuyordu.

-İyi, gelmesin, canı sağ olsun.

Köylüler ise içlerinden Çamur Abbas’a lanet okudular. Ne büyük bela almışlardı başlarına.

-Komşular, çalışmak kadar hayatta güzel olan başka bir şey yoktur. Yüce Peygamberimiz, sahabelerinin biriyle camiye namaz kılmaya giderken, yol kenarında boş boş oturan iki kişi görür. Selam vermeden geçer. Namazını kıldıktan sonra aynı yoldan evine döner. Geçerken boş boş oturan o iki kişi yine yolun kenarında oturuyor, ellerinde birer çalı ile toprağı eşelerken görür ve “selam” verir. Biraz ilerledikten sonra, onunla olan sahabesi sorar, “Ya Allah’ın resulü o iki kişiye camiye giderken selam vermedin ama dönüşte selam verdin. Neden öyle yaptığını sorabilir miyim” der. Yüce Peygamberimiz şu cevabı verir:” Camiye giderken boş boş oturuyorlardı. Dönüşte ellerinde bir çalı ile toprağı eşeliyorlardı. Yani boş oturmuyorlar bir şeyle meşgul oluyordular.” Bundan çıkaracağımız hisse ne ola, anladınız. Çalışmak gerekiyor, bir işle meşgul olmaz gerekir. Ama görüyorum ki sizler Çamur Abbas’ın kahvehanesinde çay içmekten, boş boş oturmakla meşgulsünüz. Bizden önce de öyleydi, bu köyün erkekleri her nedense çalışmıyorlar. Çamur Abbas’a sabahtan akşama kadar çay parası veriyorsunuz. Çoluğum çocuğum ne yapar ne eder hiç merak etmezsiniz. Para lazım olunca da Çamur Abbas’tan faizle para alıp senet yapıyorsunuz. Baştan söyleyeyim, faiz alan da faiz veren de büyük bir günah işliyor demektir. Aldığınız parayı nasıl ödeyeceğinizin hesabını bile yapmıyorsunuz. Bu nedenledir ki tarlalarınız birer birer Çamur Abbas’ın eline geçiyor. Parayı ödeyemeyince borç karşılığında o güzelim bereketli tarlalarınızı veriyorsunuz.

Köylülerin ağzını bıçak açmıyor pürdikkat Koca Çavuş Dede’yi dinliyorlardı. Kadınların hemen hemen bütün işleri yaptıkları doğruydu. Geçmişten bugüne kadar erkeklerin pek çalıştığı görülmemişti Çamur köyünde. Sadece kadın ve kızların yaptıkları guduları Pirahmet köyüne kadar götürüp oradan Deli Kadir ya da Yeşildere ile doğu illerine satılmasını takip ediyordular. Guduların satışından aldıkları para ile evin ihtiyaçlarını toptan görüyordular. Ellerinde kalan para ile de Çamur Abbas’a olan borcu kapatmaya çalışırlardı.

Çamur Abbas’a sattıkları tarlalar içlerini burkuyordu ama senetle borç aldıkları için elde avuçta bir şey kalmıyor, yeniden borçlanıyorlardı.

-Çalışacaksınız, dedi Koca Çavuş Dede ve devam etti, çalışmaya çalışmaya çalışmayı unuttunuz. Çamur Dağından toprağı sizler getiremez misiniz? Getirdiğiniz toprağı sizler hazır gale getiremez misiniz? Yaparsınız değil mi?

-Yaparız!

-Bundan sonra yapacak mısınız?

Köylüler durakladı. Koca Çavuş Dede hemen anladı.

-Sustunuz. Nedeni ise Çamur Abbas. Çalışırsanız, kahvehanesi boş kalacak, kahvehaneye gitmeyince de imzaladığınız senetlerle karşınıza dikilecek. Öyle değil mi?

-Öyle.

-Varsın karşınıza çıksın. Verdiğiniz senedi gözünüze soksun. Siz çalışın, sizlere hiçbir şey yapamaz. Bakın şunun şurasında ramazana bir ay kaldı. Bu ayda gudular çok satılıyor. Yarından itibaren Çamur Dağından toprakları getirin gudu yapacak hazır hale getirin, karılarınız, kızlarınız yapsın, kurumalarına da yardımcı olun. Bunda anlaştık mı?

Köylüler birbirlerinin yüzlerine baktılar.

-Anlaştık.

-Güzel.

Koca Çavuş Dede’nin bir isteği daha vardı. 

-Kış yaklaşıyor. Bizim burada orman olmadığı için tezek yapmak zorundasınız. Allah, dağımızdaki ormanı en küçük fidanına kadar kesen Rusların belasını versin. Tezek için çizmelerinizi giyecek ve tezeği de birlikte yapacaksınız. Bunda da anlaştık mı?

-Anlaştık.

-Güzel. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Her işi karınıza yüklemeyin. Karılarınıza kızlarınıza yardımcı olun. Huzur bulursunuz. Konuşmak isteyen var ise konuşsun.

Cemal öğretmen kimseden ses çıkmadığını görünce:

-Koca Çavuş Dedem, iznin olursa ben bir şeyler söylemek istiyorum.

-Buyur öğretmen bey oğlum.

-Siz de biliyorsunuzdur. Kız çocukları okula gönderilmiyor. Yedi yaşına gelen her çocuk ister erkek olsun ister kız olsun okula gönderilmesi zorunluluğu var. Benim isteğim, kız çocuklarının okula gönderilmesidir. Ben bu köyde yeni öğretmen olmam nedeniyle kız çocuklarımızın önlük ve yakalıkları ile kalem, defter ve kitaplarını alacağım. Ailelere yük olmayacak. Yeter ki kız çocuklarını okula göndersinler.

-Duydunuz mu öğretmen bey oğlumu? Gönderecek misiniz kızlarınızı okula?

-Göndereceğiz!

Koca Çavuş Dede, öğretmen Cemal ile muhtar İsmail derin bir “ohh” çektiler.

-Zülfikar, sofraları kurun.

Sini bezleri halılar üzerine serildi. Ağaçtan yapılmış sofralar kuruldu. Köylüler sıra ile sofraların çevresinde sini bezlerini dizlerinin üzerine alarak oturdular. Gelen yemekler iştahla yenildi.

Xxx

Kadrinur ana ile Zeynep, tüm günlerini ramazan ayının yaklaşması nedeniyle gudu yapımına verdiler. Üç inek ile iki düveyi Gogoçların Salih, kendi hayvanları ile otlatmaya götürüyordu. Kırk tane gudu satışa hazır hale getirdiler. On gudu daha yaparlarsa yapım işine son vereceklerdi. Öyle de yaptılar. Yapılan guduları fırın evine yığdılar. Zeynep her hafta muhtar İsmail ile semt pazarında satışa götürecek, kışlık ihtiyaçlarını görecek. 

-Ana bu yıl gudu yapım işini de tamamladık sayılır.

-Öyle oldu kızım ama sen çok yoruldun. 

-Olur mu ana, gudular senin o parmaklarında can buldu. Ben senin gibi gudu yapmam için on fırın ekmek yemem lazım. 

-Ben de anamdan öğrendim kızım, sen de benden. Yaptıkça daha güzelini yapacaksın. Rahmetli anacığım da çok güzel gudu yapardı. 

-Elli guduyu sattık mı iyi paramız da olacak.

-Kendine çok güzel bir entari al.

-Sade bana değil benim çilekeş anam sana da alacağım.

-Ben istemem kızım, paramızı çarçur etmeyelim.

-Bana alacağım da sana almayacağım, hiç olur mu anacığım?

-Olur niye olmasın kızım, benim yeteri kadar var. 

-Olmaz benim güzel anam olmaz, kalktı anasının yanına gelerek boynuna sarıldı, benim cennet kokulu anacığım.

-O maşallah, ana kız, bu ne samimiyet?

-Ne oldu öğretmen bey, kıskandın mı? Sen ananın boynuna sarılmaz mısın?

-Sarılamaz olur muyum?

-Gel hele öğretmen bey oğlum, yeni çay demledik Zeynep kızımla içiyorduk. Koş kızım bir bardak daha al da gel.

-İçeyim Kadrinur ana. 

-Nereden böyle?

-Koca Çavuş Dede’den geliyoruz.

-Hayırdır?

-Dede, köylülere bir sürü nasihatte bulundu.

-Ne nasihat ederse etsin, kulaklarının birinden giriyor, diğerinden çıkıyor. Geçen yıl da nasihat etmişti ama dinleyen olmadı.

-Bu kez söz verdiler.

-Haydi bakalım, göreceğiz. Sözlerinde dursalar.

-Köylünün durumu hiç de iyi değil Kadrinur ana. Çamur Abbas adeta haraca kesti köylüleri.

-Öyle oldu, ben pek bilmem ama, konuşuyorlar, ben de şundan bundan duyuyorum.

-Çok yazık ana, çok yazık.

-Yazık tabi, kazık gibi adamlar gittiler Çamur Abbas’ın kapısına bekçi oldular. 

-Bak ne diyeceğim öğretmen bey oğlum?

-Söyle ana.

-Şu Çemiş Hasan var ya.

-Evet.

-Onun müsait yeri var. O da bir kahvehane açsın Çamur Abbas’ın orada çay içeceklerine gitsin Çemiş Hasan’ın kahvehanesinde içsinler çaylarını.

-Bak bu iyi olur, muhtarla bir konuyu konuşalım.,

-İyi olur öğretmen bey oğlum, iyi olur.

(Devamı var)

YORUM EKLE