Çamur Dağının Kızı (14)

Yerleşik yeri bakımından Gümüşhane’nin en güzel köylerinden biri Çamur köyü. Köy adını Çamur Dağı’ndan aldığı söylenir. Çok verimli toprakları yanı sıra geniş arazisi ile toprağa önem verenlerin iştahını kabartıyordu. Köylülerin en büyük sıkıntısı yaz aylarında sulama suyunun azalması oluyordu. Çamur Dağından getirilen sulama suyu yaz aylarında azalınca sulamada sıkıntı çekiliyordu. Çamur Abbas’ın dışında köylüler kendi aralarında gül gibi geçinip gidiyorlardı ta ki Çamur Abbas’ın kahvehanesini açıncaya kadar.

Rus işgalinden kurtulmasının ardından Rumlarla bir arada yaşayan köylüler, Ermenilerden, diğer köylerde olduğu gibi onlar da çok çekmişti. Cumhuriyetin ilanı ile her konuda başlatılan seferberlik Çamur köyünde de kendini göstermişti. Köye yapılan okul ve başlatılan okuma yazma kursları ile her geçen yıl okuma yazma oranı artıyordu. Okumadan çok memnun olan özellikle genç kızlar bir araya geldiklerine birbirlerine maniler söylüyorlardı. En güzel manileri de anaları ile guduları yaparken söylüyorlardı. Guduları kadın ve genç kızların yapması erkekleri tembelliğe alıştırmıştı. Çalışmayı pek sevmiyor her işi kadınlar yapıyordu. Çift sürme, bağ, bahçe, bostan gibi tüm işleri kadınlar görüyordu. Bunu fırsat bilen Çamur Abbas, köye açtığı kahvehane ile köyün erkeklerini inekten süt sağar gibi sağıyor, tarlalarını birer birer ellerinden alıyordu. 

Erkeklerin çalışmaması, kadınların erkenden yıpranmasına neden oluyordu. Başka köyler gudu yapımını öğrenmesinler diye de dışarıya kız vermiyorlardı. Başka köyün gençleri Çamur köyünden kız sevmemek için kendilerini her ne kadar zorluyorsa da gönlünü kaptıranlar oluyordu. O zaman da Çamur dağının her iki yakasından ağzına kadar toprak dolu beşer torba taşımak zorunda kalıyordu. Bugüne kadar ise hiç kimse başaramamıştı.

-Kadrinur ana, neden sevenleri birbirinden ayırıyor bu köylüler?

-Söyledim ya öğretmen oğlum, köy dışına giden kızlarımız başka köylere gudu yapımını öğretmesin diye.

-Ama sevenleri birbirinden ayırmak doğru mu? Baksana kaç genç sevdiği kız uğruna can vermiş. Can vermeyenler de bırakıp gitmişler.

-Öyle oldu oğul.

-Şimdi diyelim ki ben bu köyden bir kız sevdim. Hani öyle bir şey yok da. Kız sevdiğimi düşünelim. Ben Çamur dağının her iki yamacından ağzına kadar dolu on torba toprak mı getireceğim.

-Evet.

-Bir öğretmenin sırtında toprak getirmesini nasıl karşılar köylüler, benim üst makamımda olanlar beni ayıplamazlar mı?

-Ayıplarlar.

-O halde?

-Bu köyden birini sevmeyeceksin Cemal oğlum.

-Bunu kaldırmanın imkanı yok mu?

-Yok.

-Koca Çavuş Dede de mi kaldıramadı.

-Kaldıramadı.

-Ha kızı vermediniz vermediniz on torba toprak taşımak da ne oluyor Kadrinur ana?

-Bilmem oğul atalarımızdan beri süregelir.

-Ben kalkayım ana, yarınki derslere hazırlanmam lazım, biraz çalışacağım.

-Olsun öğretmen bey oğlum.

-Yemeğin var mı?

-Var ana sağ ol.

Cemal öğretmen düşünceli düşünceli kalktı. Bitişikteki evin kapısının kilidini çevirirken arkasından bakan Zeynep ile göz göze geldi. Bir süre bakıştılar. “Bakma bana öyle Gudu Kız, ananın söylediklerini duymadın mı? Güzelsin, hoşsun, tam benim aradığım kızsın ama önümüze konulan engel var. On torba toprağı ben Çamur Dağından getiremem. Ben, öğretmenim. Böyle bir şey yapamam. Mesleğimden olurum.” Önüne döndü, kapıyı açtı. Girer girmez de kapıyı içeriden kilitledi. Bir süre kapıya yaslandı. “Yok yok, uzak durmalıyım gudu kızdan. Nasıl uzak durayım, aklımdan çıkmıyor ki. O pazar yerinde gördüğüm günden beri hep aklımda. Ondan uzak olmak istemiyorum. Seni seviyorum gudu kız. Bunu bir de sana söyleyebilsem.” Çalıştığı odanın kapısını açtı. Akşam olmak üzereydi. Gaz lambasını yanına aldı. Masanın üzerine koydu. Yarınki ders kitaplarını üst üste koydu. 

Xxx

Köyün erkekleri Çamur Dağının her iki yüzüne yük hayvanı yolu yapmanın mutluluğu ile kazma-kürek omuzlarında doğruca Çemiş Hasan’ın kahvehanesine geldiler. Çemiş Hasan, saldırı sonrası kahvehaneyi biraz düzeltmişti ama eskisi gibi olmamıştı. Kazma küreklerini kapıda bırakan köylüler, içeri girdiler.

-Çemiş!

-O geldiniz demek, bitirdiniz mi yolu?

-Bitirdik.

-Bu akşam ne kadar çay içerseniz için çaylar benden.

-İflas edersin Çemiş Hasan, dedi Hocalların Mehmet.

-Canınız sağ olsun. 

-De hadi ver çaylarımızı dilimiz damağımız kurudu.

-Hemen veriyorum.

Çamur Dağı Çamur Dağı

Çok kıymetlidir toprağı

Çamur köyünden kız sevdim

Taşıyamadım toprağı

-Hayırdır Çemiş Hasan, boş kaldın mı maniler mi söylüyorsun. Hele bir kez daha söylesene hepimizin çok hoşuna gitti, değil mi arkadaşlar?

-Evet, evet.

-Yok arkadaş ben bir söylediğimi bir daha söylemem.

-Öyle mi, dinle öyleyse:

Çamur Dağının kızı

Yüreğim doldu sızı

Aldı onu götürdü

Çamur köyün arsızı

-Sen de boş değilsin Hocalların Mehmet. Ama benim kadar değil.

Herkesin çayını veren Çemiş Hasan, yanan sobaya yeniden odun attı. “Bunlar gece yarılarına kadar çay içerler. Bu kadar çay hangi köyde içilir bilmiyorum. Onun için ibrikteki su durmadan kaynasın.”

-Neden sobaya odun attın?

-Bir de soruyor, sizin çaydan doyduğunuz nerede görülmüştür.

-Doğru dersin.

Xxx

Karısı İkram hatun sırtını dönüp yatmıştı ama uyumuyordu. Çamur Abbas, ayaklarını karnına doğru çekmiş vaziyette düşünüyordu. Uyku girmiyordu gözlerine. Uyumayan karısı ise uyur numarası yapıyor, kocasının ne zaman başını yastığa koyacağını bekliyordu. Gaz lambası ise yarıya kadar çekilmiş, odaya loş ışık veriyordu. Gecenin sessizliğini Gogoçların havlayan geveze köpeği bozuyordu. Her ne hikmetse akşamdan başladığı ürümesini sabaha kadar sürdürüyor, gündüzleri ise komunda devamlı yatıyordu. Yemi getirildiğinde uyanıyor, yedikten sonra da yine uykuya dalıyordu. 

Çamur Abbas, köpeğin sürekli havlamasına sinirleniyordu ama yapacak bir şeyi de yoktu. “Gebertmek lazım bu köpeği” dedi. “Yok yok bir bakıma şenlik oluyor varsın havlasın.” Koca Çavuş Dede’ye gidip gitmede kararsızdı. Ne söyleyecekti kendisine. Onunla bir sorunu yoktu. Yoktu da niye çağırdı? Birisi benim hakkımda bir şey mi söyledi yoksa? Köyün en büyüğüdür, gitmek gerek, dedi kendi kendine. Sabah ola hayrola. Sırtını karısına dönerek yastığa başını koydu. Bir süre odaya gaz kokusu yayan lambaya baktı. Boşa yanmasın diye yataktan kalktı bir üflemede söndürdü. Odayı zifiri karanlık bastı. El yordamı ile yatağını buldu. Yorganı başına çekti. Gogoçların köpeği hala havlıyordu. Havlamalarını saydı. Gözleri yavaş yavaş kapandı.

Xxx

Çamur Dağına yeni yapılan yolda eşek ve katır kervanı vardı. Sabahın erken saatlerinde kahvaltısını yapan köyün erkekleri Çamur Dağına tırmanıyordu katır ve eşeklerin sırtında. Daha önce karılarının toprak aldıkları yere gelince indiler. Kazma ve küreklerini alarak dağın böğründen toprak çıkarmaya başladılar. Çıkan toprak içerisinde taş varsa temizledikten sonra yanlarında getirdikleri torbalara dolduruyorlardı. Artık kadınlar sırtlarında toprak taşımayacaklardı. İçlerinde tek kadın olarak Zeynep vardı. “Abi” dediği muhtarın oğlu Ömer’in de yardımıyla toprak doldurduğu torbaları eşeğine yükledi. Şimdi iniş sırasıydı. 

Onlar için Çamur Dağının toprağı altın değerindeydi. O toprak değil mi ki ekmek kapısıydı. Gudu yapacaklar, satacaklar. Kışlık ihtiyaçlarını giderecekler. Çamur Abbas’a borcu olanlar da borçlarını ödeyeceklerdi. Şu Çamur’a borç olmasaydı ne güzel para kazanacaklardı ramazan öncesi. Yarın da dağın öte yüzünden toprak alacaklardı. 

Karıları çok memnundu. Sırtları sızlamayacak, ip omuzlarını kesmeyecekti. Üst ve başları temiz olacaktı. İki büklüm olup evin kapısına dar düşmeleri sona ermişti. Kocaları dağdan dönünceye kadar en iyi yemeklerini yaptılar. Her zaman bir tencere pişirdikleri yemeği birkaç çeşit yaptılar. Kolay mı yarın da dağın öte yüzüne gidecekler, iyi beslenmeleri gerekiyordu. Evinde eksiği olanlar komşularından tamamlıyordu. 

Zeynep, dağda Ömer’in yardımıyla yüklediği eşeğini evin önünde anası Kadrinur’un yardımıyla toprak dolu torbaları indirdi. Dağı çıkarken herkes hayvanına binerken o en arkada yürüyerek çıktığı için yorulmuştu. Yorulmuştu ama o yorgunluk bile onu sanki de dinlendirmişti. Hiç değilse sırtında toprak dolu torba ile kan ter içerisinde kalmamıştı. 

-Yol nasıl oldu Zeynep?

-Çok güzel yaptılar ana.

-Allah razı olsun hepsinden. Bizler de kurtulduk onların karıları da kızları da sırtlarında toprak taşımaktan kurtuldular.

-Bir görseydin ana ne güzel bir manzara vardı. Kırktan fazla katır ve eşek ardı sıra dizilmiş Çamur Dağını tırmandı. Yükleri yükledikten sonra yine ardı sıra dağdan indiler. Ben en arkada olduğum için dizilişleri çok hoşuna gitti ne yalan söyleyeyim.

-Yarın öte yüze mi gideceksiniz?

-Evet ana.

-Sen elini yüzünü yıka ben hayvanı ahıra çekip semerini indirip yemini vereyim.

-Olsun anam.

Çocukların cıvıltıları, bağrışları köyün içerisinde adeta çınladı. Okulun erken tatil edilmesinden dolayı çok sevinçliydiler. Henüz ilk haftası olması nedeniyle okulun paydos olmasından çok mutlu oldukları her hallerinden belli oluyordu. Koşarak evlerine dağılan çocukların ardından Cemal öğretmen de eve geldi. Zeynep’i kapıda görünce:

-Hayırdır Gudu Kız, bugün erken döndün dağdan.

-Evet.

-Nasıl oldu?

-Hayvanlarla gittik artık sırtımızda taşımayacağız.

-Çok güzel. Ben de Ardasa’ya oradan da köyüme gideceğim.

-Niye ki?

-Bugün cumartesi, öğleden sonra okul yok.

-Ne zaman döneceksin? 

-Pazar akşamı gelirim.

-Anam yemek yaptı, birlikte yiyelim öyle gidersin.

-Sağol Gudu Kız, geç kalmayayım.

-Güle güle.

-Sağol.

(Devamı var)

YORUM EKLE