Çamur Dağının Kızı (61)

Çamur köyünde her evin kapısının önünde gudu yapımı kadın ve kızlar tarafından hızla sürdürülüyordu. Büyük bir özenle yapılan gudular, pahta parçası üzerinde güneşte kurumaya bırakılıyordu. Sabah hayvanlarını köyün çobanlarına katan kadınlar, erkeklerin yoğurduğu çamurla gudu yapımını sürdürüyorlardı. Köy muhtarı İsmail, bekçi Osman aracılığı ile gudu yapımının bir an önce tamamlamalarını, Ramazan ayından önce Erzurum ve Erzincan’a götürüleceğini duyurdu.

Zeynep de anası Kadrinur ile Ömer’in Çamur Dağından getirdiği on torba toprak ile gudu yapıyorlardı. Bu yılki toprak hem anası hem de Zeynep için ayrı bir özelliği vardı. Balçık çamuru haline getirdikleri toprakla gudu yaparken her ikisi de duygulanıyordu. 

-Zeynep, ne eziyet çekerek getirdi bu toprağı Cemal öğretmen.

-Öyle ana, şimdi getirdiği toprakla bizim gudu yaptığımızı görse ne düşünürdü acaba?

-Ne düşünecek bir parçasının bile kaybedilmemesini isterdi.

-Ana, bak ben ne diyorum. Ona ayrı iki tane gudu yapacağım.

-Yap kızım hak ediyor. 

Hayati, demlediği çay ile doldurduğu bardakları alıp anası ve Zeynep’in yanına geldi. 

-Yoruldunuz, bakın size kendi ellerimle çay demledim.

-Abi ben demlerdim.

-Sen ben fark eder mi? Cezaevinde çay demleye demleye ustası oldum ben kızım. Kovuş ağası, çayı hep bana demletirdi. Benimle iyiydi arası ama bazı mahkumlara çok sert davranıyor, eşek sudan gelinceye kadar dövüyordu. Hiç kimse bir şey diyemiyordu. Gardiyanlarla arası çok iyiydi. Kumar oynatıyor, üç beş kuruşu gelen mahkumların parasını elinden alıyordu. Herkes ona itaat etmek zorundaydı. Bir garibanı o kadar dövmüştü ki hastanelik olmuştu. Gardiyanlar sesini çıkaramamıştı.

-O kadar kötü müydü abi?

-Benim bu anlattıklarım yapılanların yanında bir şey mi kızım. Neler yaşadık neler.

-Allah’ım kimseyi oralara düşürmesin.

-Amin, ana.

Kadrinur ana, elindeki guduya son şeklini vermek üzereydi. O kadar çabuk yapıyordu ki Zeynep ona yetişemiyordu. 

-Hayati.

-Buyur ana.

-Şimdi bu kız ağustosta evlenip gidiyor.

-Allah mesut, bahtiyar eylesin ana. Kız oldu ki kocaya gide, erkek oldu ki evlene.

-Ben de tam onu söyleyeceğim.

-Neyi ana?

-Şimdi bu kız evlendikten sonra, ben evde yalnız kalacağım. 

-Ben varım ya ana.

-Sen varsın biliyorum da. Zeynep benim elim ayağımdı. O gittikten sonra elim ayağım duracak. Bana el ayak lazım, yani evi evirip çevirecek birisi lazım.

-Ne demek istediğini anladım. Olmaz ana.

-Bak oğul, ben yaşlandım, yarın aradan çıktım mı tek başına kalırsın. 

-Allah geçinden versin ana.

-Versin de eninde sonunda verecek. Ben derim ki, gel sana helal süt emmiş birini bulalım, evlen yuvanı kur.

-Aman ana, başka işin mi yok?

-Bak oğul bu kız bu yaz gidiyor, ben de aradan çıktım, emir vaki oldu. Bu evi kim evirip çevirecek.

-Ben buldum ana, Sarı Hasan amcanın dul karısı Zehra. Çocuğu da yok. O da tek başına. İki ineğinden elde ettiği sütle geçimini sağlıyor. Ölen yengeme çok benziyor. Huyu da güzel kendi de.

-Bak bak bak. Sen neler de biliyorsun.

-Benim de abin geldi geleli aklımda da her şeyin bir zamanı var diyordum.

-İşinize bakın, ben kahveye gidiyorum.

Çevirmenin kapısını kapattı, kahvehanenin yolunu tuttu. “Ölen yengeme çok benziyor. Huyu da güzel kendi de.” Kardeşinin söylediği sözler kafasını meşgul etmeye başladı. İki kez görmüştü Zehra’yı. Anam da doğru söylüyor. Zeynep gittikten sonra evin bütün işleri anama kalacak. Hele Zeynep bir evlensin bakarız.

-Baksana Zeynep, iyi ki taktın onu abinin kafasına, artık düşünür durur.

-Zehra abla güzel huylu ana. Genç yaşında dul kaldı. Yaşı da abimin yaşına uygun.

-Öyle. Bırakma abinin yakasını o seni kırmaz.

İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir derler. Hiç beklenmedik bir şey oldu. Az önce sözünü ettikleri Sarı Hasan’ın dul karısı Zehra, çevirmeden içeri girmesin mi? Zeynep ile Kadrinur ana birbirlerine baktılar. Bu kadın ermiş mi ne? Nasıl anladı onu konuştuğumuzu?

-Kolay gelsin.

-Hoş geldin Zehra, gel.

-Hoş geldin Zehra abla.

-Hoş bulduk. Düğünün yakın dedim ki, gidip biraz oturayım onlarla, Zeynep’i bol bol göreyim dedim.

-İyi ettin abla, çay var, abim demlemişti. Ellerimi yıkayayım hemen getiriyorum.

-Bayağı gudu yapmışsın Kadrinur abla.

-Yaptık. Bir haftadır anamız ağladı. Bugün bitiyor. 

-Ama çok güzel oldular. 

-Sen ne yapıyorsun. Yalnız kaldın. Çoluk çocuk da yok.

-Ne yapayım ana, iki tane ineğim var, onlarla zaman geçiriyorum. Yaylıma götürüyorum. Zaman geçip gidiyor.

-Doğru zaman geçmiyor, giden ömürden gidiyor Zehra kızım. 

-Öyle ana.

-Buyur Zehra abla.

-Sağol Zeynep. E, düğün ne zaman?

-Ağustos’un on beşinde.

-Desene yakın.

-Öyle abla.

-Ananı yalnız bırakacaksın.

-Abim var.

-Doğru… İşler anana kalacak.

-Doğru dersin Zehra kızım, işler bana kalacak da nereye kadar? Evlendirelim seni dedim Hayati’ye az önce, karşı çıktı. Kalktı kahvehaneye gitti.

Hayati ile birkaç kez karşılaştığını anımsayan Zehra:

-Hayati abiyi birkaç kez gördüm ana. Yaşı daha genç. Evlendirsen senin için de iyi olur.

-Hele şunu evlendirelim, onu da baş göz edeceğim. 

-E, Zeynep, öğretmen karısı oluyorsun. Artık şehirli oldun sayılır. Cemal öğretmen hep köylerde öğretmenlik yapacak değil ya, birkaç yıl sonra şehir merkezinde öğretmenliğini sürdürür. Allah şimdiden mesut ve bahtiyar etsin.

-Sağol abla.

-Kalkayım Kadrinur abla, ara sıra uğrarım. Düğünde yapabileceğim bir şey varsa söylersiniz, hemen gelirim.

-Sağol kızım. Ayağına sağlık.

Xxx

Cemal, eski pazar yerine atı bağladı. Hızlı adımlarla hükümet konağının merdivenlerini çıktı. Doğruca Maarif Müdürü Şükrü Bey’in yanına gitti. Vali Bey’in kendisini bu tatil gününde ne için çağırdığını merak ediyordu.

-Oturmayalım Cemal Bey, Vali Bey bizi bekliyor.

-Olur müdürüm.

Vali sekreteri Hülya’nın yanına gittiler. 

-Hülya Hanım, Sayın Valim müsaitler mi, bizi bekliyordu?

-Bir sorayım Müdür Bey.

Sekreter Hülya, birkaç dakika sonra geri döndü ve:

-Buyurun Müdür Bey, Sayın Valim gelsinler dedi.

Müdür Şükrü önde, Cemal öğretmen arkada, içeri girdiler. Vali Yardımcısı Veysel ile Albay Celil de makamdaydı. Cemal öğretmen iyice meraklandı. Genç yaşına karşın sakin olmaya çalışıyordu.

-Gelin bakalım, hoş geldiniz, oturun.

Maarif Müdürü Şükrü Bey, Veysel Beyin yanındaki koltuğa, Cemal öğretmen de Albay Celil’in yanındaki koltuğa oturdu.

-Cemal, seni sıkboğaz ettik, alelacele gelmeni istedim. Sağlığın nasıl, geçti mi yaraların?

-Geçti Sayın Valim.

-İyi taşıyabildin o on torbayı?

-Biraz zor oldu ama taşıdım Sayın Valim.

-Söyle bakalım, düğün ne zaman?

-Ağustos’un on beşinde Sayın Valim.

-Güzel… Şimdi, sen diyorsun ki, Sayın Valim beni niye çağırdı… Seni çok başarılı buluyorum… İyi çalışıyorsun. Köyünde okur yazar olmayan bırakmadın. Öğrencileri iyi yetiştiriyorsun. Töreyi senin üstün çabanla kaldırmayı başardın. Gençler artık sevdiklerine kavuşacaklar. Bu nedenle seni ödüllendirdik. Değil mi Şükrü Bey?

-Evet Sayın Valim.

-Yanında mı ödül?

-Buyurun efendim.

-Gel bakayım yanıma. 

Cemal, daha da heyecanlandı. Ayağa kalkan Vali Cezmi Bey’in yanına gitti. 

-Bu zarfın içerisinde üstün başarın nedeniyle takdirnamen var. Bu zarfın içerisinde ise üç maaşın tutarı kadar para ödülün. Düğün harcamalarına katkımız olsun Cemal.

-Sağ olun Sayın Valim.

-Şimdi çaylarımızı içebiliriz.

Zili çaldı, gelen sekreterine:

-Bize çay söyle kızım.

Gelen çaylar içilirken Vali Cezmi, Cemal öğretmene köyün durumunu sormayı da ihmal etmedi. Köy hakkında detaylı bilgi alan Vali, bu yıl mezun olan öğrencilerin ana babalarının ikna edilerek ortaokulu okumalarını sağlamasını istedi. 

-Cemal, köyde Sivas ilinden gelen Koca Çavuş Dede ile Koca Zülfiye Ana karı koca var. Bu karı-kocaya köylüler büyük saygı gösteriyorlarmış. Bunlar hakkında bilgin var mı?

-Sayın Valim, geldikleri köyde ağanın zulmünden kaçarak Koca Çavuş Dede’nin babası Gümüşhane’ye gelmiş. Valilik, onlara Çamur köyünde hazineye ait geniş bir arazi vermiş. Ekin, biçin demişler. Kalabalık bir aileymiş. Onlar önce çadırda yaşamaya başlamışlar. Aile içerisinde ustalar da varmış. Kısa bir süre içerisinde konak yapmışlar ve konağa yerleşmişler. Hazinenin bağışladığı toprağı işlemişler. Kimseye muhtaç olmadan geçinip giderlermiş. Koca Çavuş Dede’nin babası köyünde çok saygın birisiymiş. Ancak, köy ağasının zulmü onu buralara kadar getirmiş. Sivas’tan çok gelen giden olurmuş bunlara. Ünleri kısa sürede yayılmış ve hatırı gönlü saygılı biri olmuş Koca Çavuş Dede. Sıkıntısı olan ona derdini açar. Ondan akıl alırmış, hala da öyle. Maddi sıkıntısı olanlara karşılıksız yardım eder. Sadece Çamur köyünde değil, çevre köylerde de hatırı sayılır birisi olmuş.

-Peki ondan, çocuklarını, özellikle de kız çocuklarını okula vermeyen aileleri ikna etmek için yardım istesek kabul eder mi?

-Seve seve kabul eder Sayın Valim. Onun konağının bir odası kütüphane gibidir. Çok kitap bulunur odasında. Koca Zülfiye Anaya okuma-yazma öğrettiğim için beni de çok sever. Sayın Müdürümle ona teklif götürürsek hiç düşünmeden her ikisi de kabul eder. 

-Duydun mu Müdür Bey? Bu görev ikinizin.

-Emredersiniz Sayın Valim.

(Devamı var)

YORUM EKLE