Çamur Dağının Kızı (7)

-Kız Neriman duydun mu?

-Neyi Kezban?

-Yeni öğretmen genç bir çocukmuş.

-Deme?

-He kız.

-Bekar mı?

-Bekar bekar

-Yakışıklı mı?

-Yakışıklı uzun boynu, kıvırcık saçlı.

-Nereden duydunuz bunları?

-Zeynep’ten gudu almış.

-Desene Zeynep kaptı oğlanı.

-Hem de iki defa gudu almış, Zeynep’e söylemiş bizim köye tayin olduğunu.

-Meraklandım, ne zaman gelecek?

-Okulların açılmasından bir hafta önce gelecekmiş.

-Süslenin kızlar bakalım hangimize kısmet olur.

-Hop de Asiye,

-Laf olsun diye söyledim. Şaka yaptım, neyimize lazım elin oğlu. Zaten bizim köyden dışarıya kız vermiyorlar.

-Ne güzel anamızın babamızın yanında olacağız.

-Bizim köyün oğlanları da yakışıklı.

-Tabi yakışıklı, hele benimki çok yakışıklı.

-Bak sen, kim bu talihsiz yakışıklı?

-Demem.

-Siz kendi aranızda konuşun durun Topal Esma, Dursun emmi ile ikinci evliliğini yapacak.

-Dursun emminin karısı öleli daha bir yıl olmadı.

-Ne yapsın adam çoluk yok çocuk yok.

-Orası da öyle.

Konuşmalar uzadıkça uzuyor, toplanan fasulyeler imece ile kabuklarından ayıklanıyordu. Çamur köyünün kuru fasulyesinin satışa sunulmasını ise dar bekleniyordu. Fasulyenin piyasaya sürülmesi ile birlikte düğünler de başlıyordu. Her hane yüz kilonun üzerinde fasulye üretiliyordu. Fasulye satışıyla köyde düğünler başlıyordu. Birbirini sevenler kavuşuyordu.

Komşuluk ilişkilerinin en üst düzeyde olan Çamur köyünde komşular arası kavga yaşandığını kimse hatırlamıyordu. Fasulyelerin imece usulüyle ayıklanmasının yanı sıra patatesler de imece usulüyle çıkarılıyor, çuvallara koyulup evlere taşınıyordu. Tüm bu güzelliklerin yanı sıra erkekler pek çalışmayı sevmiyordular. Onların en güzel saatleri Çamur Abbas’ın kahvesinde çay içip dedikodu yapmak ya da oyun oynamakla geçiyordu.

Çamur Abbas, önceki öğretmenden hiç memnun kalmamıştı. Köyün erkeklerini çalışmaya zorlamış, kahvehanesi çok zaman boş kalmıştı. Kaç defa onunla kavga etme durumuna gelmişti de öğretmen kendisini dikkate almamıştı. Şimdi gelenin ise genç bir çocuk olduğunu söylüyorlar. Aceminin biridir, onu kafaya alırım diye düşünüyordu.

-Çamur Abbas, çay versene, ne düşünüyorsun. Köylüyü haraca bağladın, nerede ise sana borcu olmayan kalmadı. Aldığın çay paralarını faiziyle köylüye borç veriyorsun. Hem çaydan kazanıyorsun hem de faizden. 

-Sen miydin Koca Çavuş dedem?

-Bendim ya. Çay paralarını mı hesap ediyordun yoksa alacağız faizleri mi?

-Ne faizi dedem, köylüler benden borç istiyor ben de veriyorum. Vermesem olur mu? 

-Vermesine ver de faiz alma, çok büyük günah işliyorsun.

-Faiz almıyorum ki.

-Ya ne alıyorsun?

-Paramı kullanıyorlar, ben de paramı kullanma hakkı alıyorum.

-Faizden ne farkı var peki?

Çamur Abbas, cevap veremedi. 

-Çayını tazeliyim yeni demlemiştim.

-Tazele, kendin hoş değilsin ama çayın güzel.

Kalktı, iki çay alıp geldi. 

-Çaylar benden dedem.

-Olmaz.

-Yapma dedem, zaten hiç uğramıyorsun, bari bir çayımı iç.

-Ben faizcinin çayını içmem.

-Ama dedem.

-Aması maması yok bunun Çamur Abbas ya köylüye borç verme ya da ne kadar borç verdiysen onu al. Bir de senet yapıyorsun borç vermiş olduklarınla.

-Zamanında paramı versinler diye yapıyorum dedem.

-Veremezlerse?

-Senedin zamanının geldiğini söylüyorum.

-Yine veremezlerse?

-O zaman senet karşılığı bana tarlalarından veriyorlar.

-Allah gözünü doyursun. Sende kabahat yok, kabahat aha bu avanak köylülerde. Karılarının, kızlarının yapacakları üç beş gudunun parasına bakıyorlar.

-Çalışsınlar dedem.

-Alıştırdın kahvene.

-Zorla gelin demiyorum.

-Al şu çayların parasını.

-Olmaz dedem alamam.

-Az önce ne dedim, ben faizcinin çayını içmem, al paranı.

-Gene beklerim dedem.

Kahvedekiler, Koca Çavuş Dede ile Çamur Abbas arasında geçen konuşmayı adeta nefes almadan dinlediler. Hakkıydı Koca Çavuş Dede. Çamur Abbas’a içtikleri çayların parasını ödüyor, paraya ihtiyaçları olduğunda da senet karşılığı ondan faizle borç para alıyordular. Kahvehaneye açtığında çulsuzun biriydi. Günden güne para sahibi oldu bizim sayemizde. Akşam sabah onun kahvehanesindeydik. Karılarımızın kızlarımızın yaptıkları guduların parasını alıyor, doğru onun kahvesine geliyorduk. Şimdi de köyün en zengini oldu. Ona borcu olmayan da kalmadı. Nasıl bu sarmalın içine düştük. Hep tembelliğimizin sonucu. Sattığımız fasulyelerin parası bile ona olan borcumuzu kapatmıyor, yeniden borç alıyorduk.

-Çemiş Hasan, sattın mı fasulyeyi?

-Yok daha satmadım.

-Senedin günü yaklaşıyor.

-Biliyorum.

-Geçen sene idare ettim ama bu sene idare etmeyeceğim, paranın tamamını isterim.

-İnşallah.

Kahvehanede oturanlar birer birer dışarı çıktılar. Hepsinin de borcu vardı Çamur Abbas’a. Borçlarını nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünüyordular. Yaklaşan akşam saati nedeniyle evlerine döndüler. Çemiş Hasan’ın kara kara düşündüğünü gören karısı Remziye:

-Ne oldu herif?

-Yok bir şey.

-Var var, söyle ne oldu?

-Çamur Abbas!

-Öldü mü?

-Geberir mi o melun, ona olan borcumuzun zamanının geldiğini söyledi.

-İyi verirsin elimizdeki tarlalardan birini daha!

-Bu böyle olmayacak hatun. Bir çare bulmak lazım.

-Çare var.

-Var mı?

-Var tabi, çalışacaksın. Anlaşacaksınız bütün erkekler, bağınızda bahçenizde çalışacak, onun kahvehanesine gitmeyeceksiniz. Kazanamayınca da kahvehaneyi kapatmak zorunda kalacak. 

-Doğru dersin de elinde senetler var. Hepimizin borcu var ona.

- Böyle giderse daha çok borçlanır, köyün hakimi olur. Hepinizin yerini yurdunu elinizden alır. 

-Çare bulamazsak öyle olacak.

-Bak, Kadrinur ananın beş kuruş borcu yokmuş ona. Niye?

-Niye?

-Onlardan kahvehaneye giden yok da ondan. Yapıyorlar guduları, Zeynep kız götürüp satıyor. Evlerinin bitişiğindeki evi de köyün öğretmenine kiraya verip ondan da para kazanıyordular.

-Akıllı kadın.

Akşam soğuğu köylüleri eve kapatmıştı. Soba ya da ocaklarda yanan tezek kokusu kapladı köyü. Köyün ormanı olmadığı için yakacak ve ısınma olarak hayvan gübresinden yapılan tezek kullanılıyordu. Kadınların en büyük çilesi de tezek yapmaktı. Sağdan soldan toplanan çalılar ancak yaz aylarında kapı önlerine iki düzgün taşın oluşturduğu ocaklarda yakılıyordu. Hayvan gübresini bostanlarında, tarlalarında kullanan köylüler yakacağı da hayvan gübresinden yapıyordu.

Çamur Dağı’nda tek bir ağaç yoktu. Rus işgalinde bütün ağaçlar kesilmiş, yakacak olarak kullanılmıştı. Tek tük yeniden bitmeye başlamıştı ama daha fidandılar. Köylüler, köyü ormansız bırakan Ruslara lanet okuyordu. O güzelim orman tek bir canlı ağaç kalmayacak şekilde kesmişlerdi. Biten fidanları köylüler gözleri gibi bakıyordu. Bizim zamanımızda olmaz ama çocuklarımızın zamanında belki yeniden ormana dönüşür, o güzelim orman yeniden sarıçamlarla kaplar Çamur Dağı’nı. Rusların ağaçları kesmesinden sonra köye gelen sular azalmış, temmuz ve ağustos aylarında kuruma noktasına gelmişti. 

Xxx

-Ana, ben yarın tayin olduğum köye gideceğim.

-Okulların açılmasına daha var yavrum, ne yapacaksın köyde.

-Gidip, okulun durumuna bakacağım ana. Eksiği varsa çocuklar okula başlamadan tamamlamamız gerekiyor.

-Olsun yavrum. Akşama gelecek misin?

-Yok ana gelemem, köyde kalacağım.

-Nerede yatıp kalkacaksın ki oğlum?

-Bizim köylülerimiz misafirperverdir ana.

-Orası öyle.

Cemal öğretmen Salı pazarında Zeynep’i aradı. Guduları ile aynı yerde oturuyordu. Onu görmenin mutluluğunu yaşadı. Yaklaştı. Yeni geldiği her halinden belli oluyordu Zeynep’in. Eşeğinin torbasını başına takıp dönündü. Karşısında Cemal öğretmeni görünce şaşa kaldı. Göz göze geldiler. Mavi gözlerinin derinliğine kadar baktı Cemal öğretmenin Zeynep.

-Yine guduyu mu kırdınız?

-Yok.

-E, niye geldin öyleyse?

-Sizin köye gideceğim de senden yardım istemeye geldim.

-Biz akşama gideriz ancak.

-Olsun. Muhtar geldi mi biliyor musun?

-Geldi. Ben hep onunla birlikte gelir giderim. 

-Nerede bulurum onu?

-Çoğunlukla Hacı’nın kahvesi var orada oturur bizim köylüler, o da oradadır.

-Sağol Gudu Kız.

-Ne dedin?

-Ağzımdan kaçtı, bağışla.

-Yok ne dedin, bir daha söyler misin?

-Kötü bir şey söylemedim, Gudu Kız dedim.

-Bana.

-Sana… Sana hep Gudu kız diyebilir miyim?

-Adım var benim.

-Olsun, ben sana Gudu Kız demek istiyorum.

-Olsun.

-Bir şey daha sorabilir miyim?

-Sor.

-Kiralık ev var mı köyde?

-Amcamın evi var. Öğretmen orada kalıyordu.

-Çok güzel, köyden dönüşte yatak, kap kaçak alırım.

-Almana gerek yok evde her şey var.

-Nasıl yani?

-Amcam tek yaşıyordu, ölünce evi boş kaldı.

-Allah Rahmet eylesin.

-Amin.

-Ben muhtarı bakayım. Sana kolay gelsin.

Ürünlerini satmaya getiren köylülerin arasından kendine yol bularak çarşıya geçen Cemal öğretmenin arkasından bir süre bakakaldı. “Hoş çocuk. Ya mavi gözleri. Harika.”

Cemal öğretmenin hemen evlerinin yanındaki amcasına ait evde kalacak olması Zeynep’i daha da mutlu etti. Ara sıra yemek yapar götürürüz. Önceki öğretmene de öyle yapardık. Anam çok severdi önceki öğretmeni. Karısı da hoş kadındı. Hep anamla oturur onunla sohbet etmeyi severdi. Bu öğretmenin yanımızda olması dedikoduya neden olur ama. Anam vermese mi evi. Ne dedikodusu? Kim dinler dedikoduyu? 

-Kızım bana iki tane güveç versene!

(Devamı var)

YORUM EKLE