Canboğul (44)

Gürültü ve silah sesini duyan koyun ve keçiler, Gavur Geçidi’ni hızla geçtiler. Zirveden kopan çığ, sürüye zarar veremeden yamaçtan aşağı hızla aktı. Can da Pisik Ali de şaşkındı. Gelen çığ, geçitteki cılga yolu kapamıştı. Can bir yakada, Pisik Ali ise karşı yakada kalmıştı. Can, karşı tarafta kalan Pisik Ali ile sürünün kalanını nasıl kendi tarafına alacağını düşünürken, geçidin tam ortasındaki mağaradan çıkan birinin kürekle çığın kapattığı yolu açarken gördü. Yolu açan hiç konuşmadan Pisik Ali tarafına doğru yolu hızla açıyordu. Arkası Can’a dönük olduğu için kim olduğunu anlayamıyordu. Pisik Ali’ye kadar yolu açan, tekrar mağaranın yanına gelerek bu kez de Can’ın tarafını doğru açmaya başladı. O kadar hızlı çalışıyordu ki, tanımak mümkün değildi.

Pisik Ali ise kurtların saldırısından dağılan keçi ve koçları toplayıp geçide gelince kendi tarafındaki yolun kardan temizlendiğini görünce şaşkınlığını gizleyemedi. İki koçunu saldıran kurtlar telef etmişti. Diğerlerini açılan geçit yoluna sürdü. Can ise dikkatlice kürekle karı temizleyene bakıyordu. 

-Olamaz… Hayır olamaz… Bu bizim Deli Osman… Hayır, hayır olamaz…

Yolu açan Deli Osman, Can’ın yanına geldi. Yorgun olduğu her halinden belli oluyordu. Can, biraz da kızgınlıkla:

-Sen deli misin?

-Deli olmasam bu dağ başında olur muydum Can abi?

-Osman, gerçekten delisin!

-Deliyim tabi. Yeni mi anladın?

-Ne zaman geldin buraya?

-Pisik Ali ile konuştuklarınızı duydum. Sevkiyat yapacağınızı.

-Eee?

-Sabah erken kalktım. Kapıdaki küreği omuzuma vurdum.

-Niye ki?

-Hani, kapalı yer olursa hem yolu açarım hem de senin gibi silahım olmadığı için kurt murt saldırırsa kendimi korurum dedim.

-Bak sen.

-Pisik Ali’den önce köyden çıktım. Yaylaya geldim. Pisik Ali çok geride kalmıştı. Ona görünmeden Kartal Mustafa’nın kulübesine kadar geldim. Biraz dinlendim. Baktım ki sen de arkadan atını koşturaraktan geliyorsun, göle çıkan rampayı size görünmeden tırmandım. 

-Peki bizim bu yoldan geleceğimizi nereden biliyordun?

-Başka yol var mı Can abi? Salih Beyin açtırmaya çalıştığı yol daha tamamlanmadı. Bu yoldan geleceğinizi çok iyi biliyordum.

-Vay açıkgöz vay.

-Siz geçidi geçtikten sonra geri dönecektim. Geçide gelince cılga yolda az da olsa kar vardı. Geri geri adımlarla karşı yakaya, yani şu anda bulunduğumuz yere geldim. 

-Neden geri geri adımlarla Osman?

-Anlatıyorum, az sabret.

-Tamam anlat.

-Tekrar buradan, adımlarıma basa basa, mağaranın kapısına kadar geldim. Mağaraya girdiğim belli olmasın diye atlayarak mağara kapısından içeri girerek sizin gelmenizi bekledim. Sizin geldiğinizi görünce de mağaranın derinliğinde kendimi gizledim.

-Vay uyanık vay… Ben de yolda tek ayak izi görünce kim olabilir diye kendi kendine soruyordum. Geçerken mağaranın içine de baktım ama seni göremedim.

-Ben deli miyim ki sana görüneyim?

-Çok akıllısın Osman çok.

-Doğru mu söylersin Can abi?

-Doğru söylerim tabi, senin düşündüğünü kim düşünebilirdi ki Osman?

-Yani akıllıyım öyle mi?

-Hem de çok, benden bile akıllısın.

-Deme?

-Dedim bile Osman, gel sana bir sarılayım, bizi büyük bir yükten kurtardın.

-Bana kimse deli demesin Can abi.

-Sana bundan sonra deli diyenin kemiklerini kıracağım Osman. Bir şey daha soracağım sana?

-Sor Can abi.

-Ben kurtları gördüm, yavruları ile, sen görmedin mi, korkmadın mı kurtlardan?

-Bana deli Osman derler, kurtlar deli mi ki bana görünsünler. Kürekle parçalardım onları.

Pisik Ali de kalan sürüyü karşıya geçirerek yanlarına geldi. O da Deli Osman’ı görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Merakla sordu:

-Deli Osman sen nereden çıktın?

-Mağaradan.

-Hangi mağaradan?

-Ne diyor bu Pisik Ali, Can abi?

-Şaşkınlığından ne diyeceğini bilmiyor.

-Vallahi çok şaşırdım, ben seni bir türlü görmedim, ne zaman geldin, nereden geldin?

-Geçidin yolunu kapatan çığın karlarını kim temizledi?

-Sen mi?

-Yok, ben değil Deli Osman temizledi.

-Ben niye göremedim.

-Göremezdin, kurtların dağıttığı sürüden kalanları topluyordun.

-Ne kadar telef var Pisik Ali?

-İki tane koçu telef etti kurtlar Can.

-O kadarı bir şey değil.

-Can abi, şimdi Pisik Ali bana para verecek mi?

-Verecek tabi, Şeyran’da seni güzelce de giydirecek. O yolu açmasaydın biz daha çok beklerdik buralarda Osman, değil mi Pisik Ali?

-Sana elbise kurban olsun Deli Osman.

-Can abi bak bana deli dedi. Bana deli diyenlerin kemiklerini kırarım demedin mi?

-Doğru, Pisik Ali, bu ilk ve son olsun. Bir daha Osman’a deli dediğini duymayayım.

-Tamam.

-Yola koyulalım, daha çok yolumuz var. Gerşud köyüne erken varırsak, akşama Şeyran’dayız.

-Ben de geleyim mi?

-Tabi geleceksin Osman, seni bırakamayız bu dağ başında.

-Ben gelmesem, buradan döneyim.

-Kızdırıyorsun beni Osman, bir daha söyletme.

-Tamam Can abi, ama ben senin atının arkasından geleceğim.

-Olsun, haydi çıkalım yola.

Xxx

Güneşin, Çil Horoz Tepesi’nden batışı insanın gözlerini kör edecek derecede güzeldi. Tepedeki bulutların arasından batmakta olan güneş, tepeyi adeta kızıla boyamıştı. Gersud köyünden de bir başka güzel görünüyordu o kızıllık. Sık ve uzun kavak ağaçların arasından köye sızan güneş, köyü de kızıla boyuyordu. Kırk sekiz koç ve yirmi keçi ile Gersud köyünü geçen Can, Pisik Ali ve Osman’a alan kızıllık sürünün üzerine de çöküyordu. Şeyran’a yaklaştıklarında güneş batmış, o muhteşem kızıllık kaybolmuştu. 

Can, Osman’ın yorulduğunu anlayınca, atını durdurdu, indi. 

-Gel Osman.

-Ne oldu Can abi.

-Ayaklarım tutuldu atın üzerinde, Şeyran’a kadar yürüyeceğim, ata sen bin.

-Olmaz.

-Neden olmaz?

-Ben binemem, hiç at binmedim.

-İyi ya ilk kez binersin. Haydi, kafamın tasını attırma.

-Atmasın, benim ki bir defa attı da deli oldum, tamam seninki atmasın. Ben binemem, bindir beni.

Ata binen Osman, eyere sımsıkı sarıldı. Kısa bir süre sonra Şeyran’a girdiler. Bir lokanta ile iki kahvehanede lüks ışığı vardı, diğerlerin de ise gaz lambası aydınlatıyordu iş yerlerini. Pisik Ali, siparişi veren kasap Seyfullah’ın dükkanının önüne gelince katırının yularını Osman’a vererek içeri girdi. Kasap Seyfullah, et doğruyordu. Pisik Ali “selam” verdi.

-Geldin mi Pisik Ali?

-Geldik ama gel bana sor.

-Zordur bu aylarda hayvan sevkiyatı. Var mı telef olan? 

-İki koç noksan.

-Neden ki?

-Yolda kurt saldırdı, iki tanesini telef etti, kırk sekiz koç, yirmi keçi var.

-Sen elli koç say, madem ki verdiğim sayıyla yola çıktın. Paranı hazırladım, dedi ve kasa olarak kullandığı cevizden masanın çekmecesini çekti. Pisik Ali’ye parayı verdi, bir de ben göreyim, çırağına dönerek, gel benimle, sürüyü al, ahıra koy, yemlerini ver.

Pisik Ali, dışarıda beklemekte olan Can ile Osman’ın yanına geldi. 

-Tamam Can, parayı aldım. Ne yapalım bu akşam burada kalıp yarın sabah mı yola çıkalım?

-Öyle yapacağız, yorulduk. Acıktık, önce bir güzelce karnımızı doyuralım.

Girdikleri lokantada yemeklerini yiyip, çaylarını içtikten sonra dışarı çıktılar. Hava oldukça soğuktu. Can, Osman’ın saçına başına baktı:

-Osman, bak şurada berberin ışığı yanıyor, boş görünüyor, gel seni güzelce saç sakal tıraşı yaptıralım.

-Güvey tıraşı olsun, dedi Pisik Ali.

-O da olacak, değil mi Osman?

-Deliyi kim alır ki Can abi?

-Kemiklerini kıracağım.

-Neden ki?

-Sana deli diyenin kemiklerini kıracağım demedim mi?

-Dedin.

-Kendi kendine deli diyorsun, bir daha duymayayım.

-Tamam Can abi.

Gaz lambası yanan berber dükkanına girdiler. Berber, kenarda oturmuş akşam müşterisi bekliyordu.

-Bu bizim Osman’ı güzelce saç ve sakal tıraşı yap usta. 

Berberden çıktıktan sonra Can:

-Buranın hamamı çok güzeldir. Gidip güzel bir yıkanalım. Ama önce Osman’a üst baş alalım.

Hamamdan sonra Osman’a yeni urbalarını giydirdiler. Osman, sevinçten uçuyordu. Yeni elbise, yeni lastikler, gömlek, iç çamaşırı. Saç sakalı tıraş olmuş, pırlanta gibi delikanlı olmuştu.

-Osman, köydeki kızlar artık beni al diye peşine düşerler.

-Niye deli olduğum için mi?

-Osmannn!

-Tamam Can abi unuttum.

-Şimdi doğru otele gidip yatalım, sabah erkenden yola koyulacağız.

Sabah güneşi ile uyandılar. Osman, kendisine alınan urbaları kucağına almış, inceliyordu. “Yakışıklı olacağım, beni de kızlar beğenecek. Beğenecekler de kimi yollayacağım istetmeye? Evlensem de doğru dürüst bir evim yok. Benim gibi evsiz barksızı kim alır ki. Beni alacak olan kız kesinlikle delidir. Anam yok, babam yok, kimim kimsem yok. Az yağmur yağsa evin damı damlıyor. Hiç heveslenme deli Osman, seni kimse almaz. Almaz değil mi?

Can da uyanmıştı. Osman’ı yeni urbalarını kucağına almış, birini bırakıyor, diğerini alıyordu. Giymeyeceğim urbaları. Eskilerim bana yeter. Yeltendi, eski urbalarını koyduğu torbanın içerisinden çıkardı. Giyindi. Oh ne güzel, bunlarla çok rahatım. Eski urbalar giymedikten sonra deli olunur mu? Ben deliyim… Bana Deli Osman derler. Deliler eski püskü giyer. Neme lazım yeni urbalar?

(Devamı var)

YORUM EKLE