Annesinin ve Zülfiye kadının verdiği siparişleri alan Can, kahveci Ali Osman’ın kahvesinde atının heybesine yerleştirdikten sonra, çay istedi. Ali Osman iki çay ile geldi ve yanındaki sandalyeye oturdu.
-Eksikleri gördün, ne zaman döneceksin?
-Çayımı içtikten sonra döneyim diyorum Ali Osman emmi, akşama kalmayayım.
-İyi edersin, ananı da merakta bırakma.
-Öyle edeceğim Ali Osman emmi de aslında ben sana bir şey sormak istiyorum.
-Hayırdır Can, sor tabi.
-Burhan ustanın dükkanının önünden geçerken, pencereden tanımadığım bir kız önce “Can” diye seslendi. Sağa sola baktım, göremeyince “Yukarıya bak” dedi, baktım ve bana “Düğünün ne zaman? diye sordu. Tanımadığım, görmediğim kız bana düğün günümü niye sorsun ki?
-Sen ne dedin?
-Boş bulundum, ağustos ayının sonunda dedim.
-Keşke söylemeseydin.
-Neden emmi?
-O kız seni seviyor?
Can, şaşkınlıkla:
-Ne diyorsun emmi, nasıl olur?
-Oldu işte. Babası tahsildar Resul’dür. Geçen günü bana geldi.
-Eee?
-Seni sordu.
-Allah Allah, ben onu da tanımam.
-Hani nişandan döndüğünüz gün, o kız seni yine aynı camdan seyrediyordu. Tahsildar da odasına girdiğinde fark etti. Hatta kız, babasının tüfeğini armasıyla alarak kendi odasına asmış.
-Beni mi vuracakmış?
-Belli ki seni vurmayacak.
-Kimi vuracak peki?
-Düğün gününü niye sordu sana anlamadın mı?
-Yoksa?
-Evet, Ayşe’yi vuracak.
-Yapma emmi, benim tanımadığım, aslını, neslini bilmediğim, hatta bir kelime olsun bugüne kadar konuşmadığım kız, benim evleneceğim kızı niye vursun ki?
-Öyle anlaşılıyor ki Can, seni çok seviyor.
-Yapma Ali Osman emmi, ben şimdi ne yapacağım?
-Yapacağın bir şey yok Can. Sen normal hayatına devam edeceksin. Gün geldiğinde düğününü yapacaksın.
-Ya caddeden geçerken, Ayşe’ye ateş ederse?
-Edemez, babası tüfeği gizleyecek.
-Bak sen kaldığımız işe, hiç böylesiyle de karşılaşmadım emmi.
-Kim karşılaştı ki, ben sana bir çay daha vereyim, iç ve köyüne dön.
-Tamam emmi.
Can, gelen ikinci çayı da içtikten sonra, heybeyi alarak atının eyerine yerleştirdi.
-Ben gidiyorum Ali Osman emmi.
-Selametle Can.
Atını bağladığı ağaçtan çözdü. Yuları eyere bağladı. Dizginleri taktı. Tozlu caddeye doğru yürüdü. Caddeden henüz çıkmıştı ki, binadan seslenen Fatma kız karşısına geçerek:
-Can, sana o Laz kızını yar etmeyeceğim!
Can, bir anda neye uğradığını anlayamadı. “Bu kadar da arsızlık olmaz” dedi kendi kendine. Bir an önce atına binip uzaklaşmak istiyordu ki, Fatma, önüne geçerek:
-Dur, dedi, sana söyleyeceklerim var.
-Var git işine bacım, ben seni tanımam, bilmem, benimle ne işin olabilir. Hem benim sevdiğim, nişanlandığım kızı sen bana nasıl yar etmeyeceksin.
-Şunu bil Can, o kız kasabaya girdiğinde ölecek, onu öldüreceğim.
-Bak bacım… Bacım diyorum, ben nişanlıyım ve yakında evleneceğim. Seni tanımadığımı söyledim. Ben, sevdiğim kızla evleneceğim ve bunu Allah’tan başka kimse engelleyemez. Sen aklını yitirdin herhalde.
Atına bindi, dizginleri eline aldı.
-Var git işine, kendine başka birini bul, gençsin, evlen.
-O gün gelsin sen görürsün.
-Bak bacım, gençsin, güzelsin, kendine başkasını bul, ben nişanlıyım, evli sayılırım. Sevdiğim kızın saçına zeval getirene dünyayı dar ederim
Atını mahmuzladı ve dörtnala sürerek, Çit yol ayrımına geldi. “O kız kasabaya girince ölecek.” Deli bu kız herhalde.
Zermut yol ayrımına gelince Salih Bey ile karşılaştı. Selam verdi. Selamı alan Salih Bey:
-Hayırlı olsun Can, nişanlanmışsın?
-Sağ olun beyim.
-Düğün ne zaman?
-Ağustos ayının sonunda beyim.
-Nişanına davet etmedin, düğününe davet edersin değil mi?
-Elbette beyim, sizi davet etmeyeceğim de kimi davet edeceğim?
-Ha, şunu söyleyeyim, köyünüzdeki yol çalışmasını tamamladı köylüler, Gavur Dağı Geçidi mi yoksa Canboğul Geçidi mi artık katırcılar orayı kullanmayacaklar.
-Sağ olun beyim.
-Sen de rehberlik yapıp oradan geçimini sağlıyordun, yolu yapmakla seni de işinden ettik, şimdi ne yapacaksın?
-Allah büyüktür beyim, kapının birini kapar, birini açar.
-Orası öyle. Herhangi bir şeye, işe, paraya ihtiyacın olursa mutlaka yanıma gel. Gelmezsen üzülürüm. Sen temiz de yiğit bir delikanlısın.
-Sağ olun beyim.
-Haydi selametle git. Kartal Mustafa’ya selamlarımı söyle.
-Baş üstüne beyim.
Ayrıldılar. Atını bu kez tırısa kaldırdı. Akşam saatlerinde evlerindeydi. Ne zaman geldiğinin farkında bile değildi. Yol boyu Fatma kızın söylediği “O kızı sana yar etmeyeceğim” sözleri hep kulağında çınladı. Atından indi, düşünceliydi. Anasını gördüğünde yüzü gülen Can, bu kez anasıyla göz göze gelmemeye çalışıyordu. Anası da fark etmişti, ancak bir şey sormuyordu. “Yorgun olabilir” dedi, kendi kendine.
-Ben Zülfiye ananın siparişlerini verip geleyim ana.
-Olur yavrum.
Dışarıda hoş bir yaz akşamı havası vardı. Gece kuşlarının seslerine Çit Deresinin suyu eşlik ediyordu. Ay ışığı ise tam tepede dolunaydı. Deli Osman, kapının önünde dizlerini kırarak oturur buldu Can.
-Hayırdır Osman, ne oldu?
-Bir şey yok Can abi.
-E, niye kara kara düşünüyorsun? Dediğimi yaptın mı, konuştun mu kız ile?
-Konuştum.
-Ne dedi sana?
-Görücü göndereyim mi diye sordum.
-Ne cevap verdi?
- ‘Gönder’ dedi Can abi.
-Sevinmen lazımken, niye kara kara düşünüyordun?
-Kız evet, dedi de babası Pisik Ali verir mi?
-Orasına sen karışma. Ben Mustafa amca ile konuşur, gider isteriz kızı.
-Sahi mi diyorsun?
-Sahi tabi. Senden iyisini mi bulacaklar?
-Bilmem.
-Düşünme, sen şu Zülfiye teyzenin siparişlerini al da gir içeri, ben bugün biraz yoruldum, eve döneceğim.
-Tamam Can abi çok sağ ol.
-İyi akşamlar, selam söyle.
Siparişleri Osman’a veren Can, doğruca eve geldi. Odasına geçerken, anası seslendi:
-Erken değil mi Can? Hele gel otur ne var ne yok biraz konuşalım.
-Yorgunum ana.
-Gel hele oğlum yatarsın, daha akşamdan.
Anasını kıramayan Can, gelip anasının yanına oturdu. Başını dizlerinin üzerine koydu. Meryem hatun, oğlunun bir sıkıntısı olduğunu ilk geldiğinde anlamıştı. Oğlunun saçlarını okşadı:
-Söyle bakayım, benim aslan oğluma kim ne dedi de böyle kara kara düşünceli.
-Yok ana bir şey.
-Var uşağım, ben anayım, anlarım. Hadi söyle bakayım.
Can başından geçenleri eksiksiz anlattı.
-Bu mu senin canını sıkan?
-Daha ne olsun ana, bu yaşadıklarım Ayşe’nin kulağına giderse ne olur?
-Ayşe seni seviyorsa hiçbir şey olmaz yavrum. Anlayamadığım, o kız seni neden bu kadar sevdi ki?
-Bilmiyorum ana, tanımam etmem.
-Canını sıkma Can’ım, bir şey olmaz. Git yat yatağına rahat rahat uyu.
Avliyana’da gece bir başkaydı bu gece. Kısa yaz geceleri Avliyana’da bir başka oluyordu. Geceleri öten cırcır böcekleri gün boyu çalışan köylülerin yorgunluklarını alıyor, tatlı uykuya geçmelerini sağlıyordu. Sık olmasa da ara sıra da öten guguk kuşlarının sesleri karışıyordu cırcır böceklerine. Suyu ısınan havalarla her ne kadar azalsa da Çit Deresi gecenin sessizliğine karışıyor, türkü olup akıyordu. Ne güzeldir ne güzel, bizim köyün deresi, yaz kış apaktır, Abdal Musa Tepesi.
(Devamı var)