Cennet’te Cehennemi Yaşamak

4 Eylül çarşamba günü İstanbul havaalanından ayrıldıktan yaklaşık 1,5 saat sonra kadim coğrafyamızın önemli şehirlerinden bir tanesine –Saraybosna’ya- vardık. 5 günlük süre zarfı boyunca birçok tecrübe edindik şimdi ise bu tecrübelerimizi paylaşmak için yazıyoruz.

Saraybosna havaalanına inmeden önce şehrin ne kadar düzenli ve planlı şekilde imar edildiği dikkatimizi çekiyor ayrıca ifade etmemiz gerekir ki burada yaşayan insanların şehirlilik bilinci çok yüksek, içinde bulundukları mekanlarla sadece işlevsel bağ kurmuyorlar yaşadıkları yerler benimsedikleri hayat görüşlerini de yansıtıyor bunları söylemişken yerel rehberimizin şu söylemlerini hatırlıyoruz; “Bosna’da iyi ve kötü insanları ayırmak istiyorsanız evlerinin bahçelerine bakın, çünkü güzel bir bahçeye sahip olmak için çok fazla emek ve sabır gerekir, bu özellikleri taşıyan bahçelerin sahipleri iyi insanlardır” dedi(Bugün Türkiye’de böyle çıkarımlar yapmak hele de büyük şehirlerimiz için mümkün müdür varın siz düşünün).

Havaalanından Saraybosna’nın en işlek yerlerinden birisi olan Baş Çarşı’ya gitmek için yola çıktığımızda uzun süredir medyadan alışık olduğumuz harap şehirlere bazı yönleriyle benzeyen bir şehir görüyoruz , tadilat ve tamirat görmüş birkaç binanın haricinde hemen tüm binalarda kurşun izleri ile karşılaşıyoruz hatırlamak zor olmasa gerek ki bu izler 1992-1995 yılları arasında Sırpların bıraktığı meşum izlerdir. Sadece kurşun izleri mi “Bosna Gülleri” ile de birçok yerde karşılaşıyoruz ancak şunları söylememiz gerekir ki Bosna Gülü; Bosna’da yetişen bir gül çeşidi değil; mermi, şarapnel, ya da bombalarla şehit düşen Boşnakların kan izlerinin kaldığı yerlerde oluşan küçük şekillere verilen isimdir. Ancak şimdi ise hepsinden daha acı olan bir şeyden bahsetmemiz gerekir, hayır Srebrenica gibi toplu katliamların yapıldığı, birçok silahsız insanın yaralanması, birçoğunun öldürülmesinden değil hepsinden daha acı olan bir şeyden bahsedeceğiz. İyi de sakat kalmak ya da ölmekten daha kötü ne olabilir diye sorabilirsiniz, ben de yaşamak olarak rahatlıkla cevap verebilirim. Gezimiz boyunca sohbet etme fırsatı yakaladığım arkadaşlarımda benimle aynı kanaatte olduklarını belirttiler. Ölüm ve yaşam arasındaki tezattan doğan bir söz oyunu yaptığımız düşünen varsa hemen empati yapmalı. Savaşın üzerinden henüz sadece 24 yıl geçti hak verirsiniz ki böyle büyük acılar için çok kısa bir zaman 24 yıl. Çocuğunuzu, baba ya da annenizi, akrabalarınızı, arkadaşlarınızın katilleri ile aynı yerde yaşamak zorunda olduğunuzu düşünün. Yanlış anlaşılmaktan kaçınmak için bir not ekleme gereksinimi hissettim. Bosna Hersek’in yaklaşık 3.5 milyon nüfusu var ve bu nüfusun yarısı Boşnak %30’u Sırp, %20’sinin de Hırvat olduğu kabaca söylenebilir. Bosna’da Boşnaklarla beraber Sırplara karşı savaşan Sırplar da olduğunu biliyoruz ve bu nedenle onları zan altında bırakmaya matuf bir yorum yapmaktan kaçınıyoruz ancak bir Boşnak’ın, savaşa katılmış ve aile bireylerini katletmiş bir kişiyle karşılaştığı, onu şikayet ettiği ancak herhangi bir yaptırıma uğramadığı gibi onlarca hikaye ile şifahen karşılaşıyoruz ve hala Bosna’da yaşayan onlarca insan da her gün benzer durumlarla karşı karşıya kalıyor. 
 

YORUM EKLE