Günümüz bilgi ağları sayesinde bilgiye ulaşmak ne kadar kolay olsa da gelişen teknoloji ile çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak, uzaktaki insanlarla iletişime geçmek gibi birçok ihtiyacını kolay karşılayan insanoğlu tembelliğe alışıyor ve “Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’a farzdır." hadisini unutarak araştırmaktan vazgeçebiliyor. Geçmişte bilgiye ulaşmak daha zordu ancak kültürel aktarım daha kolaydı. Aile büyükleri biliyor ve öğretiyordu. Önderlik yapıyor ve saygı görüyorlardı. Mesela çocuk eğitimi konusunda atadan gördükleri çeşitli uygulamaları vardı.
Eskilerin kullandığı uygulamalardan bir tanesi özellikle isminden dolayı çok dikkatimi çekmistir. Bu uygulamanın adı büyükanne (premack ilkesi) kuralıdır. Büyükanne kuralı bize der ki çocuğun yapmasını istediğiniz bir şeyi yaptırmak istiyorsanız ona çok istediği bir şeyi vaadedin. Örneğin; çocuk arkadaşları ile oyun oynamak istiyor ancak bir türlü yemeğini yemiyor. Ona diyoruz ki; "yemeğini yersen dışarı çıkmana izin veririm." Bunu duyan çocuk istemese de yemeğini yemeye başlıyor. Büyükanne kuralı eğitimi en çok çevrenin değiştirdiğini ve her etkiye karşılık bir tepkinin verildiğini savunan davranışçı eğitim psikologlarının en çok kullandığı yöntemlerdendir. Hatta bana kalırsa hepimizin en çok kullandığı yöntemlerdendir. Ancak ben bu yöntemi beğenmiyorum. Çünkü hep bir karşılık bekleyerek iş yapan çocuk büyüdüğünde çıkarcı bir bireye dönüşebilir. Söz gelimi çalıştığı iş yerinde sadece kendisine çok para kazandıracak işleri önemseyip gerisini baştan savma yapan bir çalışan olabilir. Söz gelimi sadece zengin akraba ve arkadaşları ile görüşüp kendisine bir fayda sağlamayacağına inandığı akraba ve arkadaşları ile hiç görüşmeyebilir.
Bir çocuk yetiştirmenin sorumluluğu çok büyüktür. Geleceğini de düşünmek zorundasınızdır. Sadece eline kitap verip hadi oku demekle olmaz. Mesela özellikle karakterinin ilk 6 yaşı içerisinde geliştiğini biliyor musunuz? Mesela hangi içsel süreçleri yaşadığını ve nasıl atlatabileceğini biliyor musunuz? Psikososyal gelişim kuramını ele alalım. Bu kuram bize ilkokula başlayan çocuğun okuldan mezun olana kadar atlatması gereken bir kriz olduğunu söyler. Bu kriz başarıya karşı aşağılık duygusu geliştirme adını taşır. Bu dönemde çocuk ilkokula adım atmıştır ve oyun oynamanın dışında da amaçlar edinmeye başlamıştır. Başarılı olmak, öğrenebildiği ve başarabildiği konularda başkaları tarafından takdir edilmek, bir şeyler üretmek, yaptığı işlerde başarılı olmak istemektedir. Bu nedenle ailesinin ve öğretmenin yaptıklarını görmesini ve takdir etmesini beklemektedir. Eğer beklentileri karşılanmaz ise hayatı boyunca kendini yetersiz hissedebilmesi gibi bir tehlike söz konusu olacaktır. Bu gibi tehlikelerde uzak olmanın yolu çocuk yetiştirdiğinizi unutmamak ve onun gelişimini gerekli araştırmaları yaparak yakından izlemekten geçer. Çok sevdiğim şu kısa hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Adamın biri bir gün küçük kızına bahçesindeki çimleri nasıl biçtiğini öğretmektedir. Kızı büyük bir ilgi ile babasını izler ve yaptığı her şeyi öğrenmeye çalışır. Adam da kızına bütün inceliklerini anlatarak ileride onun da bahçedeki çimleri biçebileceğini söyler. Tam bu sırada küçük kızın annesi babasına seslenir. Adam içeri gidip karısıyla konuşmaya başlar. Küçük kızın aklına bu sırada bir fikir gelir. Belki de çimleri şimdi biçmeli ve babasına bir sürpriz yapmalıdır. Hemen işe koyulur. Ancak işler beklediği gibi gitmez ve babasının aylardır uğraşıp düzenlediği çiçek bahçesindeki bütün çiçekler mahvolur. İçeriden gelen babası durumu görünce çok sinirlenir. Bütün emekleri boşa gitmiştir. Çocuğuna dönüp bağırarak kızacaktır ki, küçük kızın annesi içeriden adama seslenir: “ Sakın çiçek değil çocuk yetiştirdiğimizi unutma!”
Geçmişten gelen birikimlerimiz ile yetinmemeli, bilgimizi gelişen teknoloji ve bilgi ağları ile taçlandırmalı ve asla çiçek değil çocuk yetiştirdiğimizi unutmamalıyız.
ÇİÇEK DEĞİL ÇOCUK YETİŞTİRDİĞİNİZİ UNUTMAYIN