CİTTASLOW

Cittaslow ifadesi ilk defa 1999 yılında İtalya’da ortaya çıkmıştır. Sakin şehir anlamına gelen Cittaslow, farklı ülkelerdeki şehirlerin de üye olabildiği bir organizasyondur. Birliğin uluslararası temsilinde yetkili kurum Uluslararası Koordinasyon Komitesi’dir. Ülkeler 3 kent üyeliğine sahip olarak ulusal üyeliğe hak kazanırlar. Organizasyona üye şehirlerin doğal ve etnik dokusunun hem görsel hem de kültüler anlamda muhafaza edilmesi, gelenek ve göreneklerinin devam ettirilmesi “Cittaslow ne demek?” sorusuna cevap olarak düşünülebilir. Cittaslow şehirler tarihi, doğası, kültürü ve gelenekleriyle hızlı değişen dünya düzeni içinde varlığını bozulmadan orijinal haliyle sürdürmeyi başaran şehirlerdir. Cittaslow şehirlerinde yüksek binalar, kilometrece uzun metrolar, büyük alışveriş merkezleri yoktur. Bu şehirler tek tip olmaya başlayan dünyada farklı özelliklerinin korunması konusunda uluslararası destek alırken sürdürülebilir doğa ve kültür konusunda da varlığını sürdürmeye devam ederler. Sakin şehir olmak için gerekli 7 kriterin yerine getirilmesi gerekir. Bunun yanında nüfusunun 50.000’den az olması da kriterler arasında yer alır. Bir kentin Cittaslow olabilmesi için çevre, altyapı, kentsel yaşam kalitesi, tarım, turizm, esnaf ve zanaatkârlar ile ilgili sürdürülebilir politikalarının olması gerekir. Türkiye’deki en son sakin şehir olarak Ankara’nın Güdül ilçesi de bu kriterleri yerine getirerek 18. sıradan listeye girmiştir.

Bu girişten sonra anlatmak istediğim konuya gelmek istiyorum. Geçen gün bina yöneticimiz grubumuza şöyle bir mesaj attı: “Arkadaşlar blokumuzda çok huzurlu ve güzel bir ortam gözlemledim. Tüm kat maliklerimize teşekkür ediyorum.” Bu mesaj aslında yazımın özeti gibiydi ve bizim apartman özelinde olan bu huzurun Gümüşhane’nin geneline yayıldığını düşünüyorum. Özellikle güvenlik konusunda Gümüşhane’nin bulunduğu olumlu konum son derece etkilidir. Gümüşhane insanında olan misafirperverlik ve hoşgörünün de şehirdeki huzurun temelleri olduğunu söyleyebilirim. Bilhassa ramazan ayının manevi ikliminin de üzerimize gelmesiyle beraber bu huzurlu durum pekişmiştir. Belki şehrimizde büyük alışveriş merkezleri, metrolar, devasa fabrikalar yok. Ama unutulmamalı ki bazen bunlar huzurun ve mutluluğun oluşmasında yeterli olmuyor. Hatta bu saydıklarım bazen huzursuzlukların ve mutsuzlukların kaynağı bile olabiliyor. Büyük şehirlerdeki insanlar için kalabalıktaki yalnızlar terimi artık çokça ifade edilmektedir. İnsanlar kapı komşusuna bile selam vermekten ve almaktan çekinir bir durumdayken Gümüşhane’nin bu samimi hali takdire şayandır. Yani demem o ki şehrimiz de Cittaslov yani sakin ve huzurlu bir şehirdir. Siz ne dersiniz?

Bir Reçete: Ramazan-ı Şerif'teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünki sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir mü'minin nazarında çok kıymetdar bir nimet-i İlahiye olduğuna kuvve-i zaikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü manevîye mazhar olur. Hem gündüzdeki yemekten memnuiyeti cihetiyle; "O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenavülünde hür değilim; demek başkasının malıdır ve in'amıdır. Onun emrini bekliyorum." diye nimeti nimet bilir; bir şükr-ü manevî eder. İşte bu suretle oruç, çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.

YORUM EKLE