‘Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz.’M.Kemal Atatürk.
Birçok ebeveyn, geleceğin bir gülü, yıldızı olan çocuklarının eğitim sorumluluğunu, okula ve öğretmene bırakır. Çocuklarını, hem akademik hem kültürel, hem psikolojik, hem sosyal, hem mesleki ve hem de ahlaki yönden yetiştirmesini bekler. Üstelik başarının sınav sonuçlarına endeksli olduğu ülkemizde, anne baba olarak çantasını, kitaplarını, almalı, giydirmeli ve karnını doyurmalı, bunları yeter görür.
Gerçektende günümüz Türkiye’sinin eğitim sistemi, çocukları sürekli yarıştıran bir sistem üzerine kurulmuştur. Bu maratonda bazı öğrenciler bu yarışın içerisinde kalıp mücadeleye girişebilmişken, ilgi ve yetenekleri farklı, akademik yönü yarışı sürdüremeyecek düzeyde olan diğerleri ikinci plana bırakılır. Buda, ilgi ve beceri alanlarına bakılmaksızın bilgilerin seçkisiz olarak tüm öğrencilere yüklenmeye çalışılması “okuldan ve eğitimden nefret eden” bireylerin ortaya çıkmasına sebep olur.
Oysa asıl gerçekle yüzleşmek hep sonraya kalır. ”Harcanan onca para ve emeğin tek öznesi olan çocuklar ne durumda? Gerçekten mutlular mı? Yeni bir şeyler öğrenmenin keyfine varabiliyorlar mı? Kendi gelecekleri için karar verebilme olgunluğuna erişebiliyorlar mı? Daha fazla başarı beklentisi çocuğun özelliklerine, kişiliğine, isteklerine uyuyor mu?
Karnelerin konuşulduğu şu günlerde, akademik başarısı düşük ve olası kötü bir karne getirecek çocuğun anne babasının ve öğretmenlerinin de kendilerine yöneltmeleri gereken sorular yok mu? Anne baba, çocuğun kişiliği, kapasitesi, becerileri, ilgi alanlarıyla bütün olarak yeterince tanıyor mu? Çocuğun başarısızlığına neden olacak bir zorluğu olup olmadığı araştırmış mı? Aile yapısı ve ilişkileri ne durumda? Çocuğa merak etmeyi, soru sormayı, yeni bilgiler edinmeyi heveslendirecek bir ortam sunuluyor mu? İlgi alanı, becerileri ve istekleri doğrultusunda keyifli zaman geçirebileceği etkinlikler için çocuğa fırsat tanınıyor mu? Anne baba, ders çalış demek ve ders çalıştırmak dışında çocukla birlikte ne kadar zaman geçiriyorlar?
E-okul veli bilgilendirme sistemi, karne heyecanını azaltsa da Cuma günü ülkemizde karneler verilecek. İlk, orta ve lise, hepsi heyecanla yarıyıl tatiline girecekler. Karnesi iyi olan çocuklarla genelde sorun yaşanmayacak. Olası düşük karne durumuyla karşılaşan ebeveynlerin özeleştiri yapmadan, çocuklarına yüklenmeleri çocuklar adına haksızlıkların yaşanmasına yol açacak.
Hababam sınıfının her birimizin aklında kalmış meşhur bir sahnesi vardır;
Mahmut Hoca karne zamanı tüm velileri okula çağırır ve karneleri dağıtır.
Karnedeki kötü notları gören veliler çocuklarına söylenmeye başlarlar.
Hepsinin diyecek o kadar çok sözü vardır ki...
"Biz ne paralar verdik onu okutmaya çalıştık" lar, "Bir dediğini iki etmedik" ler, "İstediği her şeyi aldık" lar havalarda uçuşur...
Velilerde şok etkisi oluşturacak cümleyi ise Mahmut Hoca kurar:
" O karneler çocuklarınızın değil, SİZİN! "
Eğitim, çok etkenli bir sistem olup, aksaklığın bütün parçalarının gözden geçirilmesiyle giderileceği düşünülmelidir. Çözüm, çocuğun örselenmesi değil, birlikte gelecek dönemler için alınabilecek önlemlerin, sonuçlarıyla birlikte kararlaştırılması olmalıdır.
Başarının göstergesi her zaman iyi bir karneyle de ölçülmemelidir. Öğrencinin sorumluluk sahibi olması, azimli olması, saygılı, sevilen birisi olması, güvenilir olması, dürüst olması da çocuk açısından değerlendirilmesi gereken önemli unsurlar olmalıdır.
Aslında sıkıntı ebeveynlerin, kendi hayallerini çocuklarının üzerinde gerçekleştirmeye çalışmalarından kaynaklanır. Hayallerde yaşamın bir parçasıdır ama çocuğu, hayatı seven, insanları seven, sorumluluk almayı seven birey olarak yetiştirmek, bu amacı da ona her türlü imkanı sunarken, mevcut potansiyelini unutmadan, severek, güvenerek ve sağlıklı iletişim kurarak gerçekleştirmeye çalışmak olmalıdır.
Son söz de ‘Öğrenimdeki çocuklarınızın öğrenimlerini tamamlaması için her fedakârlığı göze almaktan çekinmemelerini tavsiye ederim.’diyen M. Kemal Atatürk’ün olsun.
Selam ve Sevgiler…
Birçok ebeveyn, geleceğin bir gülü, yıldızı olan çocuklarının eğitim sorumluluğunu, okula ve öğretmene bırakır. Çocuklarını, hem akademik hem kültürel, hem psikolojik, hem sosyal, hem mesleki ve hem de ahlaki yönden yetiştirmesini bekler. Üstelik başarının sınav sonuçlarına endeksli olduğu ülkemizde, anne baba olarak çantasını, kitaplarını, almalı, giydirmeli ve karnını doyurmalı, bunları yeter görür.
Gerçektende günümüz Türkiye’sinin eğitim sistemi, çocukları sürekli yarıştıran bir sistem üzerine kurulmuştur. Bu maratonda bazı öğrenciler bu yarışın içerisinde kalıp mücadeleye girişebilmişken, ilgi ve yetenekleri farklı, akademik yönü yarışı sürdüremeyecek düzeyde olan diğerleri ikinci plana bırakılır. Buda, ilgi ve beceri alanlarına bakılmaksızın bilgilerin seçkisiz olarak tüm öğrencilere yüklenmeye çalışılması “okuldan ve eğitimden nefret eden” bireylerin ortaya çıkmasına sebep olur.
Oysa asıl gerçekle yüzleşmek hep sonraya kalır. ”Harcanan onca para ve emeğin tek öznesi olan çocuklar ne durumda? Gerçekten mutlular mı? Yeni bir şeyler öğrenmenin keyfine varabiliyorlar mı? Kendi gelecekleri için karar verebilme olgunluğuna erişebiliyorlar mı? Daha fazla başarı beklentisi çocuğun özelliklerine, kişiliğine, isteklerine uyuyor mu?
Karnelerin konuşulduğu şu günlerde, akademik başarısı düşük ve olası kötü bir karne getirecek çocuğun anne babasının ve öğretmenlerinin de kendilerine yöneltmeleri gereken sorular yok mu? Anne baba, çocuğun kişiliği, kapasitesi, becerileri, ilgi alanlarıyla bütün olarak yeterince tanıyor mu? Çocuğun başarısızlığına neden olacak bir zorluğu olup olmadığı araştırmış mı? Aile yapısı ve ilişkileri ne durumda? Çocuğa merak etmeyi, soru sormayı, yeni bilgiler edinmeyi heveslendirecek bir ortam sunuluyor mu? İlgi alanı, becerileri ve istekleri doğrultusunda keyifli zaman geçirebileceği etkinlikler için çocuğa fırsat tanınıyor mu? Anne baba, ders çalış demek ve ders çalıştırmak dışında çocukla birlikte ne kadar zaman geçiriyorlar?
E-okul veli bilgilendirme sistemi, karne heyecanını azaltsa da Cuma günü ülkemizde karneler verilecek. İlk, orta ve lise, hepsi heyecanla yarıyıl tatiline girecekler. Karnesi iyi olan çocuklarla genelde sorun yaşanmayacak. Olası düşük karne durumuyla karşılaşan ebeveynlerin özeleştiri yapmadan, çocuklarına yüklenmeleri çocuklar adına haksızlıkların yaşanmasına yol açacak.
Hababam sınıfının her birimizin aklında kalmış meşhur bir sahnesi vardır;
Mahmut Hoca karne zamanı tüm velileri okula çağırır ve karneleri dağıtır.
Karnedeki kötü notları gören veliler çocuklarına söylenmeye başlarlar.
Hepsinin diyecek o kadar çok sözü vardır ki...
"Biz ne paralar verdik onu okutmaya çalıştık" lar, "Bir dediğini iki etmedik" ler, "İstediği her şeyi aldık" lar havalarda uçuşur...
Velilerde şok etkisi oluşturacak cümleyi ise Mahmut Hoca kurar:
" O karneler çocuklarınızın değil, SİZİN! "
Eğitim, çok etkenli bir sistem olup, aksaklığın bütün parçalarının gözden geçirilmesiyle giderileceği düşünülmelidir. Çözüm, çocuğun örselenmesi değil, birlikte gelecek dönemler için alınabilecek önlemlerin, sonuçlarıyla birlikte kararlaştırılması olmalıdır.
Başarının göstergesi her zaman iyi bir karneyle de ölçülmemelidir. Öğrencinin sorumluluk sahibi olması, azimli olması, saygılı, sevilen birisi olması, güvenilir olması, dürüst olması da çocuk açısından değerlendirilmesi gereken önemli unsurlar olmalıdır.
Aslında sıkıntı ebeveynlerin, kendi hayallerini çocuklarının üzerinde gerçekleştirmeye çalışmalarından kaynaklanır. Hayallerde yaşamın bir parçasıdır ama çocuğu, hayatı seven, insanları seven, sorumluluk almayı seven birey olarak yetiştirmek, bu amacı da ona her türlü imkanı sunarken, mevcut potansiyelini unutmadan, severek, güvenerek ve sağlıklı iletişim kurarak gerçekleştirmeye çalışmak olmalıdır.
Son söz de ‘Öğrenimdeki çocuklarınızın öğrenimlerini tamamlaması için her fedakârlığı göze almaktan çekinmemelerini tavsiye ederim.’diyen M. Kemal Atatürk’ün olsun.
Selam ve Sevgiler…