Son haftalarda altın ve döviz piyasalarındaki anormal artışlar hepimizin dikkatini çekmekte ve toplumu endişeye düşürmektedir.
Nasıl düşürmesin ki altın ve dövizle borçlanan vatandaşın/ esnafın/ tüccarın/ sanayicinin borcu katlanarak artıyor.
Adeta piyasalara koronavirüsü bulaşmış, altın/döviz “entübe” olmuş gibi ateşi yükseldikçe yükseliyor. Merkez Bankasının piyasalara aldığı tedbirlerle müdahale etmesinin üzerinden birkaç saat geçmeden bile rakamlar kaldığı yerden tırmanışa geçiyor.
Yapılan araştırmalara göre özel sektörün sadece dış borcu 253 milyar doları aştı. Dolayısıyla bu sektör mal varlığının %70’i kadar borçlu.
Kurdaki bu artışlardan dolayı borç 107 milyar TL daha arttı.
İçimizi karartan vahim tablo nereye kadar gider, kimse bilmiyor.
Dolayısıyla önümüzdeki günlerde ihracat/ithalat yapan şirketlerin konkordato ilanlarını görmek içten bile değil.
Rakamların adeta uçtuğunu gören bir yorumcu sosyal medya hesabında: “Türkiye uçuyor. Ama nereye uçtuğunu kimse söylemiyor” diye düşündüren bir ironi yazmıştı geçtiğimiz günlerde.
Ya çeyrek altına ne demeli? Düğünlerin vazgeçilmez takısına! Eşin/dostun/akrabanın/arkadaşın düğününde takılan şu küçücük şeye!
Daha birkaç ay öncesine kadar çoğu kişinin alabileceği seviyelerdeydi. Şimdi ise yanına yaklaşılmıyor. El yakıyor.
Birkaç ay önce komşusunun düğününde çeyrek altın takan kişi, bugün sıranın kendisine geldiğinde altın borcunu ödemek için kara kara düşünüyor.
Belki de bu şartlar altında mahcup olmamak için davet edildiği düğüne gidip gitmeme noktasında kararsız. Kafası karışık.
Yolu kuyumcuya düşmeye görsün. Bugünlerde bir çeyrek altına tam 860 TL ödemesi gerekiyor. Zor bir durum vesselam.
Düğünlerde çeyrek takmak artık bir hayal oldu. Hadi çeyrekten vazgeçtik gramın fiyatı 480 TL olmuş. Al alabilirsen!
Şimdi düşünelim…
Asgari ücretin 2 Bin 324 TL olduğu günümüzde asgari ücretle geçinen bir vatandaşın maaşı 3 çeyrek altın bile etmiyor.
Eskişehir’de uzun süredir yakından tanıdığım kuyumcu arkadaşımla telefonda sohbet ederken içinde bulunduğu atmosfer ses tonuna yansımıştı. Sesi öfkeli anlattıkları ise düşündürücüydü. “Pandemiden sonra açılan düğün sezonunda birçok müşteri altın almak için dükkânımıza geliyor. Ancak fiyatları görünce alışveriş yapamadan dönenler var. Almak istedikleri altını almaları çok zor. Geçen gün bir müşterim ilginç bir şey söyledi. Düğün davetiyesi aldığımda sanki adeta icra kâğıdı alınmış gibi hissediyorum kendimi. Çünkü davetiyenin geldiği aile zamanında çeyrek takmış kendi düğününde. Sonuçta bizim kültürümüzde takılan altın borç olarak takılır. Zamanı gelince siz de ona aynı miktarda karşılık verirsiniz. Geçen yıl 450 TL’ye alınan altın, şimdi 860 TL olmuş. Asgari ücretle geçinen bir kişiyim. O sebeple çeyrek almam imkânsız oldu. İşte bu sebeple borcuma karşılık düğün davetiyesini icra kâğıdı gibi görmeye başladım...” İşte anlattığı bu acı gerçek vatandaşın halini özetliyor. Sözün bittiği yer.
Ancak…Akşam televizyon ekranlarına tüneyen kadrolu yorumcuların gerçek gündemden uzak iktidar ve muhalefet üzerine yaptıkları konuşmalar, parti kurma gibi sıkıcı muhabbetleri bu gerçeğin üzerini örtmüyor. Vatandaş, çeyrek altının, dövizin, tarımın, hayvancılığın kısaca içinde bulunduğu gerçek gündemin konuşulmasını istiyor. Buzdolabını nasıl doldurabilirim, tencereyi nasıl kaynatabilirim bunu düşünüyor. Yani demem o ki ekranlardan algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu ayrı bir yazı konusu…
Pandemi nedeniyle her şeyin fiyatının iki katına çıktığı bir ortamda gerçek olan şu ki, çeyrek almak hayal oldu.
Bu arkadaşım telefonda bir hususun daha altını çizdi: “Geçtiğimiz hafta gelen müşterilere ilk defa altın yok dedik. Yıllardır bu işi yapıyoruz. Böyle bir durumla hiç karşılaşmamıştık. Bunu da gördük sonunda. Talebi karşılayamıyoruz. Değeri yükselen, prim yapan yatırım araçlarına talep artıyor. Vatandaşlar faizden çıkıp altına yöneliyorlar. Yatırımcılar altına koşuyor. Son olarak ekonomi güven işidir. Piyasaların güvene ihtiyacı var…” Cümleleri ile bitti telefon görüşmemiz.
Telefonu kapatınca tarif edemediğim bir sızı yayıldı bedenime. Faturayı hep gariban vatandaş ödüyor diye düşündüm bir süre…
Yıllardır değişmeyen sorunlar yumağı…
Ekonomideki köklü yapısal sorunlarla bu tablo böylece sürüp gidecek mi! Nereye kadar!
Artık davetiyelerde “icra kâğıdı” olarak görülmeye başlandı ya! Başka söze gerek yok!