DEĞER GÖRMEK ve VEFA

Yakıştırma fıkralar vardır ya konuyla alakalı olduğu için sizlerle paylaşmak isterim. Cehennemde teftiş var. Çukurlarda yanmakta olan insanlar var ve her birinden kaçan kaçana. Kendini dışarı atan kurtuluyor hesabı. Bir çukur var ki oradan çıkmaya çalışan gerisin geri tekrar çukura düşüyor. Müfettiş dayanamamış ve görevliye sormuş ‘bu ne haldir diye.’ Görevli demiş; 
 

“Efendim orada Gümüşhaneliler yanıyor. Kurtulmak isteyeni aşağıdaki bir diğer Gümüşhaneli tekrar aşağıya çekiyor.”
 

İşte bizdeki ahval tamamen bu şekilde cereyan etmekte. Şehrin kültürü adına, ticari alanda, eğitim ve diğer her bir alanda gayret gösteren, ter akıtan, kabuğunu kırmaya çalışan, ilerlemek isteyenlerin kaderi bunun tıpkısının aynısı. 
 

Şahsi, siyasi, ahlaki her ne olursa olsun bu şehrin vatansever olmaları şartıyla her bir değerinin ayağının altına başını koyan bir kardeşiniz olarak vefanın İstanbul’da bir semt adı olmadığını bilerek, yaşarken insana değer vermeye gayret gösteriyorum. 
 

En zirvedeki Gümüşhaneli ile Hamdi arasında hiçbir fark gözetmeyerek ikisi de benim için bu şehrin en önemli sembolleridir derim. Bu şehir adına bir şiir yazan, türkü besteleyen, icra eden, güzel bir fakülte kazanan, atılım yaparak ekmek yiyen ve veren, kabuğunu kıran, Kuşakkaya arkasını hayal eden ve hayallerinde sebat edenleri Allah rızası için seviyorum. 
 

Ve elbette insanların yaptıkları güzel şeylerden dolayı taltif görmeyi beklemeleri fıtrat gereğidir. Ancak bırakın taltif beklemeyi bu şehirde kasıtlı ve şiddetli eleştirileri görmek nasip oluyor bizlere. Herkesin eteğindekileri birleştireceği, şehir adına güzel çalışmalar ve eserler üretmek var iken gruplaşmak ve şahsileştirmek şehre zarar vermektedir. Gayemiz Konfüçyüs’ün; ‘birbirimize birer elma değil birer bilgi verme hareketi’ şeklinde vurgulamak isterim.
 

Şehir adına gerçekten kalıcı eserler, kültürel ve sanatsal kazanımlar, hayırlı projeler ve katkılar yapsan dahi değer görmediğini görmek üzüyor insanları. Ki atalarımız marifet iltifata tabidir diyor. Ve bu halin zuhuru gereği olsa gerektir ki birçok değerli ismimizin küserek şehri terk ettiğine şahidiz hepimiz.
 

Şehrimizin yaşayan kütüphanesi, en çok üreten beyni Adnan Güngör Üçüncüoğlu ağabeyimiz ve sanal âlemde duygularını ifade edenler dışında küçücük bir teşekkürü dahi görmediğimiz bu şehirde her türlü mobbinge rağmen üretmeye devam edeceğiz. 
 

Ha birde ‘körler sağırlar birbirini ağırlar’ durumu var ki onu ayrı tutuyorum. Onlar sürekli birbirini yağlamakla meşguller. En iyi şair onlar, sanatçı onlar, yazar onlar ve bizler bir kenardakiler, ötekiler. Ve en acısı da şu ki; en iyi reklamı yaparken onlar bizler de birbirimizin ayağını kaydırmakla meşgulüz maalesef.
 

Dünyanın en iyi şairi de olsa şiirlerinde isyana ve küfre varan ifadeleri kusanlar, dinime, vatanıma, insanıma, bayrağıma, toprağıma ve değerlerime küfredenler benim için en aşağılık seviyededir. Kibir ve gurur kisvesine bürünenler ne bu şehre nede memlekete zerre bir katkı verememektedirler.  
 

Ha birde şu var ki –o kendini biliyor- zamanında çok değer verdiğim ve hakkında güzel şeyler yazdıklarım sonradan çok ama çok değersiz biri çıkıyorsa o da bizim hatamız olsa gerek. Ki onlarla görüşmemizi öteye değil burada zamanı geldiğinde hesaplaşmaya bırakıyorum. 

Evet, sözün özü şudur ki; biz az da olsa bir şeyler üretmeye gayret edenleri şımartın, plaketlere boğun demiyoruz sadece ‘şehir adına’ bir kuru teşekkürü de onlara çok görmeyin ne olur.

YORUM EKLE