DEPREM GERÇEĞİNİ YAŞARKEN


23 Ekim 2011 tarihinde Van ilimizde meydana gelen deprem, afetlerin de ölümün de soğuk yüzünü hepimize bir kez daha göstermiştir.

Depremlerin diğer afetlerden farkı, artçı depremlerle insanların yaşadığı korkunun uzun süre devam etmesidir.

Deprem uzmanları, “gelecek günlerde acaba ne olur? Nerede deprem olur?” diye hesap yapadursunlar, hayat yolculuğu durmuyor, devam ediyor.

Hayat; içinde binlerce denklemi taşıyan muazzam bir senaryo. Depremler de, ölümler de, doğumlar da bu denklemin ve senaryonun birer parçası.

Hayat senaryosunu, insanın anlaması da çözmesi de çok zor ama, senaryonun yazarı Yüce Allah, senaryonun bütün boyutlarını Kur’an’da açıklamış, izah etmiştir.

Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’den ve onun Peygamberi Hz. Muhammed’den (a.s.v.), bu senaryo ile ilgili öğrendiğimiz çok önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu bağlamda; kâinatta hiçbir hadise başıboş cereyan etmemektedir. Her şey Allah’ın izni ile olmaktadır. Bir diğer ifadeyle kâinatta tesadüf yoktur. Yani Allah’ın çizdiği plan ve programda hiçbir boş nokta yoktur. En azından olay kendi kendine meydana gelmiş bir olay değildir. Dolu olan bir tüfeğin ateşlenmesinde sadece tüfeğe bakmak olayın doğru açıklaması olmaz. Tüfeğin tetiğini çekeni unutmak büyük hata olur. Aynı şekilde yer altında üst üste binmiş fayların kırılması olayında tetiği çekeni görmemek, insanı doğruyu görmeme yanlışlığına götürür.

Arapçadaki ifadeyle her fiil, yani her olay bir faille meydana gelir. Failsiz, yani yapanı olmayan, öznesiz bir eylem ve fiilin olması mümkün değildir.

Allah; dünyayı insanların ve diğer canlıların yaşayacağı şartlarla donatmıştır. Dünya hayatında her olayı bir kanuna bağlamıştır. Kanun varsa, kanun koyucu da var demektir. Kanunların tesadüfen işlemesi mümkün değildir. Her kanun bir ilimle meydana gelir, ilim ise âlimi gösterir. Kâinatta meydana gelen binlerce, milyonlarca tabiat kanununun kanun koyucusu da Yüce Allah’tır.

Deprem gerçeğinin insanlara bakan tarafı da çok önemlidir. Allah, insana akıl ve idrak vermiştir. İnsan, akıl ve idrakiyle Allah’ın koyduğu kanunları araştırıp, öğrenecek ve kendi zararına olacaklara karşı tedbir alacaktır. Soğuk havanın üşütmesi bir kanundur. Bu olaya karşı en önemli tedbir üşümeyi önleyici kışlık elbise giymektir. Soğuğa karşı önlemlerini almayan insan elbette hasta olacaktır. Aynen bunun gibi, deprem de Allah’ın bir kanunudur. Fay kırıklarının sarsıntıya yol açacağını ilim tespit etmiştir. O zaman riskli bölgelere ev yapmamak veya yapılan evleri, hesabına kitabına uygun yapmak gerekir. Bir şey olmaz deyip, geçiştirmek ise, hem büyük bir günah, hem de büyük bir suçtur.

Depremlerle ilgili olarak insanların akıllarına onlarca soru takılmaktadır. Özellikle depremlerin hikmetine yönelik olarak insan aklı ikna olmak istemektedir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin “Sözler” isimli kitabında “14. Sözün Zeyli” başlıklı bölümde de bu konu geniş olarak işlenmiştir. Bu eserde, depremlerle ilgili şu önemli soruların cevapları çok güzel açıklanmıştır. İlgilenenlerin bu önemli eseri ve bu soruların cevaplarını okumalarını tavsiye ediyorum.

Birinci Soru:
Bu büyük zelzelenin maddî musibetinden daha üzücü manevî bir musibet olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve ümitsizlik pek çok insanların pek çok memlekette gece istirahatini ortadan kaldırarak dehşetli bir azap vermesi nedendir?

İkinci Soru:Niçin gâvurların memleketlerinde bu semavî tokat başlarına gelmiyor? Bu bîçare Müslümanlara iniyor?

Üçüncü Soru:Bazı kişilerin hatasından gelen bu musibetin bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?

Dördüncü Soru:Madem bu zelzele musibeti, hataların neticesi ve günahlara kefarettir. Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Allah’ın adaleti nasıl müsaade eder?

Beşinci Soru:Âdil ve Rahîm, Kadîr ve Hakîm olan Allah; neden hususî hatalara hususî ceza vermeyip, koca bir unsuru musallat eder. Bu hal rahmetinin güzelliği ile ve kudretinin her şeyi kaplamasıyla nasıl bağdaşır?

Altıncı Soru:Zelzelenin, dünyanın içindeki madenlerin alt üst olması ve yer değişmesi neticesi olduğunu” gafil insanlar yayıp, âdeta tesadüfî ve tabiî ve maksatsız bir olay nazarıyla bakarlar. Bu hâdisenin manevî sebeplerini ve neticelerini görmüyorlar; tâki uyansınlar. Bunların dayandıkları maddenin bir doğruluğu var mıdır?

Son sözümüz; depremlerden de, diğer musibetlerden de kurtulmak için, hem fiili hem de lisani dualarla Allah’a sığınmamız gerekir.

Güzel günler dileğiyle.
YORUM EKLE