İzmir’de gördüğümüz manzara; Erzincan, Gölcük, Van ve Elazığ depremleriyle aynı sadece tarihleri farklıydı.
Televizyon ekranlarında, yakınları enkaz altında bulunan yakınlarının gözyaşlarıyla, çaresiz ve meraklı bekleyişi bir yanda, yıkılan enkazlar üzerinde kurtarma ekiplerinin canhıraş çalışmaları diğer yanda…
Ekrandan yürek burkan görüntüleri izledikçe göz pınarlarımızdan süzülen yaşlarla enkazın altında kalmış gibi acı hissettim. Dua etmekten başka ne yapabilirdik.
Deprem olunca acının ve gözyaşının tarifi yok.
Geçmişten bugüne yıllar geçmiş olmasına rağmen görüyoruz ki, deprem ve bina güvenliği üzerine bir arpa boyu yol almış değiliz. Belki karınca hızıyla giden iyi çalışmalar olabilir.
Bu kafayla gidersek almamız da mümkün değil.
Şöyle ki illerde ve ilçelerde konut yapımı için kurulan yapı kooperatiflerinde seçilen başkanlar işin ehli değiller. Elli, Altmış bilemediniz yüz hisseli yapı kooperatiflerin başkanları bazen esnaf, öğretmen, bazen imam ya da işçi dahi olabiliyor.
Yani herkes işini yapmıyor memleketimizde.
Yapılacak binaların inşaatları kooperatif başkanı ile demir ve kalıp ustasının inisiyatifinde yürüyor.
Şimdi düşünün. Eczacılık diploması olmayan bir kişi eczacılık bürosu açabilir mi? Hayır.
Peki, doktor olmayan muayenehane açabilir mi? Kesinlikle açamaz dediğinizi duyar gibiyim.
Ama ülkemizde inşaat ile ilgili hiçbir eğitim almayan kimseler inşaat müteahhidi olabiliyor.
Elbette işini düzgün ve hakkıyla yapanlar var. Ancak istisnalar kaideyi bozmuyor.
Bize göre binalardaki imalatlar için zeminden çatıya kadar her aşamasında bir teknik eleman mutlaka bulunmalıdır. Denetlenmelidir!
Yapı denetim firmaları bunu ne kadar yapabiliyor? Bilemiyorum.
Bu yazı öncesi görüştüğüm İnşaat Mühendisi olan akademisyen bir dostum, ülkemizde fay hattı, deprem ve inşaat bilimi adına bilinmedik hiçbir şey yok diyerek bilinen bilgilerin doğru kullanılmadığından ve neticede binaların hasar gördüğünü ve can kayıplarının olduğundan bahsetti.
Hatta konuşmamızın bir bölümünde aynı depremin belki daha şiddetlisi Japonya’da meydana geliyor ve can kaybı yaşanmıyor dedi. Hem de bir ada ülkesi olmasına rağmen. İşte bilim burada devreye giriyor diye ekledi sözlerine.
Telefon görüşmemiz bitince asırlar önce Hünkâr Hacı Bektaşi Veli’nin şu güzel sözü geldi aklıma ”İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”. Bugün ilimi dışlamanın acı faturasını ödüyoruz millet olarak.
İzmir’e dönersek…
Sekiz katlı Rıza Bey Apartmanı, Emrah Apartmanı yerle bir olmuş.
Emrah Apartmanın hikâyesi vurdumduymazlığı önümüze seriyor. Erzincan depremi sonrası Bayraklı’ya göç ederek kaybettiği torunun ismine bina yapan Hayati Uzun deprem gerçeğinin turnusol kâğıdıdır. Ders almamış olacak ki yaptığı bina değil mezarmış meğer. Ki bu depremde de iki torununu ve bir gelinin kaybediyor Hayati Uzun efendi.
Dikkatle baktığımızda aynı parselde başka binalar sapasağlam ayakta… Deprem uzmanları bunu iyi incelemeli.
Ülkemiz, özellikle 1999 Gölcük depreminden sonra deprem yönetmeliğinde ciddi değişikliklere gitti. 18 Bine yakın vatandaşımızı Gölcük depreminde maalesef kaybetmiştik.
Mesleğim gereği yakın takip ettiğim bu yönetmelikle birlikte 2001 yılından itibaren inşaatlarda kullanılmaya başlayan çok önemli birkaç hususu hatırlatmak isterim.
İlk öncelik, binaların yapılacağı zeminlerde zemin etüdü yapılması ki zeminin kalitesi en önemli husustur. 1,5 Metrede bir alınan numuneler ile zeminler inceleniyor ve sağlam zemine ininceye kadar bu çalışmalar devam ettiriliyor.
Zemin etütlerinin masraflı bir işlem olmasında olacak ki binayı yaptıracak bazı müteahhitlerin fazla para ödememek için türlü türlü yollara başvurduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Bir diğer önemli gelişme ise inşaatlarda hazır beton kullanımı. Artık dere ve deniz kumu tarihe karıştı. Konkasör tesislerinden kırma taş ve taş tozu kullanılarak beton santrallerinde üretilen hazır beton kullanımına geçildi. İnşaatlarda C-25 Beton kalitesinin altında beton kullanımı yasaklandı.
Bir binanın olmazsa olmazlarından biri de demir donatısıdır. Yönetmeliğe kadar inşaatlarda hep düz ve pürüzsüz yüzeyli demir kullanıyordu. Artık bunun yerine nervürlü dediğimiz dış yüzeyi pürüzlü çelik demirler kullanılmaya başladı.
Evet, gelelim bu yönetmelikten önce yapılan binaların durumuna!
Tamamı risk altındadır. Bu net. İstisnaları çıkabilir. Karot numunesi alınarak incelenmesi gerekir.
Bu yazımı okuyan okuyucularımızı altını kalın çizgilerle çizerek belirtmek isterim ki, eğer ikamet ettiğiniz bina 1999 yılından önce yapılmışsa hiç zaman kaybetmeden binanızın dayanım testini yaptırmanız gerekiyor. Muhtemelen depreme dayanıksız çıkacak. O halde hiç vakit kaybetmeden ya binanızı işin ehline uygun ve işini düzgün yapan malzemeden çalmayan firmalara güçlendirme yaptıracaksınız ya da kentsel dönüşüme müracaat edeceksiniz. Başka çareniz yok.
Devletimizin kentsel dönüşüm için başta kira desteği ve kredi imkânı sağladığını biliyorum.
Evet…Netice olarak bilinçlenme açısından deprem olduğunda televizyona çıkması gereken konuşmacı; inşaat mühendisidir, inşaat teknikeridir, mimardır, işini düzgün yapan müteahhittir, belediyecidir, şehir plancıdır vs.
Yani demem o ki, bu depremde yıkılan binaların nesi eksikti, kim nerede yanlış yaptı, yanlış yapanlar hakkında ne yapılacak, bir daha yanlış yapılmaması için neler yapılabilir?
Bunların hangisinin bir diğer yönüyle içinde jeoloji var? Jeofizik var? Jeodezi ve fotogrametri var?
Sorunun kaynağına inmedikçe sosyal medyada yapılan yastayız ve geçmiş olsun paylaşımlarını sürekli yapar dururuz!
Öncelikle fay hattı üzerinde bulunan illerimizde ve ilçelerimizde deprem simülasyonlarında çok hasarlı olması beklenen yapılar bir elin parmaklarından katbekat fazla olacak. İşimiz hiç kolay değil, devletin tüm organları, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları vs. bizler el ele verip çok geç olmadan gerekli önlemleri hep birlikte almalıyız.
Ha aklımda iken söyleyeyim. İzmir, Ege’nin İncisi olduğunu bu depremde bir kez daha gösterdi. Cuma gününden itibaren Türkiye’ye ders verir nitelikte bir dayanışma ve yardımlaşma örneği sergiliyorlar. Adeta seferber olmuş durumdalar.
Depremzedelerin yaralarını sarmak için birbirleriyle yarışan Otelciler/ Lokantacılar/ Fırıncılar/ Marketçiler daha bilmediğim birçok iş yeri sahiplerine gönülden teşekkür ediyorum. Hayat paylaşıldıkça güzel.