Çok sevdiğim bir sözü başta ifade ederek yazıma başlamak istiyorum.
“Asil insan idare eder, aciz insan şikâyet eder, basit insan iftira eder, dürüst insan SABREDER…”
Ama inanın sabret de bir yere kadar değerli okurum. Sabır taşım çatlamasaydı bu yazıyı asla kaleme almazdım. Ve sözüm ona ben bu altın kalpli insanların şehrinde sadece şunu öğrendim ki;
“Üreten insanlar tüketenler tarafından bu şehirde asla sevilmezler…” Onlara dememiz gerekmez mi “üretim olmazsa sen neyi tüketeceksin” diye.
Ben bu şehrin uzak bir dağ köyünde bir kara tandırın başında dili lâl, kulağı sağır bir annenin çocuğu olarak sefaletin tam ortasına dünyaya gelmişim. Gözümü açtığımda yokluğu, yoksulluğu çileyi gördüm, yaşadım. Trabzon gibi yerde ayağımda yırtık cızlavut lastik ile sabah okula, öğleden sonra ayakkabı boyamaya başladım. Gençliğimde hamallık yaptım. Ankara’da okurken dört yıl boyunca yanlarına sığındığım üç öğretmen arkadaşın yemeklerini, ev temizliğini yapmak şartıyla okudum. Yani anlayacağınız feleğin her türlü çemberinden geçtim.
O yüzden kendime “(Müslüman) kardeşi için de istemedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olamaz.” Hadis-i Şerif’ini rehber edindim. Ama gelin görün ki;
Rahmetli olan bir Gümüşhanelinin fotoğrafını paylaşıp, tanıdığım tanımadığım hemen her cenazeye, taziyeye ve mevlidine katılıyorum “sen bu şehrin Azrail'i misin” diyorlar.
Sevdiğim, saydığım, bu şehrin bir değerinin biyografi kitabını yazıyorum veya bilgisini bir başka kitaba alıyorum bu sefer de “zavallı emir alıyor” diyorlar.
Bir whatsap grubunda "yapacağınız hayrı aracısız garibana kendi elinizle teslim edin" diyorum “sen neden işimizi bozuyorsun” diyorlar.
Bir köşe yazısı veya kitapta birinden bahsedince "yağ yakıyor kesin çıkarı var, siyasete soyunuyor, kesin bir müdürlük peşinde koşuyor" diyorlar.
Şehrin aksayan yönlerinden ve çözüm önerilerinden bahsediyoruz “sen bölücü müsün” diyorlar.
Bu şehrin Allah dostları ile sohbet ediyorum, onlarla fotoğraf çektiriyorum ve sosyal medyada paylaşıyorum “sende onlar gibi kırık mısın” diyorlar.
Devletimizin yaptığı en güzel yatırımları, yolları, barajları, sosyal projeleri, yardımları yazıyorum “sen AKP’nin yalakası ve uşağısın” diyorlar.
Hiçbir liyakati olmadan çoluğunu, çocuğunu, yeğeni akrabasını kadrolara imtihansız şekilde yerleştirenlere “kul hakkına giriyorsunuz” diyorum “kedi uzanamadığı ete murdar der” diyorlar.
Devletin yaptırdığı kalıcı konutlarda asılan Türk bayrağımızı kesen şerefsizlere “nankör ve bölücü” diyorum, “sen fikir ve özgürlüklere karşısın” diyorlar.
Bu şehre okuma gayesi ile geldiğini sandığımız öğrencilerin sözüm ona özgürlük altında çırılçıplak teşhirlerini yazıyorum “senin ne üstüne lazım” diyorlar.
Bu şehrin özellikle okumaktan başka hiçbir hal çaresi olmayan öğrencilerine kitap hediye ediyorum, “hayal kurun, okuyun, sizinle gurur duyuyorum” diyorum bu sefer de bana “sen hayalperestsin şehri üç ay terk et de hayal öğren öyle gel” diyorlar,
Yirmi yıl önce bir köy okulunda yaptığım bir program öncesi motive konuşmamı YouTube kanalımda paylaşıyorum orada arkamda duran "okuttuğum ama maalesef eğitemediğim" öğrencim yıllar sonra beni de arama zahmetine katlanmadan bir yerleri arayarak öğretmenimiz demeye bile tenezzül etmeden “ona söyleyin temcit pilavı gibi neden bizim görüntüleri paylaşıyor” diyorlar.
Gümüşhane’de gerek işyerimde gerekse dışarıda herhangi bir vatandaşımızın işine yardımcı oluyorum “sana ne, bu senin vazifen mi” diyorlar.
Hiçbir ücret talebim olmadığı halde yazdığım bir gazetede çalışan birinin egosu yüzünden son derece yerinde bir köşe yazıma ambargo konularak “sen gerici yobazsın” diyorlar.
Sahi bu altın kalpli insanlarımız (!) ne çok şey diyorlar.
Başarılarının devamını diliyorum. Meyva veren ağaç taşlanır misali. Kendine iyi bak. Bursa'dan güzel memleketime selamlar saygılar.................
Teşekkürler değerli hemşerim.