Ömür bir çile vesilesi olmalı ki doğduğunda hemen her çocuk ağlamak üzerine doğar. Ve hayat bir acı bir tatlı olmak üzere kahkaha ve gözyaşlarıyla yoğrulup nihayetinde beş arşınlık bir bez parçasından ibaret. Ve bir sabır ve o sabra karşı verilen imtihan dünyası ömür. Tıpkı gönül coğrafyamıza seslenen Yunus’un dediği gibi hepsi;
“Ana rahminden geldik pazara, bir kefen alıp döndük mezara” muhabbeti.
O halde merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun deyimiyle;
“Saniyesine bile hükmümüzün geçmediği bu dünyada fırıldak olmanın bir gereği yoktur” diyebilme cesaretinde olmalıyız hepimiz. Ahiret âlemindekilerin binler kere pişman olduğu şeyler için bizler bugün dünya hayatında birbirimizi parçalıyoruz adeta.
Sıralayacak olursak;
Ana baba hakkı, komşu hakkı, iş ve makam ve de para hırsı, mal biriktirme telaşesi, şehvetin ve ihtirasın kiri, kumar ve her türlü pisliğin içinde boğulma çabası, vatana ve bayrağa küfretme yarışı, Rabbimizin hoşnut olmadığı şeyler için azami gayret edepsizliği, her türlü ahlaksızlık ve fuhşiyat debdebesi ve daha birçok menfi isnat ve hareketlerle cebelleşip duruyoruz.
Hâlbuki dürüst olabilirsek eğer; bu imtihan vesilesi dünyada son derece hoşnut, birbirimizle iyi ilişkiler ve anlayış çerçevesinde huzurlu bir şekilde hayatımızı idame ettirebiliriz. Lakin yukarıda saydığımız ve nefsimize son derece hoş gelebilecek olan hasletleri kazanmak için hemen her şeyimizden vazgeçebiliyoruz.
Dürüst olabilirsek eğer;
Bir başkasının liyakati, eğitimi ve gerçekten hakkı olmasına rağmen onun yerine eşimizi, dostumuzu, oğlumuzu, kızımızı, arkadaşımızı ve akrabalarımızı hak etmedikleri makamlara getirmeyiz, getirilmelerine müsaade etmeyiz.
Dürüst olabilirsek eğer;
Devletimizin onca verdikleri karşısında şükürsüz bir hal içinde olmayıp en kötü zamanında aklıselim düşünerek, var olan yangına benzin değil su dökme gayretinde oluruz. Yada tıpkı bir serçe misali gagasında nar-ı İbrahim’e bir damla su taşıma gayreti ve inancında oluruz. Devletin malına hor gözle bakmayız, israf musluklarını kapatabiliriz.
Dürüst olabilirsek eğer;
Ait olduğumuz ailenin, mahallenin, şehrin ve ülkenin hayrına ahlaklı, erdemli ve saygılı birer birey olarak yalan olan bu dünyanın geçici olduğu şuuruna varıp insanlarla kardeş bağlarımızı güçlendirebiliriz. Ve “İnnemel mû'minûne ihvetun” diyebiliriz.
Dürüst olabilirsek eğer;
Bu şehre bizim misafirlerimiz olarak gelen öğrencileri para ve cinsel bir obje olarak görmeyiz. Onlara fahiş fiyatla mal ve hizmet sunmayız. Evlerimizi insaf ölçüleri dâhilinde bu misafirlerimizin hizmetine sunabiliriz.
Dürüst olabilirsek eğer;
İnanın o zaman iyi bir eş, iyi bir anne-baba, çok iyi bir öğretmen, ideal bir amir, dürüst bir siyasetçi, doğruları haykıran bir yazar veya gazeteci, adil bir idareci ve kısacası adam gibi bir adam olabiliriz.
DÜRÜST OLABİLİRSEK EĞER