Hani şehrimizin girişi ve çıkışında ışıklı bir şekilde “Altın kalpli insanların şehri” yazıyor ya dışarıdan gelip şehri transit geçenler bu ulvi söz karşısında bir an duraklıyor ve “vay be, gerçekten öyle mi” demeden kendilerini alamıyorlar.
Elbette gitgide kirlenen, manevi ve ahlaki değerlerimizin bu kadar erozyona uğradığı, üçüncü sayfa gazete haberlerinin ayyuka çıktığı bir ahir zaman döneminde Gümüşhane’miz için güzel ifadeler kullanmak mümkün.
Ancak bu şehrin sevdalısı bir bireyi olarak gönlümün rıza göstermediği ve bizzat yaşadığım, gördüğüm birkaç hadiseyi bilgilerinize sunmak istiyorum. Ki bu hususlarda yazı yazmamızı isteyen onlarca hemşerimizin ricası var üzerimizde. Bu yazıyı okuduktan sonra kendi kendinize şu soruyu sormanızı ve muhasebesini yapmanızı istirham ediyorum.
“Bizler gerçekten altın kalpli insanlar mıyız?”
Belediye altında wc ihtiyacını pisuvarda gören bir amcamız soyhasını eline alıyor, koridoru o halde geçiyor, mescidin yanındaki şadırvana kadar getiriyor ve orada abdest alanların yanında soyhasını iyice temizleyip taharetini yapıyor.
Yine aynı mescide giriş kapısından girdiğimizde vatandaşın birinin tam orta yere epey bir istifra ettiğini görüyoruz. Yanından geçen hemşerilerim küfrediyor, iğreniyor, nutuk çekiyor ama kenarda bulunan bir kartonu alıp üzerini maalesef örtmüyor. Vatandaşın birisi bir yetkiliye ulaşıyor ancak o da bir başka yetkilinin ismini verip sırra kadem basıyor.
Evimizin, dükkânımızın kira ederi Gümüşhane ve Türkiye şartlarının çok çok üstünde bir şekilde fahiş fiyatla kiraya veriliyor. Öğrenciye ise maalesef yolunacak kaz veya öcü gözüyle bakılıyor.
Sokakta yürüyenimiz uluorta höykürerek tükürüğünü, balgamını kaldırımın veya yolun tam ortasına hark ediyor ve üstelik ayakkabısı ile üstüne dahi basıp ezmiyor.
Şişede durduğu gibi durmayan içkiyi çeken hemşerimiz bindiği otomobille adeta şehrimizin dar yollarında ralli yapıyor ve bizim huzurumuz için gece nöbet tutan emniyet görevlisi kardeşimizi şehit ederek; kanser hastası eşini dul ve üç çocuğunu yetim bırakıyor.
Ve yine bir baba bilemediğimiz bir sebepten ötürü cinnet geçiriyor ve öz evlatlarına kurşun yağdırarak daha genç yaşında bir oğlunun ölümüne sebep oluyor.
Belediyemizin bin bir emekle yaptırdığı parklarda, duraklarda çoğu üniversite öğrencisi ve bizim lise öğrencilerimiz ahlaka mugayir bir biçimde etrafına rahatsızlık veriyor, çekirdek çitleyerek etrafı kirletiyor.
Ve dahi Hastane köprüsü ile Karakol Köprüsü arasında Harşit Çayı kenarında ki parklarda yer alan banklarda bademcik ameliyatı ve diş çekme operasyonları yapan gençlerimizin bu şehre okumaya geldikleri hakkında ciddi şüphelerimiz hâsıl oluyor maalesef.
En önemli hususların başında bu olsa gerek ki şehrimizin trafik sorunu adeta kangren olmuş durumda. Hal böyle iken transit yol ve mecburiyet caddemizde bırakın araçla ilerlemeyi yaya olarak yürümenin dahi imkânı olmuyor.
Ve dahi buraya yazamayacağımız öyle enteresan hadiselere şahit oluyoruz ki “Edep Ya Hu” diyerek şu dilimizde pelesenk olan “Altın kalpli insanlar” ibaresini masaya yatırmak istiyoruz. Sonrasında hep birlikte aynaya bakıp şu malum soruyu soruyoruz kendimize;
“Gerçekten altın kalpli insanlar mıyız?”