EĞİTİM BİR HAKTIR, HİÇBİR KİŞİYE VEYA KURUMA BIRAKILAMAZ...

Eğitim, bir haktır. Tek başına hiçbir kuruma, kişiye ya da siyasî fikre bırakılmayacak kadar önemlidir. Eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların aşılması, Türkiye’de eğitimi hak ettiği yere koymakla mümkün olacaktır. Eğitim, bireyin, ailenin, milletin ve devletin teminatıdır. Sağlıklı bir gelecek ancak eğitimle elde edilebilir. Nesiller, yalnızca eğitimle sağlıklı bir yapıya kavuşturulabilir. Böylesine önemli olan bir konuda yapılacak bütün düzenlemeler, milletin onayını almış düzenlemeler olmalıdır.

Eğitim bir an önce yalnızca bir bakanın ya da bakanlık müsteşarlarının at koşturacağı alan olmaktan çıkarılmalıdır. Siyasî erkin hâkimiyetine emanet edilmiş bir eğitim; öğretmeni, öğrenciyi ve veliyi görmezden gelecektir. Hatta öğretmene hakaret edecek kadar da ileri gidecektir. Eğitim alanında yapılacak her işlem, yapısal anlamda değerlendirilmelidir. Okul öncesinden başlamak kaydıyla eğitime yapılan yatırımlar en ince ayrıntısına kadar mercek altına alınmalıdır. İdeolojik saplantılarla her dönem alınan kararlar, eğitimin aslî unsuru olan öğretmen ve öğrenciyi bezdirmiş, pısırıklığa sürüklemiştir.  Okul yöneticileri, politik olarak seçilmemeli, liyakat ve ehliyete değer verilmeli…

Eğitimde reformist yaklaşımlar bütün toplumu uçurumun kenarına götürebilir. Çünkü eğitim son derece riskli bir alandır. Bu alan uzmanları tarafından işletilmelidir. Eğitim camiasından olmayan, eğitimin içinden gelmeyen kişilerle yönetilen bir eğitim, asırlar geçse de hiçbir sorunu çözemeyecektir. İktisadî bir kafayla, işletmeci mantığıyla yönetilen eğitim, kültürü, görgüyü, millet olma bilincini, bilimin yüceliğini kavramaktan yoksun kalacaktır. Bu sistem zenginler, patronlar, mafya babaları doğurabilir ama vatansever, merhamet sahibi, anlayış abidesi karakterler çıkaramayacaktır. Bilge Kağan, Tonyukuk, Hoca Ahmet Yesevi, Gazali, Farabi, İbn-i Sina, Yunus Emre, Mevlana, Fuzuli, Baki, Süleyman Çelebi, Nizamü’l Mülk, Hacı Bektaşi Veli, Büyük Önder Atatürk, Cemil Meriç, Erol Güngör, Dündar Taşer, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Dilaver Cebeci, Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Yavuz Bülent Bakiler, Oktay Sinanoğlu, İlber Ortaylı, Halil İnalcık, Aziz Sancar mazide kalan birer hayal olacaktır.

Neresinden bakılırsa bakılsın yıllardır yapılan çalışmalar ne yazık ki olumlu bir sonuç vermemiştir. Yapılan bütün çalışmalarda eğitim sisteminin temel unsuru olan öğretmen, eğitim çalışanları, öğrenciler, veliler ve eğitimcilerin kurmuş olduğu sendikal oluşumlar görmezden gelinmiştir. Bu yok sayma, eğitimin sorunlarını kat kat artırmıştır. Öğretmen, bütün bu kısır döngü içinde sendeleyip durmuştur. Yine de idealini, çalışma azmini kaybetmemiş; ümidini yitirmemek için elinden geleni yapmıştır. Eğitim sistemimizdeki yapısal ve yönetsel sorunlar çözülürse öğretmenlik mesleği; itibar, manevî güç ve maddî olanaklar kazanacaktır. Öğretmenin itibarı, manevî gücü ve maddî olanakları iyileştirildiği takdirde milletin geleceği teminat altına alınmış olunur. Öğretmenlik mesleği bu üç onura kavuşturulmalıdır. Bu yapılmaz ise her ortamda ve ekranda eleştirilen, basite alınan, küçümsenen; böylelikle toplumdaki saygınlığını yitiren öğretmenden ne beklenebilir ki?

Eğitim, rekabet ortamında ve piyasa mantığında gelişme sağlayamaz.  Günü birlik çıkarlara hizmet etmekten öteye geçmeyecek rekabet ortamı ve piyasa mantığı, bir an önce terk edilmelidir. Günü kurtarmacı yaklaşımlar, geleceği yok etmektedir. Yarının sorunlarını bu günden sezen milletler, tarihe yön verirler. Türk milleti, tarihe yön vermekte bütün milletlerden daha tecrübelidir. Bu tecrübenin aktarımı ancak ve ancak eğitim kurumlarında ve öğretmenlerle olacaktır. Tarih, Türk milletinin doğrudan veya dolaylı yön vermeleriyle şekillenmiş asırlarla doludur. Bu erdem Türk milletinde bulunmaktadır. Eğitimin başındakiler, bu erdemin farkına varmalıdır. Okullar ticarethane değildir. Bu böyle biline!

Eğitim sisteminin bana göre en temel öğesi olan öğretmen, her yönüyle dananım sahibi olmak durumundadır. Bu da öncelikle öğretmen yetiştirme politikasıyla ilgilidir. Bu anlamda okul öncesinden başlamak üzere her öğrencinin ilgi ve kabiliyeti belirlenmelidir. Her birey yetenekleri doğrultusunda yetiştirilmelidir. Öğretmen olmak isteyen ve öğretmen olma yeterliğine sahip olan her öğrenci, büyük bir titizlikle eğitim-öğretim almalıdır. Öğretmenin maddî ve manevî açıdan huzura kavuşturulması devlet imkânlarını elinde bulunduran kişilerin birinci hedefi olmalıdır.

Öğretmen, öğrencisini yapılacak olan eleme sınavlarına hazırlayan olmaktan çıkarılmalıdır. Bu durum düzeltilmediği sürece ülkemiz çağdaş uygarlık başta olma üzere hiçbir yere varamaz. Öğretmen, öğrenciyi hayata hazırlamalıdır. Öğretmen, öğrencisinin yeteneklerini geliştirmede ona rehberlik yapmalıdır. Her yıl adı değiştirilen sınavlarla elde edilen başarı ile bir yere varılamayacağı artık bilinmelidir. Sayısal alanında Türkiye birincisi çıkan bir öğrencinin ağzında: “Ben hiç kitap okumam. Okumayı da sevmem. Çok çalıştım, dershane öğretmenlerime buradan çok teşekkür ediyorum…” şeklinde son derece yanlış ve hastalıklı bir ifade çıkıyorsa hiç kimse kusura bakmasın ama eğitim bitmiştir. Biz öğretmenler, kitap okumaktan aciz; gazete okumaktan korkan gençlerle bir yere varılmayacağını biliyoruz. Uygarlık yarışında pek çok ülkeye öncülük yaptığımızı biliyor; bir an önce eğitimin millîleşmesini istiyoruz. Gücümüzün farkında olmanın zamanı geldi de geçiyor bile…

YORUM EKLE