Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar
Rüyalarımıza melekler uğrardı.
Kapımızdan yoğurtçu
Bahçemizden ishakkuşu
Kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.
Diye ne güzel diyordu şair. Ve ben bu şiiri her dinlediğimde çocukluğumun silik sahifelerini hayal meyal hatırladığım Trabzon Arafilboyu Mahallesi’ne göç ederim sessizce.
Buğulu gözlerimin önüne daracık yosun kokan sokağımız, küçücük evimiz, rahmetli babam Hamal Hoca Ahmet’in kırk yamalı sepeti, Köfteci Basri Aga’nın köfte selesi, Sarhoş İsmail’in bitmek bilmeyen naraları, Kostok Ahmet’in incir dallarında gezinişleri, Hacı Murat’ın seyyar sebze ve meyve arabası, Şaban Abinin şavrole taksisi, Gümüşhane Hayekseli Ali Rıza (Kalaycı) Amcanın gaz ve bisküvi kokan küçük bakkaliyesi gelir ve adeta burnumun direkleri sızlar.
Hemen her gün cızlavut lastiklerimle gittiğim Maşatlık’taki Üniversite İlkokulu’nda ders dinleyişim, okul Müdürü Osman Nuri Tonyalı’nın nasihatleri, Arsinli İsmail Kılıç öğretmenimin insana ümit veren o güzel yüzü, sınıf arkadaşlarım, hafta sonları Yavuz Selim’de mahalle takımımız Gençlerbirliği’nin maçları ve Trabzonspor’un destanlar yazdığı o güzelim yıllar çıkmıyor hafsalamdan.
Hacı Anne’nin virane evinin yeşil panjurlu camından bembeyaz nakışlı tülbendi ile okuduğu ve bizleri derinden etkileyen Kuran ve dua sesleri manevi bir atmosfere çekip götürüyor çocukluk hatıralarımı.
Ve 12 Eylül’ün hain, karanlık ve ürkütücü izleri. Hemen her gün aynı silahın el değiştirerek vurduğu gencecik fidanların ağıtlar ve gözyaşları arasında kara toprağa girişleri. Duvarlarda “kahrolsun” diye başlayan kırmızı yazılar. Çolağın fırınında ekmek, Ali Rıza Amcanın bakkaliyesinde gaz kuyruğu. Hamsicilerin çığırtkan sesleri, boş arsalarda bitmek bilmeyen mahalle maçlarımız, horoz şekerlerimiz, pamuk helvalarımız.
Sümer ve Melek Sineması’nda Malkoçoğlu ve Battalgazi filmleri, sinema önlerinde okumayı ilk söktüğüm Teksas ve Tommiks çizgi romanları, ayakkabı boyacılığım, Avni Aker’de destanlar yazarak İstanbul saltanatını yerle bir eden Şenol’lu, Turgay’lı ve her biri bir roman kahramanı olan futbolcular muhteşem bir tablo misali süslüyor hayal dünyamı.
Arafilboyu; çocukluğumun en güzel, en deli ve en yoksul yanı. Babamın kokusu, anamın yolunu gözleyişim, günde sekiz tur attığım daracık sokaklar, kulaklarımı tırmalayan sarhoş naraları, birbiri üstüne dayalı sıralı yoksul evler ve rüyalarımda gezinen kocaman devler.
Boztepe’nin eteklerinde yuvalanan yarısından fazlasının Gümüşhaneli olduğu küçücük ama içinde mutluluğun hâkim olduğu birbirine sırtını dayamış mütevazı evler. Ve her biri birer hikâye olacak sefil hayatlar. Gümüşhane İşkilaslı (Sarıçiçek), Akhisarlı, Taneralı (Süngübayır), Arduçlu, Demirörenli, Bayburt Göklerli ve Kelkit Gödüllü onlarca ev, yüzlerce çocuk, binlerce sefil hayat hikâyeleri.
Evet, Arafilboyu. Şimdi Karayolları’nın bir küçük mektupla satın almak istediği çocukluğumuzun, hatıralarımızın geçtiği mistik mekân. Üç beş kuruşa satın alacaklar hayallerimizi, yıkacaklar hayal dünyamızı. İstemiyorum elbette. Milyonlar verseler satmam hayallerimi. Çünkü Trabzon benim için Arafilboyu demek, Arafilboyu ise mazi ile olan son bağım demek. Nefesimi istiyorlar benden, kökümü koparmak istiyorlar, hatıralarımı çalmak istiyorlar. Üç beş bin lira karşılığında yıkalım hayallerinizi diyorlar.
Kocaman bir tünel geçecekmiş hayallerimizin içinden. Hâlbuki Boztepe’nin eteğinde ve Trabzon Limanını gören en hâkim yerde Arafilboyu. Farklı ve güzel bir proje ile yaşatılmalıydı bu tarihi mahalle.
Gücüm yetmez biliyorum. O halde elveda çocukluğum, elveda en güzel yanım, elveda can damarım, elveda hayatım, elveda Arafilboyu diyorum gözyaşlarıyla.
Not: Gümüşhane’nin ve Gümüşhanelinin unutamayacağı iki tarih var. Biri 15 Şubat 1918 Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluşu. Diğeri 15 Temmuz hain darbe girişimi. Rabbim bu aziz milletin burnunu bir daha kanatmasın. Birliğimizi ve dirliğimi daim eylesin. Harici ve dahili düşmanlarımıza fırsat vermesin inşallah.