Tarihler bize neyi hatırlatır? Mesela 3 Aralık size ne ifade ediyor? Doğum gününüz mü? Evlilik yıldönümünüz mü? Mezuniyet tarihiniz mi? Bunlar dışında bir şey ifade etmiyorsa, dünyada sizinle beraber bir yaşam süren 600 milyon bireyin dertlerini bir kenara atıyorsunuz demektir. Ben sizi uğraştırmadan söyleyeyim: Bu tarih Dünya Engelliler Günü’dür.
Evet, Birleşmiş Milletlerin raporuna göre dünyada 600 milyon engelli insan yaşamaktadır. Birçok ülkede de 10 kişiden en az biri fiziksel, zihinsel veya duyusal bozukluklar nedeniyle engellidir ve bu engelin varlığından, nüfusun en az yüzde 25'i olumsuz etkilenmektedir. Ülkemizde de yaklaşık 8,5 milyon kişi engelli olarak yaşamını sürdürmektedir. Normalin dışında yaşam sürdürmek zorunda olan bu insanlarımızın nasıl yaşadıkları, ne gibi zorluklar çektikleri konusunda da ülkemiz nüfusunun çok az bir bölümü bilgi sahibidir.
Bırakın bilmeyi, karşılaştığımız, gördüğümüz ve tanıdığımız engellilere de bakış açımız ve yaklaşımımız oldukça ilginç. Ayrımcılığı Önleme ve Mücadele Platformu’nun yaptırmış olduğu anket bu ilgisizliği göstermesi açısından oldukça önemlidir. Hakikaten, aralarında İstanbul, İzmir, Ankara, Tekirdağ, Van, Şanlıurfa, Aydın’ın da bulunduğu 9 ilde 800 katılımcıyla gerçekleştirilen anketin sonuçlarına göre, Türk toplumunun engelli kişiye acıma ve merhamet duygusuyla yaklaştığını görüyoruz. Dahası engelliyi, kendi kendine yetemeyen, başkasının yardımına ihtiyaç duyan kişi olarak algılıyor. Engellilerin sorulara verdiği cevaplarda içler acısıdır. Birçoğu okula kayıtta sorun yaşamış, arkadaşları arasında dışlanmış, kimi de hakaret görmüş. Dahası;
“Yüzde 17.1’i restoran, sinema ve kafeye alınmadığını,
Yüzde 8.1’i kiralık ev ya da işyeri aradığı sırada engelli olduğu için kiralayamadığını,
Yüzde 4.7’i öğretmenin, engelli çocuğu sınıfına kabul etmeyi istemediğini,
Yüzde 13.8’i idarecilerin okula kayıt yapmayı istemediğini,
Yüzde 9.8’i okulda arkadaşlarının alayına maruz kaldığını,
Yüzde 23.9’u ulaşım için bir araç durdurmaya çalıştıklarında, sürücülerin engelli olduğunu görüp durmadığını belirtiyorlar.
Oysa insanların fiziksel veya zihinsel yetersizliklerinin olması onların tercihinden kaynaklanmamıştır. Hiç kimse iki dakika sonra bir araba tarafından çarpılıp veya bir felç geçirip bu durumla karşı karşıya kalamayacağının garantisini veremez. Hal böyleyken insanlar kendilerinin bu derece yakın olduğu bir meseleye biraz empatiyle yaklaşması insaniyet açısından zorunludur. Yani onlara bu yetersizliklerini hissettirmemek, destek olmak, cesaretlendirmek ve en doğru zamanda ve en doğru yerde yanlarında olmak önemlidir. Zira tarihe baktığımızda birçok engelli bireyin çevre desteğiyle çok şeyler başardığını görüyoruz. Beethoven'ın 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelediğini, Eli Bowen'in en ünlü akrobasi gösterilerini olmayan bacaklarıyla yaptığını, Erik Weihenmayer'in Everest'e görmeyen gözleriyle tırmandığını, Dustin Carter'in güreş şampiyonasını bacaksız ve kolsuz kazandığını unutmamak gerekir. Ayrıca dünyaya kendini hayran bırakan İrlandalı yazar Cristy Brown’un beyin felçli olarak doğduğunu ve ailesinin desteğiyle kendini geliştirip, ayağıyla resimler yaptığını ve yazılar yazdığını biliyoruz. Neden çevremizdeki engelliler de toplum desteğiyle birer Beethoven, Cristy Brown, Eli Bowen olmasın ki?
İnsan haysiyetine yaraşır ve toplumla kaynaşan hayat tarzı, tabiki engellilerin de en doğal hakkıdır. Hiç olamasa, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde; özellikle engelli insanları, çağdaş niteliklere uygun, mutlu, huzurlu ve güvenle yaşatmak için yapılması gerekenleri bir kez olsun gözden geçirelim. Selam ve Sevgiler…
Evet, Birleşmiş Milletlerin raporuna göre dünyada 600 milyon engelli insan yaşamaktadır. Birçok ülkede de 10 kişiden en az biri fiziksel, zihinsel veya duyusal bozukluklar nedeniyle engellidir ve bu engelin varlığından, nüfusun en az yüzde 25'i olumsuz etkilenmektedir. Ülkemizde de yaklaşık 8,5 milyon kişi engelli olarak yaşamını sürdürmektedir. Normalin dışında yaşam sürdürmek zorunda olan bu insanlarımızın nasıl yaşadıkları, ne gibi zorluklar çektikleri konusunda da ülkemiz nüfusunun çok az bir bölümü bilgi sahibidir.
Bırakın bilmeyi, karşılaştığımız, gördüğümüz ve tanıdığımız engellilere de bakış açımız ve yaklaşımımız oldukça ilginç. Ayrımcılığı Önleme ve Mücadele Platformu’nun yaptırmış olduğu anket bu ilgisizliği göstermesi açısından oldukça önemlidir. Hakikaten, aralarında İstanbul, İzmir, Ankara, Tekirdağ, Van, Şanlıurfa, Aydın’ın da bulunduğu 9 ilde 800 katılımcıyla gerçekleştirilen anketin sonuçlarına göre, Türk toplumunun engelli kişiye acıma ve merhamet duygusuyla yaklaştığını görüyoruz. Dahası engelliyi, kendi kendine yetemeyen, başkasının yardımına ihtiyaç duyan kişi olarak algılıyor. Engellilerin sorulara verdiği cevaplarda içler acısıdır. Birçoğu okula kayıtta sorun yaşamış, arkadaşları arasında dışlanmış, kimi de hakaret görmüş. Dahası;
“Yüzde 17.1’i restoran, sinema ve kafeye alınmadığını,
Yüzde 8.1’i kiralık ev ya da işyeri aradığı sırada engelli olduğu için kiralayamadığını,
Yüzde 4.7’i öğretmenin, engelli çocuğu sınıfına kabul etmeyi istemediğini,
Yüzde 13.8’i idarecilerin okula kayıt yapmayı istemediğini,
Yüzde 9.8’i okulda arkadaşlarının alayına maruz kaldığını,
Yüzde 23.9’u ulaşım için bir araç durdurmaya çalıştıklarında, sürücülerin engelli olduğunu görüp durmadığını belirtiyorlar.
Oysa insanların fiziksel veya zihinsel yetersizliklerinin olması onların tercihinden kaynaklanmamıştır. Hiç kimse iki dakika sonra bir araba tarafından çarpılıp veya bir felç geçirip bu durumla karşı karşıya kalamayacağının garantisini veremez. Hal böyleyken insanlar kendilerinin bu derece yakın olduğu bir meseleye biraz empatiyle yaklaşması insaniyet açısından zorunludur. Yani onlara bu yetersizliklerini hissettirmemek, destek olmak, cesaretlendirmek ve en doğru zamanda ve en doğru yerde yanlarında olmak önemlidir. Zira tarihe baktığımızda birçok engelli bireyin çevre desteğiyle çok şeyler başardığını görüyoruz. Beethoven'ın 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelediğini, Eli Bowen'in en ünlü akrobasi gösterilerini olmayan bacaklarıyla yaptığını, Erik Weihenmayer'in Everest'e görmeyen gözleriyle tırmandığını, Dustin Carter'in güreş şampiyonasını bacaksız ve kolsuz kazandığını unutmamak gerekir. Ayrıca dünyaya kendini hayran bırakan İrlandalı yazar Cristy Brown’un beyin felçli olarak doğduğunu ve ailesinin desteğiyle kendini geliştirip, ayağıyla resimler yaptığını ve yazılar yazdığını biliyoruz. Neden çevremizdeki engelliler de toplum desteğiyle birer Beethoven, Cristy Brown, Eli Bowen olmasın ki?
İnsan haysiyetine yaraşır ve toplumla kaynaşan hayat tarzı, tabiki engellilerin de en doğal hakkıdır. Hiç olamasa, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde; özellikle engelli insanları, çağdaş niteliklere uygun, mutlu, huzurlu ve güvenle yaşatmak için yapılması gerekenleri bir kez olsun gözden geçirelim. Selam ve Sevgiler…