Ara
Gümüşhane
Kapalı
20°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
39,3022 %0.32
44,9570 %0.28
4.148,96 % -0,55

"Eppur si muove." Yani "Yine de dönüyor."

YAYINLAMA:

Bilgi, insanlığın en büyük hazinesi olduğu kadar, en büyük laneti de olmuştur. Çünkü bilmek, sınırsız bir sorumluluk getirir. Aydınlanmak, sadece zihni değil, yaşamı da değiştirir. Fakat değişim, her zaman korkutur. Tarih boyunca defalarca gördük: Cehalet, değişimden korktuğu için bileni susturdu. En kolayı buydu: Dinlememek, anlamaya çalışmamak, çünkü düşünmek zahmetliydi.

Bilim insanları, filozoflar ve sanatçılar, yüzyıllardır bu acımasız cahilliğin hedefi oldu. Yakın zamanda tekrar izlediğim 3 Cisim Problemi dizisinin başlangıç sahnesindeki fizik profesörü gibi... Bu sahneyi izlerken ne kadar genelleme yapmak istemesem de şunu inanmaya başlıyorum ki gerçeği söylemenin cezası hep aynı: Linç, baskı, susturulma... Devir değişse de, cehaletin vahşiliği hep aynı.

Tarih, gerçeği söyleyenlerin susturulmaya çalışıldığı bir sahne gibidir. Galileo, teleskobunu gökyüzüne çevirdi ve dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söyledi. Kilise, bu düşünceyi kabul edemezdi. Onu mahkemeye çıkardı, susmaya zorladı. O da sustu. Ama yargılama salonundan çıkarken mırıldandı: "Eppur si muove." Yani "Yine de dönüyor."

Bruno ise daha acımasız bir şekilde susturuldu. Evrenin sonsuz olduğunu, yıldızların güneş gibi olduğunu söyledi. Düşüncelerinden dönmedi. Sonu, Roma meydanında diri diri yakılmak oldu.

Antik Mısır'ın bilgeliğiyle anılan filozofu Hypatia da bu cahil öfkenin kurbanıydı. O, matematik ve astronomi öğretmek istiyordu. Fakat kalabalıklar, bilmediği şeyleri anlamaya çalışmak yerine, bilenleri yok etmeyi seçti. Hypatia'yı taşlarla dövdüler, derisini yüzdüler, cesedini parçalayıp sokaklara savurdular. Suçu neydi? Gerçeği söylemek...

Bilgiye düşmanlık, aslında bir korku refleksidir. Cahillik, sorgulamaktan korkar. Düşünmek, ezberleri bozar, rahatı kaçırır. Bu yüzden de bilmeyi değil, susturmayı seçer.

Bugün bile sosyal medyada, akademide, toplumda gerçeği söyleyen insanlar hedef alınıyor. Sahte bilgiler, komplo teorileri daha cazip geliyor. Çünkü onları anlamak kolay. Ama bilim, kanıt gerektirir, düşünmeyi gerektirir. Bu da yorucudur. Bunları söylüyorum çünkü hayatın birçok alanında bunlara şahit oluyorum. Eğer siz böyle düşünmüyorsanız belki de bu durumu artık kanıksadığınız içindir.

Bugün bir başka tehlike daha var: Anlamadığı şeyleri eleştirerek insanları linç etmekten zevk alan bir kitle. Birinden bir şey duyup hemen onu sosyal medyada satmaya çalışan, düşünmeden tekrar eden ve en ufak fikir ayrılığında saldırıya geçen bir grup insan… Onlar için doğruluk ya da yanlışlık önemsizdir. Önemli olan, kendi küçük iktidar alanlarını korumak, linç kültürünü bir araç haline getirmektir. İşte bu yüzden günümüzde gerçeği söylemek eskisinden de zor hale geliyor. Çünkü artık sadece cehaletle değil, organize bir saldırganlıkla da mücadele etmek gerekiyor.

Bruno'nun bedeni yandı, ama fikirleri bugün fiziğin temellerinde yaşıyor. Galileo'nun mahkemesi unutuldu, ama söylediği gerçekler bugün çocuklara öğretiliyor. Yani cehalet ne kadar saldırgan olursa olsun, bilgi hep yoluna devam etti. Her zaman da devam edecek.

Biliyorum ki cehalet, en eski silahtır. Korkunun, bilgisizliğin, önyargının keskinleştirip kalabalıklara verdiği bir silah... Tarihte defalarca kullanıldı. Yine de bilimin, düşüncenin ışığı sönmedi. Bugün, Hypatia’nın, Galileo’nun, Bruno’nun ve nice düşünürün mirası üzerinde yaşıyoruz. Onlar, bilgi uğruna can verdi. Ama biz bugün gökyüzünü inceleyebiliyorsak, evrenin sırlarını çözebiliyorsak, cehaletin karanlığına bir ışık yakabiliyorsak, bu onların cesareti sayesindedir.

Cehalet yok olmayacak belki. Ama bilimin ve düşüncenin ışığı da hiç sönmeyecek. İşte bu yüzden, gerçeği söylemek hâlâ cesaret istiyor. Ve bu cesareti göstermek, bizim en büyük sorumluluğumuz.

Yorumlar
Aşağıdaki görselde işlemin sonucu kaçtır
Captcha Image
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *