GAZ LAMBAMIZ

Bu günkü nesil gaz yağı kokusu bilmez. Şişeli lambayı, beş numarayı, yedi numarayı, on dört numarayı, bilmez. Köy yerinde, yedeği olmayan bir lamba camının kırılmasının ne demek olduğunu da. Elektriğin daha adının bile geçmediği karanlık, loş odalarda, biz çocukların hayal dünyasının nasıl coştuğunu, masal kahramanlarının kanatlanıp bir iken nasıl bin olduğunu yine o zamanı yaşayanlar bilir yalnızca… 
 
Hava kararınca, lambanın haznesinde gaz yoksa önce gaz ikmali yapılır. Minik depo camdan olduğu için gaz yağı rezervinin kontrolü kolaydı. Kibrit veya o anda el altında ne varsa fitil onunla tutuşturulurdu. Gaz lambasının (nam-ı diğer: kara lamba) kullanıldığı zamanda yaşamadınız belki ama kendisini görmüşsünüzdür. Lamba fitili çocukluğumun en gizemli parçalarından biridir desem abartmış olmam. Fitilin hazneden dışarı çıktığı, genelde sarı olan kubbemsi metal kısmın ucu, daracık, yassı ve tırtıklı bir yerdir. Fitil, bu dar yassı yerden, küçücük bir düğme çevrilerek çıkarılır ve aydınlığın artırılıp azaltılması da yine onunla sağlanırdı. Bebekli aileler, yatarken lambayı tamamen söndürmez, kısarlardı. İşte, beni ziyadesiyle memnun eden o loşluk hali ayarıydı.  
    
Lambayı duvara asmak için, hazneye demir kelepçelerle bağlanmış, yuvarlak plakanın ortasında bir de süslü ayna olurdu. Bu aynayı akıl eden ne kadar büyük bir iş yaptığının farkında değildi belki de. Cebinde horozlu aynası olmayan bütün gençlerle, evinde aynalı büfesi ya da aynalı dolabı olmayan bütün kızların ve kadınların yegâne dostu bu aynaydı. 

Kara lamba bu sayede gece kadar gündüzleri de aranan bir şeydi.  Lambanın en güzel ve zarif parçası şişesiydi bana göre. En dipte, gaz haznesine oturtulan ve ancak yarım santim uzunluğunda,   hafif dışa kıvrık, dar kısım vardır. Sonra birden şişirilmiş bir sakız gibi aniden genişleyen göbek kısmı gelir. Oradan itibaren başa kadar, hafif seyreden bir açılımla genişleyerek on santim kadar yükselir. Lamba şişesi belki birçok çiçeğe benzetilebilir ama o daha çok adı konulmamış çiçeklerden biridir. Loş ışık yerini daha bir karanlığa bırakmadan yanmazdı lambalar. Zira kara lamba aydınlığı loş ışıktan ötesi değildi. 

Geçmişte bakkalların en önemli vitrin malzemesi lamba şişelerini dizdikleri ahşap çengeldi. Kalın bir sırığa veya sopaya çakılı   ‘V’ şeklindeki çengeller bakkalın en görünür yerine asılırdı. On tane yirmi tane lamba camını kule gibi bir arada görmek hoşumuza giderdi. Büyüklüklerine göre beş, yedi, on dört diye numaraları vardı. Evlerimizde birden fazla lamba olurdu. Bizim de üç lambamız, bir de löküzümüz (lüks) vardı. Lüküz, yalnızca misafirler geldiği zaman yakılırdı ve törenle olurdu bu iş. Babamızın etrafını çepeçevre sarardık. Önce hava basılırdı löküze. Daha sonra ateş verirdi ve löküz hafif bir patlama sesiyle yanmaya başlardı. Yarım saatte bir iğne vurmak gerekir. İğne vurmak, hava pompasının hemen yanında bulunan daire şeklinde ki manivelanın seri bir hareketle ileri geri yarım daire yaptırılmasından ibaretti. Birde löküz bizim için misafir demekti. Yatma saatini biraz daha geciktirme ve bir sürü hatıra. 
 
Abim ilkokula gidiyordu o zamanlar. Önemli dersi olan lambanın birini alır, ahşap yer sofrasının ortasına koyar dersini öyle yapardı. İkinci lamba hep beraber oturulan oda da olurdu. Üçüncü lamba ise çoğu zaman yedekte beklerdi. Öteki odalarda, bahçede, tavanda, ahırda ve başka yerlerde işi olan onu kullanırdı. Kara lambalı günlerde erken yatılır, erken kalkılırdı. Yazın yatsı namazı geç olduğu için nenem bizi yatırdıktan sonra lambanın fitilini çeker, ezanın okunmasını beklerdi. Uyuyana kadar ahşap tavan ve beyaz badanalı duvarlarda ki gölgeleri seyreder hülyalara dalardım. Nenemde oturduğu yerde uykuya yenik düşmediği müddetçe, alçak sesle zikreder, genelde uyamazdı, bende namazı bitene kadar beklerdim. En son yatarken lambaya hızlıca üflerdi. 14 numara lambamızın ateşi sönerken, alaca aydınlıkla beraber, yükselmeye başlamış olan ufak bir duman halesi de karanlığa karışırdı…  

YORUM EKLE
YORUMLAR
Avni AKGÜL
Avni AKGÜL - 6 yıl Önce

Bu güzel makaleniz için çok teşekkür ederim Engin Bey.Maziyi yaşatmak bır vefadır.Bizim köy Hayekse-Aktutan .Şehire 12 km.O dönemlerde gaz lambasının camı kırıldıgı vakit yenisini almak için çarşıya gelindiğinde pazar yerinde Temel Eminin dükkanından camı alırdık.İş bunu taşımak kırmadan götürmek.Araba yok tabiki.Ata bineceksın veya yürüme.Gaz lambasının camının içinden bir ip bağlar boynumuza asardık o sekılde taşırdık.Hey gidi günler hey.Birde akşamları köyde kızlar ganeviçe işlemek için bir gaz tenekesinin üzerine lambayı koyarak teneke etrafında daire seklinde oturur cehizlerini işlerlerdi.Yaşlılarda eski masallar hıkayeler anlatırlardı.Birde yassılık yenırdı.herkes ne kadar mutluydu.Ahhh yüreğimizin derinlerinde yatan hazineler ah.Geriye işte bir ah kaldı...selam ve sevgilerimle.

faruk aktürk
faruk aktürk - 5 yıl Önce

enginciğim biranda eskilere götürdün bizleri çok güzel kagıda dökmüşsün geçmişi eline kalemine sağlık canım