“Adamın biri suç işleyip hapishaneye düşmüş. 30 yıl hücre hapsine çarptırılmış. Günler geçmiş, yalnızlıktan bunalmış ve burada yapayalnız öleceğine inanıp hayata karşı umudunu yitirmeye başlamış. Ancak bir gün bir yerden bir karınca çıkagelmiş. Almış onu eline, ekmek ufalamış, karınca hemen yemeye başlamış. Arkadaş olmuşlar. Adam karıncayı kibrit kutusuna koymuş, her gece başucuna koyup uyurmuş. Bir gün hapishaneden çıkmış adam. Meyhanenin birinde bir arkadaşına rastlamış. Arkadaşı adamı masasına davet etmiş. Arkadaşı bir sürü meze, içki falan söylemiş ve sonra da sormuş: "Hadi anlat bakalım neler oldu, nasıl geçti hapishane günlerin? “Adam cebinden karıncasını çıkarmış, masaya koymuş, arkadaşına dönüp bunu görüyor musun demiş. Tam yalnızlığın ne kadar kötü olduğundan, bir karıncayla bile arkadaş olunabileceğinden, karınca ile geçen günlerinden bahsedecekmiş ki; arkadaşı ”bu ne ya!” deyip parmağıyla karıncayı ezmiş ve garsona dönüp bağırarak kızmaya başlamış. Adam eliyle arkadaşına mani olmuş ve boşver bir karınca için kimseyi kırmaya değmez, demiş. Çünkü o an anlamış ki arkadaşına bir karıncanın ne kadar önemli olabileceğini anlatsa bile arkadaşı onu anlayabilecek biri değilmiş.”
Yıllar önceydi. Rutkay Aziz' in başrolünde oynadığı "Vesaire Vesaire" isimli filmi sinemada boş koltuklar ve birkaç insanla birlikte izliyordum. Filmde çok fazla mesaj kaygısı olmasının filmi biraz sıkıcı hale getirdiğini düşünen sinema seyircisi filme karşı ilgisiz kalmıştı. Bu durumu da anlayışla karşılamak gerektiğini filmdeki bilge ve yalnız karakterin şu sözlerinden anlamıştım: "Hayat herkesin anladığı kadar, doğrusu da yok. Olması gereken olur. Yiyeceksin, içeceksin sonra da ohhh, afiyet olsun diyeceksin. Hepimize afiyet olsun!"
Hayat gerçekten de herkesin anladığı kadar. Doğrusu da yok. Ne çok zengin olanımız en doğruyu yapıyor ne de çok fakir olanımız en yanlışı. Ne en mutlu olanımız çok doğru, ne de en mutsuz olanımız yanlış. Herkes hayattan anladığı kadar zevk alıyor, herkes hayatı anladığı kadar yaşıyor. Zaman zaman bir şeyleri birilerine anlatmaktan yorulmamız hep bundan. Anlayamayacağını anlayamıyor olmamızdan. Herkesin değer yargısı hayata bakışı farklı olabiliyor. Bazılarımız için değersiz görülen bir şey, başka bir kişi için çok değerli olabiliyor.
Bir süredir memleketimizde bir avuç insan toplandık sevdiğimiz bir hobi ile ilgileniyoruz. Gümüşhane’de kitap okuyoruz. Ön yargısız okuyoruz. Şimdiye kadar Orhan Pamuk'tan Fakir Baykurt'a, İskender Pala'dan Sunay Akın'a kadar birçok yazarı okuduk. Zaman zaman da sunumlar yaparak okuduğumuz yazarları tanıyoruz. Facebook üzerinden “Gümüşhane Kitap Kulübü” adı altında ya da instagram üzerinden @gumushanekitapkulubu adı altında bizi bulabilirsiniz.
Artık yönümüzü Gümüşhane' ye çevirmeye karar verdik. Gümüşhaneli yazarları okuyacak ve Gümüşhane'yi gezeceğiz. Önümüzdeki günlerde ilk gezimizi Süleymaniye' ye gerçekleştirecek ve orada bu hafta okuduğumuz yazarımız Oğuz Atay hakkında bir sunum yapacağız. Hava yağmurlu olabilir? Olsun. Yağmurdan sonraki toprak kokusunu özleyenler bizimle olsun.
Programımızda evlerimizden hazırladığımız bir şeyleri paylaşıp yemek yani piknik yapmak ve birlikte kitap okumak gibi etkinlikler de olacak. Kitap okumayı kıymetsiz bulacak insanların varlığını kabul ediyor ve bizi anlayamayacak insanlara da selam olsun diyoruz. "Yiyeceğiz, içeceğiz sonra da hepimize afiyet olsun diyeceğiz"
Biliyoruz, aslında çok fazlayız. Bu bir çağrıdır. Gelin, birlikte okuyalım. Gelin, hem gezelim hem okuyalım. Kapımız herkese açık. Gelenlere de selam olsun, gidenlere de...
GELENLERE DE SELAM OLSUN, GİDENLERE DE...
Efendim o karinca olayina çok agladim Vesaire , vesaire filmini seyrederken;durduk yerde aklima geldi