Gelincik Taşları Efsanesi (27)

Topal Ömer ile Kezban ana yaşları nedeniyle düğüne gidememişlerdi ama gözleri hep Çit Düzünden inecek düğün alayındaydı. Ali ise azatbaşıları Enver ve Cevdet ile Hocalların bacasındaydılar. Köyün yaşlı erkek ve kadınları da Topal Ömer’in konağının önündeki bahçede sohbet ediyorlardı. Onlar da sık sık Çit Düzündeydi gözleri.

İkindi olmasına karşın Çit Düzünde henüz görünen yoktu. Gelin evinde ise Gülşah bir türlü evden çıkmıyor, şart üstüne şart koşuyordu. 

-Ben, köyümüzün karşısındaki yoldan kendi köylülerimle Çit Düzüne kadar gideceğim. Çitikebir köyünden gelenlere bizimkiler beni düzlükteki çeşmede teslim edecekler. Çit’ten gelenlere söyleyin ayrılsınlar, bizi düzlükte beklesinler. Ben Ali’mle o çeşme başında tanıştım, yine o çeşme başında köylülerle buluşup Ali’me öyle gideceğim. 

-Kızım öyle şey olmaz, gelin baba ocağından, gelen düğün alayı ile birlikte yola çıkar.

-Yok ana ben öyle istemiyorum, ne diyorsam öyle yapılsın.

-Tövbe tövbe eski köye yeni kanun mu koyuyorsun kızım, böyle bir şey olmaz.

-Olur ana, ben öyle istiyorum.

Feride kadın evden çıkar. Dışarıda davul-zurna çalıyor, düğün alayı gelinin çıkmasını bekliyordu. Gelinin yerine anası çıkınca babalık Kel Celal, Haviyana muhtarı ile göz göze geldi.

-Ne oluyor muhtar?

-Ne olduğunu şimdi öğrenirim.

Feride kadın doğruca muhtarın yanına geldi. Kızının söylediklerini anlattı.

-Nasıl olur Feride kadın, bugüne kadar böyle bir şey olmamıştır. Senin kızın ne dediğinden haberi var mı?

-Ben de çok ısrar ettim, olmaz diye ama kabul ettiremedim.

Konuşulanları duyan Kel Celal:

-Olur muhtar, ben davul-zurna ve gelen köylülerimizle ayrılıyorum. Biz aslında normal yoldan gidecektik ama madem ki gelinimiz öyle istiyor. Onun dediğini yapalım. Çit Düzünde gelinimizi sizlerden alır yolumuza devam ederiz. Maden o çeşmede tanıştılar bizim Ali ile gönlü de öyle istiyorsa öyle olsun. Biz ayrılıyoruz. Sizler de gelinimizi alın ve söylediği yoldan alın getirin, biz düzlüğe köyden yukarı giden yoldan çıkacağız.  

-Tamam Celal. Ne yapalım, gelinimizin isteğini yerine getirelim.

-Oldu, biz ayrılıyoruz.

Babalık Kel Celal, davul-zurnacı ve kendisi ile Çit’ten gelenlerle gelin evinden ayrıldılar. Köyün yukarısından Çit Düzüne çıkan yola koyuldular. 

Feride ana, yeniden eve girdi. Köylü kadınlar ve genç kızlarla bir arada olan Gülşah’a, Çit’ten gelenlerin ayrıldığını ve kendisini çeşmenin başında bekleyeceklerini söyledi.

-Haydi kızım, bizim köylüler kapıda senin çıkmanı bekliyor. 

-Herkesin gelmesine gerek yok ana.

Odadakiler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Köylü kadınlar şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşıyorlardı. Hiç böyle bir düğünle karşılaştıklarını hatırlamıyorlardı. Gelin, damat tarafından gelen düğün alayına evden çıkarıldıktan sonra teslim edilir ve öyle yol alınırdı. Kadınların içerisinde bulunan Çepni Mustafa’nın anası Zülfiye, sonunda dayanamadı:

-Kızım, böyle bir şey olmaz. Bak ne kadar güzel bir kızsın. Senin gibi güzel bir kızı bu yaşıma geldim görmedim. Ne demek herkesin gelmesine gerek yok?

-Evet Zülfiye nenem. Benimle, on köylüm gelsin yeter. Boziya Kıranındaki Tavuğun taşına çıkıp oradan Çit Düzüne geçeceğiz. On abim gelsin yeter.

-Yapma kızım, en azından muhtar İsmail de aralarında bulunsun, bizi yeteri kadar Çitlilere mahcup ettin, daha fazla rezil olmayalım.

-Niye rezil olalım ki ana? Beni köylülerimin Ali ile tanıştığımız yere kadar götürmelerinde ne var ki? Herkesin gelmesine gerek yok dedim, demek istedim ki yaşlılarımız oraya kadar yorulmasın. Boziya’ya çıkan yol oldukça rampa ve dar. Ta Tavuğun Taşına kadar çıkacağız. Genç abilerim gelsin istedim.

-Nasıl istersen. Senin isteklerin bir türlü bitmek bilmiyor. Bak Çit’ten gelenler ayrıldı. Davul-zurnacı da onlarla gitti. Onlarla birlikte Çit Deresine inen ana yola kadar gitmen daha iyi olmaz mıydı? Kapıya binmen için kaç tane at getirdik. En uysalı bile huysuzlanıp kaçtı.

-Olsun ana, dedim ya ben yürüme de giderim.

Feride kadın bir daha dışarı çıktı. Kapıda bekleyen köylülerin yanına gitti. Muhtar İsmail’e kızının isteğini iletti. Muhtar bu kez sinirlendi:

-Bu kadar da olmaz Feride kadın. Bırakalım kendi haline gitsin. 

-O nu da yapar muhtar. Sen yine de rahmetli babasının hatırı için dediğini yap. Komşularımızdan on kişi kalsın.

-Tamam Feride kadın, söyle gelsin. Ona on kişi katar yollarım.

Feride, yeniden içeri girdi. Genç, yaşlı bütün kadınlar ayaktaydı. Muhtarın isteği kabul ettiğini söyledi. 

-Tamam kızım, muhtar emmin de gelmeyecek, seni on komşu ile yollayacak.

-Tamam ana da benim ayağım bir türlü evden dışarı çıkmak istemiyor. Bir şey unuttum ama ne unuttuğumu bir türlü hatırlamıyorum.

-Kızım ne unutacaksın? Her isteğini yerine getirdik. Daha ne unutmuş olabilirsin? Ayrılan Çitliler Çit Düzüne çıkmak üzereler. Bekletme onları.

-Tamam ana çıkalım, diyen Gülşah kapıya yöneldi. Bir iki adım atmıştı ki:

-Ha ana aklıma geldi neyi unuttuğum.

-Neymiş?

-Biz her şeyi taksim ettik değil mi?

-Evet ettik.

-Ettik ama her şeyi taksim etmedik. 

-Ne kaldı ki taksim edilecek? Üç eşek yükü yük yolladık ya.

-Tamam da yorgan iğnesini taksim etmedik.

Oda buz gibi oldu. Bütün kadınların başından aşağı birer kazan buz gibi su dökülür gibi oldu. Kadınlar birbirlerine bakıyor, “daha neler” diyorlardı.

-Ne dedin ne dedin sen? Yanlış mı duydum? Yorgan iğnesinin taksimini mi istedin?

-Yanlış duymadın ana yorgan iğnesinin taksimini istedim.

-Kızım, sen aklını mı oynattın? Yorgan iğnesi taksim olur mu?

-Olur ana neden olmasın? İğneyi dörde böler her birimiz birer parçasını alırız.

-Yapma kızım, etme kızım. Taksim edilen yorgan iğnesi ne işe yarar?

-Yarar ana, hatıra saklarız.

-Yok yok bu kız aklını oynattı. Evlilik başına mı vurdu Zülfiye ana, bir şey söylesene?

-Ne söyleyeyim Feride, kızın aklını oynattı galiba.

Kadınlar yavaş yavaş odayı boşaltmaya başladı. 

Elif, gitti, yorgan iğnesini her zamanki yerinden aldı ve getirip ablasına verdi. Odada kalan birkaç kadın, yorgan iğnesini nasıl taksim edeceğini görmek istiyorlardı. Gülşah, duvardaki dolaptan makası aldı ve dört eşit parça şeklinde kesti. Taksim ettiği iğnenin dört parçadan birini aldı. Bu kez daha bir şart ileri sürmeden dışarı çıktı. Muhtar ile on kadar genç kapıda Gülşah’ı bekliyordu. 

-Evden, gelin değil sanki cenaze çıkıyordu. Hiç kimsenin yüzü gülmüyordu. Gülşah, muhtar İsmail’in elini öptü. 

-Kızım seni götürecek komşularımız hazır. Haydi git selametle. 

-Allah’a ısmarladık muhtar emmi, anam sizlere emanet.

-Merak etme kızım.

Gülşah önde, on genç ise arkasında kısa bir rampa indikten sonra, Haviyana deresinden karşı yakaya  geçerek Boziya Kıranına çıkan cılga yolda sıralı bir şekilde tırmanmaya başladılar. Feride kadın, kızının gidişini bile görmek istemiyordu. Uzun süre baktıktan sonra:

-Düğün alayın ile birlikte Boziya Kıranında taş olup kalasın, dedi içinden.

(Devamı var)

YORUM EKLE